Şiirin Can Hali II.

“Harlı bir adamdı Can… Harlı olan yerden böylesi hırlar, böylesi şiirlerin çıkması doğaldı. Bizim evde şiir pişerdi, aşk pişerdi… Harlı bir adamla, şiir ve aşk pişirmek kaç insana nasip olur?” Bu tanım, evinde şiir renklerinin parladığı Güler Yücel’e ait… Can Yücel’i tanımlamak… Kırılgan dünyasına dokunmak, duvarlara, resimlere, geçmişiyle buruşmuş kâğıtlara… “Bir masada karşı karşıya Seyrederken […]

“Harlı bir adamdı Can…

Harlı olan yerden böylesi hırlar, böylesi şiirlerin çıkması doğaldı.

Bizim evde şiir pişerdi, aşk pişerdi…

Harlı bir adamla, şiir ve aşk pişirmek kaç insana nasip olur?”

Bu tanım, evinde şiir renklerinin parladığı Güler Yücel’e ait…

Can Yücel’i tanımlamak…

Kırılgan dünyasına dokunmak, duvarlara, resimlere, geçmişiyle buruşmuş kâğıtlara…

“Bir masada karşı karşıya
Seyrederken dudaklarını senin
Dile gelmiş ilk Türkçeydik
Henüz başlamış kül rengi bahar…” diye kıpraşan dizelerde aramalı belki…

Huysuz bir arayış bu… Alaycı, sevimli ve duygulu…

Tüketmenin çağdaşlıkla bir sayıldığı süreçlere duyulan öfkedir aslında…

Her cümle aynı dilde paylaşılır ya, tam da o… şiir içinde öyle…

Yaşadığın şeyler için yazmak, inandığın değerler için…

“Yarım kalan şu ki; insan yaşarken yaşamın kurallarından biri olan ölümü unutuyor…” demiş son söyleşide… “Mesela Fazıl Hüsnü’nün bir şiiri vardır: “Kimse getirmiyor aklına ölümü” diye. Bence ölüme de temas etmeli. İnsan yaşarken her zaman hatırlamalı ölümü. Bu bir bilinç meselesi… Aynı zamanda insanın hayatına aslen keyif katıcı bir şey… “Ölmek için yaşıyoruz” demek daha keyifli. Çünkü ölümü unutmaman, yaşama, yaşadığın ana daha fazla sahip çıkışını getiriyor peşi sıra…”

Yazmak için yaşayanlardandı. Sıkı bir şair ve uslanmaz bir insan sevdalısı…

Toplumun garipleşen ruh haliyle inatlaşıyordu sanki.

Evinde bir türlü göremediği temiz suyu umursamayan, çevre tahribatını önemsemeyen, kendi öz şaşkınlığına anlam veremeyen o kalabalıkla…

Ama toplumsal umudunu da yitirmedi…

Günebakan çiçeğinin umudu gibi, aydınlığı düşledi… Bireyin adımlarını, tırmanışını…

“Duvar dibindeydiler bi bakış baktı
Şimdi ışık yıllarında yaşıyor o çiçekler…”

Acılar, ayrılıklar… Biraz da gelgit dizilimi…

Her dizenin içinde büyüyen hasret, kor bir alev…

Çünkü kötülüklerin hakim olduğu bir çağ…

Doğanın ve canlılığın hırpalandığı
Şiddetin sıradanlaştığı bir çağ…

“bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
ağacın yüksekliğince
dalın yüksekliğince rüzgarda
ve bir yeni ömür
vardığın çimen yeşilliğince…”

Günlük hayatın sıradanlığının çok ötesi…

Bir iki adımlık kısa bir telaş…

Mutluluk, hüzün; acı ve sevinçle yoğrulmuş kısa mesafeler…

Zamanın çok ötesi,
Ki adı üretmek olan, anlaşılmak olan,
Sıra dışı bir dizenin iyileştiren yönünü kanıtlamak…

“Ve çocuk sesleriyle iniyordu ışık,
Ağlarda sanki dargın bir kılınç balığı…”

Murad DEMİRKOL

Exit mobile version