Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mehmet Karasu

Sevgili Gençler, Değerli Eğitim Emekçileri

Yeni bir ders yılının başındayız. İki gün sonra ziller yeniden çalacak.

Aylardır, eğitimde yine fırtınalar kopuyor.

Yeni bir öğretim yılı başlayacak. Huzura en çok ihtiyacımız olduğu bu günlerde, bir yönetmelik değişikliği, fırtınaların kopmasına yetti de arttı.

Çelişkili haberler geliyor ama, MEB, yaptığı yönetmelik değişikliğiyle “Çok amaçlı Anadolu lisesi, Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezinde Karma Eğitim Yapılır” şartını kaldırdı.

Bunun neden olacağı sorunları tahmin etmek zor değil.

Eğitimle ilgili yaşanan sorunlar çığ gibi büyümeye devam ediyor.

Bütçe kesintisi, öğretmen yokluğu, kalabalık sınıflar gibi saymakla bitmeyecek kadar çok zorlukla karşı karşıyayız.

Basından izlediğim kadarıyla, bu ders yılında da çoğu öğretmenimiz 35-60 kişilik sınıflarda derslerini vermek durumundalar. Yine kentlerimizin çoğunda çocuklarımız, televizyon, video, bilgisayar, tepegöz olmadan, resim atölyelerini, dil laboratuarını, fen laboratuarını
görmeden, kütüphane bulamadan sınavlara hazırlanacaklar.

Sayın Abbas Güçlü’nün dileğidir: “Okulsuz öğrenciler okul, atama bekleyen öğretmenler atama, parçalanmış aileler huzur, veliler de oh be diyecekleri günlere bir an önce kavuşsun…”

Tabloyu fazla uzatmadan konuma dönmek istiyorum. Yeni bir ders yılına gireceğimiz bugünlerde eğitimin “olmazsa olmaz”ları arasında yer alan “okuma alışkanlığı” konusuna. Ne yazık ki, öğrencilerimiz, velilerimiz, öğretmenlerimiz okumuyor… Okullarımızın çoğunda kitaplık vardır. Bu kitaplıklarda binlerce kitap el değmeden bekliyor. Bir öğrenci okuma alışkanlığı kazanmadan liseyi, hatta üniversiteyi bitirebiliyor. Çocuklar için temel kitap sayılan İki Yıl Okul Tatili’ni, Küçük Prens’i, Sait Faik’in Son Kuşlar’ını, Robinson Crusoe’yi, Halikarnas Balıkçısı’nın Gündüzünü Kaybeden Kuş’unu okumayan çocuklarımız çoğunluğu oluşturuyor. Oysa kitap okuma, her insan için yaşamsal bir gereksinimdir. Eğer bir insan okuma alışkanlığı kazanamamışsa bunda hem aile hem de okul sorumludur. Evde anne- baba, okulda öğretmen bu konuda iyi örnek olamıyorsa, çocuk bu alışkanlığı nasıl kazanabilsin? “Görgülü kuşlar, gördüğünü işler” diye bir atasözümüz vardır. Kuşlar bile gördüğünü yapıyor. Annesi, babası, öğretmeni okumayan bir çocuk nasıl okusun ki? İlk adım örnek olmakla başlar. Eğitimde bir defa görmek, bin defa duymaktan üstündür.

Edebiyat araştırmacısı Cevdet Kudret: “Okullar, okuma alışkanlığı kazandırabilirse başka hiçbir şey kazandırmazsa da olur.” demişti.

Büyük eğitimci İsmail Hakkı Tonguç 13.12.1943 tarihli, bütün Enstitü müdürlerine yazdığı mektubun bir yerinde şöyle der: “Enstitülerin çoğunda öğretmenleri, öğrenciyi tatmin edecek şekilde, kitap okumaya hevesli görmedim. Türkçe öğretmenlerinden bazıları bile istenilenden çok az kitap okumaktadır. Bu durum öğretmenin şahsından ziyade öğrencilerin, enstitünün zararınadır. Okuma isteği kıt öğretmenlerin çoğunluk teşkil ettiği enstitülerde hayat basitleşmekte, durgun ve sıkıcı bir manzara göstermektedir.”

Köy Enstitüsü çıkışlı bir başka değerli yazar Mahmut Makal anlatır: “Ben öğrenme sevincinin ne olduğunu Köy Enstitülerinde gördüm. Hiç unutmam. On sene kadar oluyor, bir gün Ankara’nın yanı başındaki Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne gitmiştik. Burada gördüklerimin yalnız birkaç sahnesini size anlatacağım. Okulun koca baş hayvanlarını barındıran ahırda bir çocuk gördüm. Gece nöbeti ona düşmüş, elinde bir kitap vardı, dalmıştı. Shakespeare okuyordu. Okuduklarını nasıl kavradıklarını da ertesi günü oynadıkları piyeste gördük. Ben ömrümde bu kadar güzel tiyatro seyretmedim dersem eş dost gücenmesin.”

Köy Enstitüsü’ne okuma alışkanlığı olmadan gelen köy çocuğu, Tolstoy’u, Gogol’u, Gorki’yi, Zola’yı okumayı alışkanlık haline getirebiliyor. Koyunları otlatma sırası kendisine gelen kız çocuğunun çıkınında ekmekle birlikte Antigone bulunabiliyor. Kitaplar enstitülerin ayrılmaz bir parçasıydı. Öğrencilere yaz- kış, her gün, birer saat özgür okuma saati verilirdi. 15 günde bir, her öğrenci okuduğu kitabı okul öğrencilerine, öğretmenlerine tanıtırdı.

Yaşam, okudukça anlam kazanır. Önce kendimiz okuma alışkanlığı edinelim, sonra öğrencilerimize okuma alışkanlığı kazandırıp onlara okumayı sevdirelim. Eğitimin en ağırlıklı yanı budur. Kitapları görerek, kitapları göstererek yeni ders yılına “merhaba” diyelim. Unutmayalım ki “yazmanın da başlangıcı okumaktır.”

İçtenlikle!

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER