Sevgili kardeşim, dostum Sinan Seyfittinoğlu, çok iyi bir gazeteci olmasının yanı sıra iyiliği, dostluğu, güler yüzlülüğü, nezaketi, yardımseverliği, kısacası insancıllığıyla da öne çıkan, örnek bir isimdi.
Sinan, mesleğine âşıktı… Gazeteciliğin araştırmayı gerektirdiğini çok iyi bilenlerdendi. Gazetecinin varsayımlar ile değil somut olgular, belgeler, kanıtlar ve haberle ilgilenmesi gerektiğini söyler, bu düşüncesinin ışığında, gazetesini büyük bir özenle çıkarırdı.
Yerel basının cesur, içten, eğilmeyen bükülmeyen, onurlu kalemlerindendi, Sinan. Özgürlükten, demokrasiden, adaletten, emekten, sevgiden yana bir aydın kişiydi.
Gazetesine âşıktı, Sinan… Sosyal medya paylaşımlarında şöyle derdi: “Antakya Gazetesi candır!”
Sinan, bir Antakya sevdalısıydı… Baba mesleği gazeteciliği seçmiş, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın ve Yayın Bölümü’nü bitirince Antakya gazetesinin başına geçmişti.
Yüzyılın felaketini yaşamış bir kentte yaşamak, gazetecilik yapmak, yeniden gazetesini ayağa kaldırmak hiç de kolay değildi. Çok kısa sürede bütün zorlukların üstesinden gelerek gazetesini yeniden yayımlamaya başladı. Tek istediği şey, yaşadığı kentin ve insanlarının esenliğiydi.
Art arda yazdığı yazılarında, depremden sonra Antakya’da hiçbir şeyin yolunda gitmediğini, olumlu hiçbir gelişmenin olmadığını söylüyor, değişen yaşam biçimlerine ve insanların dayanışmasına dikkat çekiyordu. Yazıları, yalnız usta bir gazetecinin gözlemlerini, öfkesini, haklı isyanını değil, çok iyi bir edebiyatçının içten duyarlılığını, yüzyılın felaketini yaşamış bir kentin acılı sesini de yansıtıyordu:
“ (…) Bugün Hatay’da yaşanmakta olan durum insanlık tarihinin acı sayfalarında yer bulacak hazin bir hikâyedir. Deprem sonrasında seçim rüzgârıyla deprem bölgesini her gün ziyaret edip buradaki halkın yanına koşanlar bugün neredeler? Gel de isyan etme. (…)
Enkazın altında kardeşlerimizi kaybettik, dostlarımız “kurtarın’’ diye çığlıklar attı. Yol arkadaşlarımız canlı canlı ölüme terk edildi. İş makineleri, kurtarma ekipleri günler sonra geldi. Yardım malzemeleri durduruldu, bölgeye yardım AFAD’ın anlamsız müdahaleleriyle aksadı. Yağmurda soğukta terk edildik. Gel de isyan etme.
5.5 ay geçti. Kalanlar dertli, zorluklar içinde yaşamaya çalışıyor. Gidenler dertli memleket hasreti çekiyor. Halkı bilgilendiren, bundan sonra ne olacak, nasıl ayağa kalkacağız, plan ve projeler nelerdir konusunda hiç kimse tatmin edici bir açıklama yapmıyor. Yıkım ve enkaz kaldırma çok yavaşladı. Antakya kent merkezi hayalet görüntüsünde. Son kalan anılarımız ise organize hırsızlar tarafından çalınıyor. Gel de isyan etme.
Antakya değişiyor. İnsanımızı kaybettik. Gidenler bir daha dönecek mi kalanlar ayakta durabilecek mi? Belirsizlik, tanımsızlık bizi kahrediyor. Çok mu şey istiyoruz ey devlet senden? Özel afet bölgesi ilan etmen çok mu zor?”
Bir güzel insandı, Sinan. Çok erken ayrıldı aramızdan… Üzüntümüz sonsuz…
Sevgili kardeşim Sinan, dediğin gibi, “Antakya Gazetesi candır!” Ve hep böyle kalacak, ardında bıraktığın ışık hiç sönmeyecek…
YORUMLAR