Hatay’ın sınır komşusu konumundaki İdlib’in güneyine yönelik son saldırılar nedeniyle yerlerinden edilen on binlerce sivil, Reyhanlı ilçesinin karşısındaki Suriye topraklarında yer alan Atme, Kah, Deyr Hassan ve Kefer Lusin gibi kamp alanlarına göç ediyor. Konuya dair tespit ise, “Hükümet, Suriye politikasını neden değiştirdi?” diye soran Doç. Dr. Necmettin Çalışkan’dan geldi.
Suriye ordusunun İdlib’deki toprak kazanımları ve giderek artan çatışmalar, muhalif sığınmacılarla birlikte nüfusu üç milyonu aşan bölgenin Türkiye (Hatay) sınırında korku dolu bir bekleyişe neden oluyor. İdlib’in güneyine yönelik son saldırılar sonucunda yerlerinden edilen 124 bin civarındaki sivil Suriye-Türkiye sınırındaki kamplara göç ederken, artan kalabalıklar, artan ihtiyaçlar ve ‘olası göç’ anlamına geliyor.
-TESPİT!-
Savaştan evvel 22 milyon olan Suriye nüfusunun 5,5 milyonu yurtdışına iltica ederken, 6 milyonu,
-ATEŞ HATTI!-
Yeniden Suriye gündemi ile karşı karşıyayız. Malum olduğu üzere, 2011 yılında başlayan Suriye Savaşı’nda, Türkiye, sürekli ön planda oldu. Özellikle son birkaç yıldır hep ateş hattındaydı.
Savaşın başladığı ilk günlerde kontrolsüz/sınırsız bir şekilde Suriye’nin tahliyesine zemin hazırlayacak, Suriyeli insanların-daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz üzere- vatansız kalmasını sağlayacak iltica/tahliye politikaları yürütülmüştü. Bugün, iş tersine döndü. Herkes koro halinde “Suriyeli, Go home!” “Suriyeli Evine Git!” demeye başladı.
31 Mart ve 23 Haziran seçim sonuçlarının, mülteci düşmanlığı üzerine kurulu bu yeni politikada ne kadar etkisi oldu bilmiyoruz. AK Parti ile MHP işbirliğinin ne kadar etkisi var, onu da bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz bir şey var ki; 23 Haziran seçimlerini müteakiben, Suriyelilere karşı ülke çapında çok ciddi nefret söylemleri oluşturuldu.
Bugüne kadar “bağrımıza bastık” dedikleri Suriyelileri adeta kovmak, 180 derece dönerek, bunlara karşı nefret operasyonlarının bir parçası olmak büyük bir hünermiş gibi gösteriliyor. Önce “Ensar-Muhacir Muhabbeti”, ardından “Şantaj Aracı”, şimdi de “Defolun Süreci”…
-PLANSIZLIK!-
Ülke olarak, başından beri Suriye Savaşı’nda plansız bir tavır sergiledik. ABD ile beraber “Eğit- Donat” dedik, ABD ile her türlü iş birliği yaparak “Defol Beşşar” dedik, savaşı tahrik ettik, taraf olduk ve Suriyelileri kabul ettik. Siyasilerimiz, seçim meydanlarında “Ensar-Muhacir” edebiyatı yaptı. Ama hiçbir şekilde geleceğe dönük bir “planlama” yapmadı. Süreçte yaşananlar, siyasi manevralar için “malzeme” olarak kullanıldı.
Suriyelilerin ülkemizdeki varlığı, hayli önemli bir süredir. Çocukluk çağından gençliğe, gençlik çağından orta yaşa geçiş gibi bir süre geçti. Burada doğanlar bile okullu oldu. Bu süreçte konu, iç siyasette istismar edildiği kadar, dış politikada da Avrupa’ya karşı “şantaj malzemesi” olarak görüldü. “Para vermezseniz, mültecileri otobüslere doldurur, kapınızın önünü yığarız” denildi.
“Sağlıklı bir politika” yürütülemedi. “Kriz ne zaman sona erecek, ne zaman gidecekler” şeklinde bir sorunun cevabı hiç düşünülmedi. Şimdi de sandıktan beklenen neticeler çıkmayınca, plansız bir şekilde, kamuoyu baskısıyla da gönderme derdine düştüler. Suriyeliler, pek çok sorunumuzun ana müsebbibi, günah keçisi ilan edildiler!
-SINIR DIŞI!-
Hükümetin yayın organlarından “aksine haberler” yayılsa da, sahadaki uygulamalar, direkt olarak sınır dışı etme yönünde seyrediyor. Her ne kadar resmi açıklamada Ağustos sonuna kadar süre verildiğine dair bir açıklamada bulunulsa da, fiili durum maalesef öyle değil! Derhal sınır dışı ediliyorlar. Diğer taraftan, pek çok ülkeden gelip burada yaşayanlara karışılmazken, sadece Suriyeliler hedef tahtasına oturtulmuş durumda.
