Sınırın İç Kısmı da!
Hatay’ın sınır komşusu İdlib ve çevresinde yaşanan çatışmalar, bölgedeki sivil göçün hareketliliğine neden olurken, son dönemde en az 400 bin kişinin yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kaldığı bilgisi verildi. Sınırın Türkiye kısmında yaşananlar ise, Suriyeli sığınmacılar merkezli yeni gelişmelere gebe!
Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib’de, Cumartesi gününden Pazartesi gününe kadar yaşanan çatışmalarda yaşamını yitirenlerin sayısı 100’ü aştı. Bölgedeki çatışmaların en büyük sebebi olarak, İdlib ile Hama, Halep ve Lazkiye’nin bazı bölümlerini büyük oranda kontrol altında tutan, birçok ülkenin terör listesinde de yer alan Heyet Tahrir Şam örgütüne işaret ediliyor. Heyet Tahrir Şam örgütü, Şam ve Moskova merkezli olası bir askeri operasyonun da hedefinde yer alıyor. Bölgede binlerce savaşçısı bulunan cihatçı terör örgütü nedeniyle, bölge, Hatay tarafından da yakından izleniyor.
Bu arada, Londra Merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin tahminlerine göre, geçen Nisan ayından Ağustos ayının sonuna kadar yaklaşık bin sivil, Suriye hükümet güçlerinin ve Rusya’nın bölgeye düzenlediği hava saldırılarında hayatını kaybetti.
Birleşmiş Milletlerin verilerine göre, söz konusu dönemde en az 400 bin kişi, yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kaldı. Yerlerinden edilen
-GERİ DÖNÜŞ!-
Son dönemde ‘geri dönüyorlar’ başlığında sık sık haberleri yapılan ve bu şekilde, kamuoyunda oluşan ‘öfkeli’ dilin yumuşatılmasına çalışılan Suriyeli sığınmacılar konusunda dikkati çeken gelişmeler yaşanıyor. Bu konuda paylaşılan son bilgiye göre, sığınmacıların ‘gönüllü’ geri dönüşünü kolaylaştırmak amacıyla, 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’ndaki (YUKK) 19 maddede değişiklikler öngörülüyor. Meclis’e sunulan yasa önerisi ile birlikte, hakkında sınır dışı kararı alınan sığınmacıların dava açması için verilen süre 15 günden 7 güne düşürülecek. Ayrıca kayıtsız sığınmacılarla dayanışma içinde olanlara da para cezası kesilebilecek. Değişiklik, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Milletvekilleri tarafından Meclis’e sunuldu. Söz konusu taslak, İç İşleri Komisyonu’ndan geçti ve Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmesi bekleniyor. Kanun değişikliğinin gerekçeleri arasında, düzensiz göçle mücadelede daha verimli sonuçlar alınması, ‘gönüllü’ geri dönüşlerin arttırılması ve teşvik edilmesi yer alıyor.
Mevcut uygulamada, haklarında sınır dışı kararı verilen sığınmacılar, 15 gün içerisinde idare mahkemesinde iptal davası açarak söz konusu kararı durdurabiliyordu. Yeni yasa değişikliğinde bu süre, 15 günden 7 güne düşürülüyor. Geri gönderme merkezlerinde kalan sığınmacıların hali hazırdaki hukuki yardıma erişimindeki yaşadığı zorluklar dikkate alındığında, tasarının yasallaşması ile birlikte yeni hak ihlallerinin ortaya çıkacağı ifade ediliyor.
Sınır dışı etme kararının iptali için dava açıldığında, bu işlemin, dava sonuçlanıncaya kadar kendiliğinden durması şeklindeki düzenleme geri getiriliyor, KHK öncesi döneme dönülüyor. Kanun’un 53. Maddesi’nin 3. fıkrasının son halinin, “Yabancının rızası saklı kalmak kaydıyla, dava açma süresi içinde veya yargı yoluna başvurulması hâlinde, yargılama sonuçlanıncaya kadar, yabancı sınır dışı edilmez” şeklinde düzenlenmesi öngörülüyor.
Kanunun, “Sınır dışı etme kararı alınacaklar” başlıklı 54. Maddesi’nde, “Türkiye’ye yasal giriş veya Türkiye’den yasal çıkış hükümlerini ihlal edenler” şeklindeki “h” fıkrasına, “ya da bu hükümleri ihlale teşebbüs edenler” ibaresi ekleniyor. Teşebbüsün nasıl, hangi yollarla tespit edileceği hususu kesin olmamakla birlikte, böylece, sınır noktalarında henüz sınırı geçmemiş olan kişiler için de sınır dışı etme kararının alınabilmesinin yolu açılıyor.
