Dün, en büyük bayramımız, Cumhuriyet Bayramı’nın 98. Yıldönümünü coşkuyla kutladık.
Tam 98 yıl önce, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından, Cumhuriyetin ilanı ile çağdaş ve aydınlık Türkiye’nin kapısı açıldı. Demokrasiye giden yolun ilk adımları atıldı.
Dün sabah, TV’nin karşısına geçer geçmez, her yerde Atatürk’ün Onuncu Yıl Nutku’ndaki sesinin yankısını duydum.
Bu tür konuşmaları ne çok özlemişim. “Halka yönelik konuşurken kültür konularına öncelik tanıyan başka lider var mıdır?” Ben başka lider bilmiyorum.
“Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Buradaki başarıyı Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak kesin kararlı yürümesine borçluyuz.”
Mustafa Kemal ulaştığı yerde durmamış, 29 Ekim törenlerinin vazgeçilmez şairi, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın, şiirinde vurguladığı gibi, “Daha… Daha…” diyerek hep ileriye, hep aydınlığa koşmuştur:
Mustafa Kemal’i gördüm düşümde, / Daha, diyordu. Uğruna şehit olasım geldi hemen, / Sabaha diyordu. Al bir kalpak giymişti, al, / Al bir ata binmişti, al, / Zafer ırak mı dedim, / Aha diyordu.
“Yaptıklarımızı asla yeterli göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak zorunda ve kararındayız.”
Hedefi belirtirken sesi evreni sarar:
“Yurdumuzu en bayındır ve en uygar ülkelerin düzeyine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah olanak ve kaynaklarına sahip kılacağız. Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız.”
“Çünkü Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti ulusal birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Çünkü Türk milletinin yürümekte olduğu yükselme ve uygarlık yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet bilimdir. Türk milletinin tarihsel bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, yaradılıştan gelen zekâsını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik duygusunu sürekli ve her türlü araç ve önlemlerle besleyerek geliştirmek ulusal ülkümüzdür.”
Yüce Atatürk’ün bilime ve akla dayanan yol göstericiliği sonsuza dek sürecektir. Cumhuriyet ve kazanımları sonsuza dek yaşayacaktır.
***
Yirmi aydır tüm ülkemizin ortak gündemi koronavirüs.
Korona virüsle birlikte herkes gibi ben de çeşitli önlemler alarak, hem kendimi hem de sevdiklerimi korumaya çalıştım ve korumaya devam ediyorum. Bu önlemlerin en önemlisi de elbette ki “evde kalmak, zorunlu olmadıkça sokağa çıkmamaktı.”
Korona nedeniyle, 18- 24 Mart tarihlerindeki Uluslararası Çukurova Sanat Günlerini yapamadık.
9-14 Mayıs tarihlerinde programladığımız Akdeniz Kentleri Kültür Sanat Etkinlikleri de kaynadı.
Mart ayında her yıl verdiğimiz Altın Defne Edebiyat Ödülü hala verilemedi.
Üzülerek söylemek zorundayım ki 2020 yılı ödülleri de 2021’e kaldı. Bu gidişle 2022 yılına sarkma olasılıkları var. Bu durumda iki yılın ödülleri bir arada verilecek.
Sanat, aydınlanma ve demokrasi kültürünün yerleşmesinde en büyük katkıyı sunar. Bu amaçla ödüllerimizi er ya da geç sahiplerine ulaştırıp önümüzdeki yıllarda ödülleri vermeye devam edeceğiz.
İki yıla yakın bir ardan sonra, 27-31 Ekim tarihlerinde 17. Antakya Edebiyat Günleri ile Akdeniz Kentleri Sanat Buluşması’nı gerçekleştirdik. Etkinliklerimiz devam ediyor.
“Edebiyat bir başkası olma, kendini bir başkası yerine koyabilme sanatıdır.”
“Edebiyat insanları birbirlerine yakınlaştırır. Birbirlerine benzerliklerini hatırlatır.”
“Edebiyat ayrımcı, dışlayıcı, ötekileştirici farklılıklar üzerinde yükselmez. İnsani değerler üzerinde yükselir.”
Edebiyat bunun için edebiyattır. Bunun için evrenseldir.” (Devam edecek)