Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Sit alanı içindeki binalar

İmar Barışı dışında Hatay

İmar Barışı dışında

Hatay Valiliği’ne de ulaşan Genelge kapsamında konuşan ve “Genelge kapsamına giren riskli bina varsa, vatandaşın malını ve canını riske atan bina varsa, belediye başkanlarımız bunu tespit edecek, öncelik sırasına göre de kentsel dönüşüm strateji planı geliştirilecek” diyen Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, bir şeyin altını daha çizdi ve Antakya özelinde duranların yüreğine su serpti…

Antakya, yaklaşan 31 Mart seçimleri öncesinde; mevcut başkanlarından da, ‘adayım’ diyenlerden de çok şey bekleyen kentlerden bir tanesi, ki bu beklentisi, özellikle de tarihi ve kültürel alanlarda biriken düne dair emanetleri noktasında! Beklentilerini paylaşanlar mı? Eldeki adına çok da umutlu konuşmuyor! Bugüne kadar ‘sahip olunanlar’ adına çözüm üretmeyenlerden, biraz da bu yüzden, çok şey beklenmiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın son dönem açıklamaları ise Antakya özelinde duranların yüreğine su serpiyor. Özellikle de, “sit alanında bulunan binaların imar barışından faydalanamayacak’ olması adına!
-BAKAN NET!-
Buna dair son açıklamasında, sürece dair izlenecek yolu netleştiren ve sürece dahil edilen kent (yerel) idarecilerini de ‘öncelikler’ konusunda uyaran Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, “Birinci derece arkeolojik sit alanında bulunan binaların imar barışından faydalanmasına müsaade etmeyeceğiz” şeklinde konuştu. Tartışılan son örneğe de işaret eden Bakan Kurum, ‘kaçak otel’ başlığında gündeme gelen Kapadokya Bölgesi’nde, peribacalarının yakınında bulunan tüm yapıların yıkılmasına ilişkin bir süreç başlattıklarını da söyledi. Bu süreci; Turizm Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Nevşehir Valiliği’nin ortak yürüttüğüne işaret eden Kurum, Antakya’nın tarihsel ve kültürel ‘kent silueti’ başlığında çok fazla tartışılan bir konuda Bakanlık olarak sahip oldukları hassasiyet adına şu tespiti paylaştı:
“Biz, tarihimizi ve kültürümüzü bozacak hiçbir kaçak yapıya izin vermeyeceğimizi daha önce ifade etmiştik. Buna ilişkin yapılan ilk tespitlerde 190 yapı tespit edildi ve 38 yapımız Valiliğimiz tarafından yıkıldı. 26’sının da yine tebligatı yapılarak toplamda 64 yapının yıkımını gerçekleştirdik. Kalan yapıların da en kısa zamanda inşallah yıkımlarını gerçekleştireceğiz.”
-SİT ALANI!-
Tartışmalı ‘İmar Barışı’ başlığında başvuruları on binleri bulan, ancak tarihi kent kimliği içinde yükselen beton binalarının kalabalığı içinde ilerlemek durumunda da bırakılan Antakya gibi bir kente umut ekleyen diğer kelimeler ise şöyle:
“Birinci derece arkeolojik sit alanında bulunan binaların imar barışından faydalanmasına müsaade etmeyeceğiz. Bunu, Kültür ve Turizm Bakanımızla da konuştuk. Böyle bir karar aldık. Çünkü biz, bu anlamda gerçekten tarihimizi, kültürümüzü korumak istiyoruz. Diğer taraftan, tüm Türkiye genelinde, toplamda 20 ilde 2 bin 145 kaçak yapının tespiti yapıldı. Artık resmi süreç başlatıldı, bu süreçlerin tamamlanmasına müteakip kaçak yapıların yıkımlarını da gerçekleştiriyor olacağız. 18 ilde de tespit çalışmalarımız devam etmektedir.”
-ELEŞTİRİ-
Konuya ilişkin düşüncelerini paylaşan bir turizmcinin ifadesi, hem Bakan’ın açıklamalarına dair, hem de Antakya’nın eksilen kent kimliğinin ‘silikleşen’ görseline…
“Bir kere, Sayın Bakan’ın, birinci derece arkeolojik sit alanında bulunan binaların imar barışından faydalanmasına müsaade etmeyeceğini ifade etmesi, güzel. Bu, umut verici. Çünkü Kapadokya örneği, ipin ucunun ne kadar kaçtığının son örneği. Açıkçası, otel örneğini ele alıp devamının takip edilmesi de umut verdi. Antakya’nın da bu ‘kurumsal’ umuda sarılması gerekiyor aslında. Çünkü kayıpları çok fazla bir kentten bahsediyoruz.
Bir kere, burada suçlu, vatandaş değil! Suçlu, bu kenti yönetenler! En çok da yerel idareciler. Batı Antakya’nın her hangi bir tarihi ya da kültürel kimliği var mı? Yok! O tarafta ne var? Betonlaşan, klasik karmaşa içinde kaybolmuş, düzeni oturtulamamış bir kent var! Bu şehrin amiral gemisi, o yüzden, doğusu. Ama o kısım da Allah’a emanet ilerliyor! Bir kere, her geçen sene, ön cephesi daha fazla kapanıyor. Binalar daha da yükseliyor. Bu kenti diğerlerinden ayıran o ‘eski ev’ denilen kalabalığı, arka tarafta, gölgeye sıkıştırılıyor. Bir tek Ulu Cami kısmı kaldı, arkayı batı ile buluşturan.
Diğer taraftan Vakıf İşhanı konusu var… İnsan merak ediyor! Peki, bu kısım, birinci derecede arkeolojik alan değil mi? Hemen yanı başında çıkan Roma buluntusu da buna dair değil mi? O zaman, tam da bu adrese koca bir İşhanı yapma fikri nasıl olup da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bu çalışmasında duvara toslamıyor? Bu işin tartışmasında kentte cepheleşme yaratanlara ‘dur’ demiyor, diyemiyor!
Madem önceliğimiz tarih, o zaman Antakya’nın da kendi tartışma başlıklarını, hiç zaman kaybetmeden sürece dahil etmesi gerekiyor. Ya bunlar bugün konuşulur ya da unutulur gider, ki kayıplara da yeni kayıplar eklenmeye devam eder! Hangisini istiyoruz?” -Tamer Yazar-