Kanunun, “Türkiye’ye giriş yasağı” başlıklı 9. Maddesi’nin birinci fıkrasındaki “Türkiye dışında olup da” ifadesi de çıkarılıyor. Kanun’un 57. Maddesi’nde öngörülen önemli bir değişiklik de, idari gözetime alınan yabancıların, “uyruklarının tespit edilmesi amacıyla” elektronik ve
Kanun’un “Türkiye’ye giriş yasağı” başlıklı 9. Maddesi’nin birinci fıkrasındaki, “Türkiye dışında olup da” ifadesi ise çıkartılıyor. Türkiye’ye giriş yasağının kapsamı, halen Türkiye’de olan yabancılara da uygulanacak şekilde genişletiliyor.
Kanun’un 9. Maddesi’nin 7. Fıkrası, şu şekilde değiştiriliyor: “Kamu düzeni veya kamu güvenliği sebebiyle, Genel Müdürlükçe; idari para cezaları ve kamu alacakları sebebiyle ise Valiliklerce, yabancıların ülkeye kabulü ön izin şartına bağlanabilir.”
Kanun’un “İdari para cezası” başlıklı 102. Maddesi de yeniden düzenlenerek, geçerli seyahat belgesi veya izni olmayan yabancı kişilerin barınmasına, konaklamasına imkân sağlayan ve gayrimenkullerini kiralayanlar hakkında da idari para cezası uygulanacağı belirtiliyor. Değişikliklerle birlikte, kaydı olmayan mültecilerle dayanışma içinde olanlara para cezası kesilebilecek.
Peki, bir taraftan ‘geri gönderme’ politikaları geliştirilirken, ‘kalanlar’ noktasında nasılız, neredeyiz, ne yapıyoruz, belli mi? Bu soruyu en
-YİNE DE!-
Geri dönerler mi? Ne kadarı geri döner? Kaçı, kalmak ister? Soruların kalabalığından da anlaşılacağı üzere,
Hatay ve diğer kentlerin konuşmayı pek sevmediği, konuşmak zorunda kaldığında ise en üst perdeden siyasal analizlere giriştiği konuların başında, Türkiye’deki mülteciler geliyor. Gözünü dikip bakmaktan kendini alamayan ve eline geçirdiği her mülteciyi kapı dışarı atmak isteyenlerin oranı çok olsa da, eldeki gerçek, net… Suriyeliler, her geçen gün Türkiye toplumunun bir parçası olmaya devam ediyor.
Konuya ilişkin değerlendirme yapan son isim, Sosyolog Polat Alpman.
Hatay, Kilis, İstanbul, İzmir, Şanlıurfa ve diğer kentlerde Ankara merkezli oluşturulan ‘güvenli bölge ile geri dönecekler’ algısına işaret eden Alpman, şu tespitleri paylaştı:
“Bugün sayıları 4 milyona dayanan Suriyeliler, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 5’ini oluşturuyor. Muhalefet ve iktidar bloğu partilerinin seçmen tabanındaki genel eğilim, büyük ölçüde ‘gitsinler’ retoriğinde birleşiyor. Askeri operasyonlarla sınır ötesine yapılan harekatlar bile, mültecilerin ‘güvenli bölge’ adı altında kurulacak yeni yerleşim yerlerine gönderileceği telkinleriyle anlatılıyor.
Suriyelilerle ilgili mevcut durumun ve yükselen sosyo-politik gelişmelerin gelecekle ilgili pek umut vermediğini ve karamsarlığın gittikçe arttığını kabul etmek gerekir. Ancak… Kendisini, sevdiklerini ve bu ülkede yaşayan insanları dert edinenlerin, bu karamsarlığa teslim olmamak, bunu, Türkiye toplumunun geleceği için yeni bir fırsata dönüştürmenin araçları aramak ve bulmak gibi bir yükümlülükleri var. Bu nedenle, Türkiye’de kalıcı olduklarını kabul etmeye direnen popülist vaazları hızla geçmek, bugünün sorunlarına odaklanmak ve küçük de olsa etkili adımlarla hareket edip, geleceği kurtarmanın yolları aramak gerekir.” -Tamer Yazar-