Vatandaşlık almış bir Suriyelinin anlattığı; Otomobiliyle giden, şoförün yanında oturan Suriyelinin, emniyet kemeri kontrolünde emniyet kemeri takılmamışsa, “sen, ülkemizin kanunlarına karşı çıkıyorsun” diyerek sınır dışı ediliyor. Bu anlatılan abartı olsa da, yaşananları trajik bir dille yansıtması bakımından önemli. Bu insanların kurdukları yeni düzendeki hayatları ve buradaki ailelerinden koparılmaları, hiçbir şekilde hesaba katılmıyor.
İnsani açıdan vahim bir tabloyla karşı karşıyayız. Zaten uygulamalar, insaniyetle veya kanunlarla değil, tamamen kamuoyu baskısıyla ve algılarla hareket edilerek yapılıyor.
-BAKIŞ DEĞİŞTİ!-
Suriyeli aileler, eskiden Türkiye’yi sığınak liman ve koruyucu yer olarak görürken, artık güvensiz bölge, sığıntı yer, can korkusu yaşadıkları ve her an sınır dışı edilme endişesiyle tedirgin oldukları bir ülke olarak görüyorlar. Çünkü her sabah evinden çıkıp işyerine giden Suriyeli, akşama herhangi bir nedenle sebepsiz yere sınır dışı edilmeyeceğinin bir garantisini göremiyor…
Ekonomik sorunu psikolojik yöntemlerle çözmek gibi bir şey. Zaten bu Suriyelilerin çoğunun masrafı BM tarafından karşılanıyor.
Sonunda şunu derler mi acaba: “Memleketimizde sorun olan, ekonomik açıdan bizi zayıflatan, toplumun ahlakını bozan bu Suriyelileri ülkelerine geri göndererek beka sorununu çözdük.”
Sahi, hükümet, Suriye politikasını neden değiştirdi? Yoksa sakın ola, bütün bu yaşananlar, bugünlerde Amerika’yla yürütülmekte olan Suriye pazarlıklarının bir parçası olmasın!
-NE OLUR?-
Saadet Partisi GİK üyesi Doç. Dr. Necmettin Çalışkan’ın Ankara merkezli değerlendirmesinin İdlib-Hatay kısmında ise binler birikmeye devam ediyor. Zira son dönemde, İdlib’in güneyine yönelik saldırılarda, Kurban Bayramı boyunca yerinden edilen 124 bin civarındaki sivil, Suriye-Türkiye sınırındaki kamplara göçtü. Bahse konu sınır ise Hatay adresli!
Bu konuda konuşan isimlerden biri, yerel sivil toplum kuruluşlarından, Suriye Müdahale Koordinatörlüğü Müdürü Muhammed Hallac. Hallac, Suriye Ordusu ve Rusya’nın, İdlib’in güneyindeki Han Şeyhun ilçesi civarında ilerlediği Kurban Bayramı süresince 124 bin civarındaki sivilin yerinden edildiğini söyledi. Hallac, 19 bin 231 aileden oluşan sivillerin büyük çoğunluğunun, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinin karşısındaki Suriye topraklarında yer alan Atme, Kah,
-1 MİLYON!-
Hallac, Han Şeyhun’dan yaklaşık 22 bin, ilçenin doğusundaki yerleşimlerden toplam yaklaşık 18 bin, Ebu Mekke ile Um Celal köyleri ve çevresinden 32 bin civarı, Kefrenbil ilçesi ve çevresi 15 bin civarı, Tuh beldesi ve çevresinden 7 bin civarı, Hama’nın Latamine, Kefer Zita ilçeleriyle Sayyad köyünden toplam yaklaşık 7 bin, Keferruma beldesinden 13 bin ve Marratinnuman ilçesinden 10 bin civarı sivilin göç etmek zorunda kaldığını kaydetti.
Göç edilen bölgelerin, tarım arazileri ve düzensiz kamplardan oluştuğunu vurgulayan Hallac, “Yerinden edilenler için toplu barınma merkezleri, okullar, camiler ve kamplar açılmalı” değerlendirmesini yaptı. Hallac, saldırıların Serakib ve Maarratinnuman ilçelerine yayılması durumunda, yerinden edilenlerin sayısının 1 milyona ulaşabileceği uyarısında da bulundu.
ldeki tablonun kenarında, sınırının hemen yanı başında yaşanan trajediye tanıklık eden, ama bunu yaparken de, kendi coğrafyası içinde bu anlamda yaşanan kontrolsüzlüğe henüz bir çare bulamayan Hatay, olası bir göç hikâyesine ne kadar hazır, soralım mı? İdlib ve sınır hattında birikenlere Türk Kızılayı ve BM eliyle yardımların aktığı bilinse de, ‘yetersiz’ kalındığı noktada, kent idarecilerinin A ya da B planları var mı? -Tamer Yazar-