İyi günler sevgili okuyucu.
Bugünkü yazımda çocuklarımızın eşsiz sevgi potansiyelini size hatırlatacak, onlardan almamız gereken dersleri de kendi içinizde yeniden yorumlamanızı sağlayacak bir konuya değineceğim.
Çocukların kalbi tertemiz…ve bambaşka atıyor…
Karşı komşunun henüz dokuz yaşındaki kızı…Babasından evde besleyip büyütebilmek için bir tavşan ister. Baba yüreği bu isteğe kayıtsız kalamaz. Beraberce çarşıya giderler gözleri kırmızı kendi beyaz bir tavşan alırlar.
Küçük kızımız tavşana “Karbeyaz” adını verir.
Odasında ona bir yuva hazırlarlar. Biraz zahmetli ve sıklıkla temizlik gerektiren bir şekilde yaklaşık bir ay boyunca bu tavşana bakarlar. Hoş, küçük kızımız büyük bir sevgi ile Tavşana bağlanır, onunla uyur onunla kalkar. Ama en az bunun kadar hoş bir diğer ayrıntı ise baba da bu tavşana en az kızı kadar bağlanır. Kızından fırsat bulursa Karbeyaz’ı kucağına alıp, göğsünde televizyon seyrederken sever. Aslında çok mutlulardır…
Derken bir ay sonunda küçük tavşan artık büyür ve bir ev içinde yaşamanın doğasına aykırı olduğunu hissettirmeye başlar. Bu durumu küçük kız da anlamaktadır. Gerçekten bir apartman dairesinde tavşan beslemek kolay değildir. Oturup konuşurlar. Küçük kız tavşana mutlu olabileceği bir yuva bulunması durumunda ondan ayrılmayı kabul eder. Tek kriteri vardır Karbeyaz’dan ayrılması için “ Tavşan mutlu olmalıdır?”
İşte ben tam bu aşamada apartmanımızın girişinde park ettiğim arabama binmek üzereyken küçük kız ve Karbeyaz ile karşılaştım. Adeta bir anne sevdasıyla kucağında sardığı Tavşan ile boynu bükük ve üzgün yürüyorlardı. Komşum beni görünce son bir umut sordu “ Sinan kardeş, biz bu tavşanı aldık ama bakamadık. Şimdi bu tavşana yuva arıyoruz. Bulamazsak da onu tavşanların olduğu bir parka bırakmayı düşünüyoruz ama kızım ona çok bağlandı” dedi.
Küçükdalyan mahallesinde evi bahçeli olan bir arkadaşım da o sıra bana doğru aracıyla gelmek üzeriydi. Şimşek çaktı gözlerimde, sevginin yücelmesini arzu ettim kendimce ve arkadaşıma tavşanı alıp bakabilme ihtimalini sordum. Onun da iki küçük kızı vardı ve böylesi yeni bir misafiri bahçelerinde zevkle besleyebileceklerini söyledi.
Bir neşe sardı hepimizi. Mutlu yuva bulunmuştu.
Küçük kız Karbeyazı son kez kokladı kokladı ve başından öperek arkadaşıma teslim etti.
Ah biz yetişkinler…Günün temposu ben bu olayı tamamen unutup iş çözmüş olmanın verdiği rahatlık ile günlük hayata daldım gittim.
Akşamı geç bir saatte kapım incecik ve çekingen bir vuruşla çaldı. Farklı bir kapı çalınışıydı. Merakla açtım. Karşımda komşunun kızı bana bakıyor ve hiç konuşmuyordu. Ne olduğunu anlayamadım. Babası karşı dairenin kapısında boynu bükük seyrediyordu. Küçük kız bana bir şey söylemek istiyordu ama ağzını bıçak açmıyordu.
Anladım.
Tavşanı merak ediyordu.
Ertesi gün erkenden küçük kız ve babası ile arkadaşımın evine yol aldık. Karbeyaz’ın yeni yuvasını, mutlu olup olmadığını görecektik. Küçükdalyan mahallesinin antik çağ kalıntıları arasından yeşilliklerle dolu bahçeye vardık. Küçük kızı Karbeyaz ve yeni sahipleri güzel kızlar karşıladı. Beraberce uzun bir süre doyasıya tavşanı sevdiler, oynadılar, kokladılar, öptüler…
O an sevginin unutulmaması gereken en güçlü duygu olduğu apaçıktı. Bir çocuk ve bir tavşan bunu yeniden hatırlatmıştı.
Sevgi unutulmaz, hatırlanır, sürdürülür…
İyi çalışmalar.