Şiirin Can Hali

Datça’nın daracık sokaklarına sessizlik henüz inmişken, şiirin gözüne sokulan gürültüyle irkildi… Gündem gıcıklayıcı haberler; rakamlar, bankalar, krediler, indirimler ve taksitler. Sıkılgan bir şehrin temposuna sırnaşmak veyahut kırılgan bir keşfin akışına kapılmak “Can yasası bu insanın: Savaşlara yoksulluklara Ve bin bir belaya karşın İlle de yaşayacaksın!…” diye yazmış. . Çağın ve içinde yaşadığı toplumun kırılmalarıyla ilgiliydi… […]

Datça’nın daracık sokaklarına sessizlik henüz inmişken, şiirin gözüne sokulan gürültüyle irkildi… Gündem gıcıklayıcı haberler; rakamlar, bankalar, krediler, indirimler ve taksitler. Sıkılgan bir şehrin temposuna sırnaşmak veyahut kırılgan bir keşfin akışına kapılmak

“Can yasası bu insanın:
Savaşlara yoksulluklara
Ve bin bir belaya karşın
İlle de yaşayacaksın!…” diye yazmış.
.
Çağın ve içinde yaşadığı toplumun kırılmalarıyla ilgiliydi… İşçinin, memurun, yoksulun, kentlinin ve yalnızlaşmanın adımlarıyla ilgilendi… Şair olmanın sıkıntısı burada başlar. Karşılaştığımız hemen her olaya anlamlar yüklemek… Canlı cansız tüm duygulara…

İçinde bulunduğumuz kaotik yaşam, karşı karşıya olduğumuz fiziksel ve düşünsel çöküş, savaşlar, nükleer tahribat, doğal kaynakların ufalanması, çevre sorunları, toplumsal sorunların yığın sorunlarına dönüşmesi ve daha bir sürü bireysel sarmal…

“Bi sen eksiktin ayışığı
Gümüş bir tüy dikmek için manzaraya!…”

Yazmak için yaşayanlardandı. Sıkı bir şair ve sıkı bir toplumcu…

Şair ve çevirmen… Shakespeare gibi dünyaca ünlü şairlerden çeviriler yapıyor… 1962’de İngiltere’deyken, 1709 yılından kalma, Latin harfleriyle taş baskısı olarak basılmış bir Türkçe dilbilgisi kitabı bulduğunda, ilgiyle karşılanıyor…

“Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
Ne bileyim, bir türkünün böyle Veysel olduğunu
Açıldım, çıkmaz bir sokak gibi, kapanınca denizde…”

Bireyleşemeyen insanlığın garip ruh haliyle inatlaşıyordu sanki. Her türden söylemin etkisiyle, evinde bir türlü göremediği temiz suyu, gıdayı umursamayan, çevre tahribatını önemsemeyen, kendi öz şaşkınlığına anlam veremeyen o kalabalıkla…

Taşlama ve toplumsal duyarlılığın ağır bastığı şiirler yazdı. Yalın dili ve etkili sözcükleriyle hemen herkesin ilgisini çekti.

“başka türlü bir şey benim istediğim
ne ağaca benzer, ne de buluta
burası gibi değil gideceğim memleket
denizi ayrı deniz,
havası ayrı hava…”

21 Ağustos 1926’da İstanbul’da doğan Can Yücel Ankara Üniversitesi Dil – Tarih ve Coğrafya Fakültesi Klasik Filoloji Bölümü ve Cambridge Üniversitesi’nde öğrenim görerek uzun süre Fransa’da ve İngiltere’de yaşadı. Yurda dönüp askerliğini tamamladı. Askerliğinden sonra tekrar İngiltere’ye gitti. Londra’da BBC’nin Türkçe bölümünde spikerlik yaptı. 1963’te Türkiye’ye geri döndükten sonra Marmaris’te bir süre turist rehberi olarak çalıştı ve İstanbul’a yerleşti.

“Gelirim demişti bugün için
Gözlerim güneş saatinde…”

Çeşitli dergilerde yayınlanan şiirlerini, 1950’de basılan ilk şiir kitabı “Yazma”da topladı. Bu kitabın ardından uzunca bir süre kendini aradı. 1973’te basılan ikinci şiir kitabı “Sevgi Duvarı”nda insan ve doğa ilişkilerini konu alan şiirleri ile göze çarptı. 1974’te çıkan üçüncü kitabı “Bir Siyasinin Şiirleri”, önceki dönemlerin bütünüydü adeta…

Ekranları kaplayan boy boy grafikler, küresel çatışkılar, sözde uzmanlar, ittifaklar, borsa ve ekonomi haberleri…

“Kovalamayın beni yatağa
Hiç uykum yok
Daha lafınıza karışacağım
Ortalığı dağıtacağım
Televizyonu kapatacağım
Ayçiçeği resmi yapacağım daha…”

Son yıllarında Eski Datça’ya yerleşti ve her hafta Leman, her ay Öküz dergilerinde yazıları ve şiirleri yayımlandı. Hayatı çok sevdi, yazmayı, yürümeyi, Güler’i ve Datça’yı… 12 Ağustos 1999 gecesi ölen şair, çok sevdiği günebakan çiçekleriyle uğurlanarak Datça’ya defnedildi.

“Bir gece sevgi duvarını aştık
Düştüğüm yer öyle açık seçik ki
Başucumda bi sen varsın bi de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi…”

Exit mobile version