Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Selim Nevzat Şahin Anadolu Lisesi

4006 Tübitak Bilim Fuarı

4006 Tübitak Bilim Fuarı Etkinliği

İlimiz orta dereceli eğitim kurumlarından Selim Nevzat Şahin Anadolu Lisesi’nin 4006 TUBİTAK Bilim Fuarı etkinlikleri kapsamında hazırladığı 23 projeden biri olan, “Medya Okuryazarlığı” temalı “Gazete Okuyalım, Gazetede Yazalım” adlı proje ile ilgili olarak, Okulun Edebiyat Öğretmeni Ali Haydar Uslu’nun danışmanlığında sekiz öğrencinin görev aldığı uygulamada, okul öğretmen ve öğrencilerinin değişik konularla ilgili yazılarını, Gazetemizde siz değerli okuyucularımıza sunacağız.

Projenin amacı; Antakya’daki yerel gazeteleri tanıtıp okunmalarını sağlamak, farkındalık yaratmak ve yazdıkları yazıları gazetede yayımlatarak, gazetelerin daha çok okunmasını sağlamak üzerine oluşturuldu.

İşte o öğrenciler ve yazıları…

İNDİRİN ŞU MASKELERİ!

Hepimiz, şu sözü sıklıkla duymuşuzdur: “Kendin ol!” Peki ya hiçbir çocuğa “kendin ol” denildiğini duydunuz mu? Sanmam. Çocuklar, kendileridir zaten. Ne memnun etme çabaları ve bunun altında yatan sevilme kaygısı, ne de kaybetme korkuları vardır. Yargılanamazlar da zaten; “çocuktur, yapar” der ve geçeriz. Öyle ki, zaman ilerledikçe ve içimizdeki çocuk büyüdükçe, bu sözün arkasına sığınamaz oluruz ve gitgide kendimiz olarak kalmak zorlaşır. Artık kendimiz olmak yerine, beklenilen ideali olmaya çalışırız ve maskelerimizi takmaya başlarız.

İnsanlar, sevgilileriyle çok iyi anlaştıklarını, çünkü zevklerinin aynı olduğunu söyler çoğu zaman. Acaba zevkleri mi aynıdır, birbirlerine karşı taktıkları maskeleri mi? Sonra da, “evlilik aşkı öldürüyor” diye yakınırlar. Evlilik, aşkı mı öldürür, maskeleri mi indirir? Peki, ilişkilerimizde neden maske takarız?

Bunun temelinde, sevilme kaygısı yatar. Sevdiklerimiz tarafından sevilmek isteriz ve “şöyle olursam sevilirim” diye düşünürüz. Daha acısı, bazen de “şöyle olursam, kendimi severim” diye düşünmemizdir. Kendinizi sevmezseniz, sevilmeyi bekleyemezsiniz. Sevilmek için insanları memnun etmeye çalışırız ve yavaş yavaş, farkına bile varmadan, kendi hayat sahnemizde yardımcı karakter olarak oynamaya mecbur kalırız. Bazen de yalnız kalmaktan korkmaktır, tek neden. Çoğu insan korkar, yalnız kalmaktan. Aslında yalnız kalmaktan değil de, yalnız bırakılmaktan korkarız. Biz, kendimiz olmadıkça, yanımızda olanların ne anlamı var ki?

Peki, kendin olmak farklı olmak mıdır? Evet, kendin olmak farklı olmaktır, ama farklı olmak kendin olmak değildir. Herkesten farklı olmaya çalışıp, “ben kendimim” yanılgısına kapılmadan, ne olduğunuzun farkında olarak dilediğinizi yapın. Bırakın, insanlar konuşsun. Onlar hep konuşacaklar. İndirin şu maskeleri de rahat bir nefes alın artık!

ARVİN MİÇOOĞULLARI- 10/B

SİZ OLMADAN ASLA

“Bu gelişmiş teknoloji çağında artık öğretmene ihtiyaç yok. Artık okula da ihtiyaç yok. Sabah erken kalkacaksın, hazırlanıp okula koşturacaksın, zaman kaybı yaşayacaksın, kitap defter karıştıracaksın, para harcayacaksın… Ne gerek var bunlara? Aç bilgisayarını, aç cep telefonunu, aç tabletini, gir internete! Al sana, karşında sonsuz bir dünya… Bilgi mi istiyorsun? İstemediğin kadar var.”

Özellikle bu pandemi döneminde, eğitimin uzaktan yapıldığı dönemde bu sözler söylendi. Kimilerinin belki dilinden dökülmedi, ama zihninden geçti.

Öğretmene ihtiyaç yok mu gerçekten? Öğretmen olmasa ne olurdu mesela? Anneler, babalar tutabilir miydi yerini öğretmenin? Veya tabletler, cep telefonları, bilgisayarların sanal sahte dünyaları… Çocuklar, gençler, nefislerine yenik düşüp yanlış yollara sapmaz mıydı? Kim, onlara görevler vererek sorumluluk bilinci aşılayacak, onları kontrol edip yanlışlarını bulduracak, denetleyip yönlendirecek?

Mustafa Kemal Atatürk, “Ulusları kurtaranlar, yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum kalmış bir ulus, henüz ulus adını alma yeteneğini kazanamamıştır. Bir kitle, ulus olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere ihtiyaç duyar” demiştir.

Mustafa Kemal, ülkemiz henüz işgal altındayken, 1921’de Ankara’da 1. Maarif Kongresi’ni toplayıp, savaştan sonra ülkenin eğitiminin nasıl olacağına öğretmenlerle karar vermiştir. Demek oluyor ki, öğretmen, eğitimin vazgeçilmezidir.

Öğretmen, bilgi vermekle kalmaz, bilgiye nasıl erişeceğimizi ve ondan nasıl faydalanacağımızı da öğretir, uygulatır, yol gösterir. Bizim rüzgârımız, öğretmenimizdir. O estikçe yelkenlerimizi doldurur, hedefimize doğru güvenle yol alırız. Dahası, o bir anadır, babadır, yeri geldiğinde bir arkadaştır, sırdaştır. O, gözlerine bakar öğrencisinin; bakınca anlar sevincini, derdini. Derdiyle dertlenir, sevinciyle sevinir.

Bizim, gözlerimizin ferini alan ekrandan çok, gözünün nuruyla ışıtıp bizi gözlerimizden anlayacak öğretmenlere ihtiyacımız var. Koşullar, imkanlar, teknoloji nasıl olursa olsun, her zaman eğitimi, eğitimle birlikte öğretmenleri baş tacı etmeliyiz. Bunu yapamazsak, dengemizin bozulacağı aşikârdır.

Bize ömürlerini, gönüllerini veren değerli öğretmenlerimiz, iyi ki varsınız, iyi ki yanımızdasınız. Siz olmadan yapamazdık.

Yağmur ÖZAL-11-E /Haber/Cemil Yıldız-