On binler bekliyor…
Halep’in İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi sınırları içindeki batı ve güney kırsalına yoğun saldırıları nedeniyle; Daret İzze, Etarib, Hureytan, Hayyan, Anadan, Ayncara, Kasimiyye, Sellüm, Han Tuman, Han Asal, Kefer Naha Bara ve Ayn Cara’dan göçler sürüyor. Bu ise Hatay sınırına yaklaşan kalabalıkları işaret ediyor.
Binlerce Aile… Binlerce kadın ve çocuk… Binlerce çaresiz sivil… Suriye’de, muhaliflerin elindeki son topraklar çatışmaların ana merkezi olmayı sürdürürken, arada sıkışan siviller ise zorunlu göçün kurbanları oluyor. Zorunlu göçün adresinde duran yer ise Türkiye sınırı oluyor.
Bu konuda Antakya Gazetesi’ne konuşan, sınırdaki yardım çalışmalarına katılan bir gönüllünün aktardıkları da, dünden bugüne değişmiyor. Zira İdlib’deki kampların dolması yanı sıra, yeni çadır kurulacak alan ile altyapının bulunmaması ve yardımların azalması nedeniyle, binlerce sivil, sığınacak yer bulmakta güçlük çekiyor. Saldırılardan kaçarak evsiz kalan ve temel yaşam malzemelerini temin etmekte zorlanan binlerce aile ise zorlu kış şartlarında ayakta durmaya çalışırken, onlara ulaşacak yardımı bekliyor.
Söylenen mi?
“Buradaki yardım çalışmaları aksamadan devam ediyor. Tırlardan sürekli yardımlar iniyor. Bebekler için, kadınlar için, genel ihtiyaçlar, barınma ve ısınma için olanlar ve çok daha fazlası. Ancak bu yardımlar, sayıları sürekli değişen sivillere ister istemez eksik kalıyor, yetmiyor.”
Sınırın Suriye tarafında yaşanan ağır şartların biraz uzağında, Türkiye’ye sığınabilmiş isimlerden biri, 47 yaşındaki Fevziye el Halef. Eşi, çocukları ve torunları olmak üzere 27 yakınını kaybeden el Halef, geriye kalan üç torunu ve kızıyla, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde yaşıyor.
Halef, sığındığı Türkiye’de, olayda hayatını kaybeden kızının 4 yaşındaki çocuğu Hade Ahmet ile 6 yaşındaki Abdulkerim Hassan’a gözü gibi baktığını, onları bir an olsun yanından ayırmadığını kaydetti. Kızı ve torunları için ayakta kalmaya çalıştığını belirten Halef, “Torunum Hade, annesinin kendisine doğum gününde hediye ettiği oyuncak bebeğiyle uyuyor. O oyuncakta, annesinin kokusunu hissediyor. Onlar benim canlarım. Hayattaki tek tesellim, torunlarım ve kızım oldu. İnşallah bahtları açık olur ve güzel bir gelecekleri olur” diye konuştu.
Halef, bir oğlunun kayıp olduğunu ve 5 yıldır ondan haber alamadığını da sözlerine ekledi.
-RAKAMLAR-
Sınırın ötesinde bekleyen ‘potansiyel göç’ün yorgun on binleri yanı sıra eldeki rakamlara dair konuşan en üst düzey isimlerden biri, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu oldu. Soylu’nun tespiti, var olanın gerçekliğine işaret ediyor:
“Tarihin en büyük göç dalgasıyla, dünyanın en büyük sığınmacı sayısıyla karşı karşıyayız. Geri gönderme merkezlerinin kapasiteleri ve şu anda barındırdıkları insan sayısıyla dünyadaki en çok sayıya sahibiz.”
-KAÇIŞ-
Zor şartlar altında İdlib’in kuzeyine, daha güvenli alanlara doğru göç eden, etmeye de devam eden siviller, boş araziler veya zeytin ağaçlarının altına derme çatma çadır kurarak yaşam mücadelesi veriyor. İç savaş öncesi Halep-Lazkiye kentlerini bağlayan tren hattı, bu trajediye tanıklık eden alanlardan biri. İdlib ilinin sınırlarından geçen hattın 25 kilometresinde, bin 200’den fazla ailenin bitişik nizam kurduğu çadırlar, “drone” ile çekilen görüntülerde adeta tren vagonlarını andırıyor. Konuşan siviller ise “yolculuklarının son bulmasını ve bir gün evlerini dönmeyi” umuyor.
-HİKAYELER-
İdlibli Ayyuş Hüseyin Um Ali, yaşadıklarını paylaşanlardan… Saldırılar yüzünden 3 yıl önce evlerini terk etmek zorunda kaldıklarını söyleyen Um Ali, “Çamurdan dolayı, nispeten yüksek olan bu hat üzerine yerleştik. 3 yıldır sürekli göç halindeyiz. Kendi halimizde yaşıyorduk. Kimseye zararımız yoktu. Evimiz, üzüm bahçelerimiz, hepsi geride kaldı” şeklinde konuştu. İçinde bulundukları durumdan duyduğu üzüntüyü ifade eden Um Ali, “Allah bize bu kaderi yazmış. Bak gör, ne haldeyiz. Köyümü yeniden görmek en büyük hayalim” dedi.
Köyünü geride bıraktığı için vatanını kaybetmiş gibi hissettiğini aktaran Um Ali, “Rüyalarımda, kendimi evimde görüyorum. Evimi, bahçemi, oradaki her şeyi çok özlüyorum. ‘Bugün-yarın döneceğiz’ diye kendimizi avutuyoruz” derken, o ‘bir gün…’ hikayesinde duranlara katılıyor bir bakıma! Tamer Yazar-AA