SÖZCÜKLERİN DANSI

“Cedel” sözcüğü Arapça kökenli olup, “karşısındakini susturma amacıyla yapılan tartışma” anlamına gelir. “Cedelleşmek” fiili ise, “çekişmek, tartışmak, münakaşa etmek” anlamlarına gelir. Halk ağzında, “becelleşmek, mecelleşmek, cebelleşmek” şeklinde de kullanılıyor. Bu sözcükler içinde, günlük hayatta en sık kullandığım, “cebelleşme” dir. Öyle ya, şimdilerde olmasa bile geçmişte, sık kullandığım şöyle bir cümle vardı: “Cebelleşme benimle!” Türkçe bir […]

“Cedel” sözcüğü Arapça kökenli olup, “karşısındakini susturma amacıyla yapılan tartışma” anlamına gelir. “Cedelleşmek” fiili ise, “çekişmek, tartışmak, münakaşa etmek” anlamlarına gelir. Halk ağzında, “becelleşmek, mecelleşmek, cebelleşmek” şeklinde de kullanılıyor. Bu sözcükler içinde, günlük hayatta en sık kullandığım, “cebelleşme” dir. Öyle ya, şimdilerde olmasa bile geçmişte, sık kullandığım şöyle bir cümle vardı: “Cebelleşme benimle!” Türkçe bir cümle kurduğumda öyle derdim, evet. Yöremiz Antakya Arapçasını kullanarak aynı cümleyi kuracaksam, bu defa “cedelleşmek” sözcüğünü kullanırdım. Tuhaf ama iki sözcüğün aynı anlama geldiğini yakalayamamıştım. Ne zamanki bu yazıyı yazmaya karar verdim, geç de olsa o zaman kavrayabildim, yakalayabildim. “Yazma” nın güzel tarafı bu. Hata yapmamak için ha bire araştırıp duruyorsunuz. Günlük hayatın akışı içinde merak etsem de, öğrenmek için masaüstü bilgisayarımın karşısına oturup klavyenin tuşlarına basmak zor gelirken; hedefim yeni bir “yazı” ise, büyük bir heyecanla, istekle sandalyeye oturuyor, tuşlara pat!pat! basıyorum. 15-20 dakika sonra,  kendimi, “sözcüklerin dansı” nı seyrederken buluyorum. Bir derya deniz misali. Seyret, seyret doyamıyorsunuz.

“Peki, bu yazıyı yazmaya nasıl karar verdim?

“Cebel” Arapça kökenli bir sözcük olup, “dağ” anlamına gelir. Yakın çevremizden bir örnek: Cebel-i Akra.  Yani, Kel Dağı. Hatay’ın Yayladağı ilçesinde bulunan, aktivitesini kaybetmiş volkanik bir dağ. Açıkçası “cebelleşme” sözcüğünün, “dağ” anlamına gelen, “cebel” den türediğini düşünürdüm hep. Haksız da değilmişim aslında: Cebel, cebelleşme… İnsanlar birbirleriyle cebelleşe cebelleşe, cebel (yani dağ) kadar büyük, yüksek ve aşılması zor sorunları hayatlarının merkezine alırlar. Cebelleşme, ne yazık ki çekirdek ailenin içinde başlar. Eşler, sürekli birbirleriyle cebelleşirler. Keza kardeşler birbirleriyle… Aslına bakarsanız sorun, büyük değildir. Tamamen, “hayır sen değil, ben haklıyım!”, “senin yaptığın yanlış, benimki doğru,” çekişmesi, tartışması, münakaşası… Sıradan bir olay o kadar büyür, o kadar büyütülür ki sonunda cebel, yani dağ olur. Ve hemen hemen herkesi mutsuz eder. Aile içinde böyleyken, toplum içinde de benzer cebelleşmeleri görürüz. Domino taşları gibi, uzadıkça uzar. Aileler, okullar, işyerleri, kurumlar, bakanlıklar… derken, ülkeler arası cebelleşmeye kadar gider de gider. Hepimiz biliyoruz bu türden cebelleşmelerin önünde sonunda dağ büyüklüğündeki sorunlara evrildiğini ve savaşlarla neticelendiğini… Öyle ki, bazen sadece iki ülke ile sınırlı kalmaz. Bölgesel ya da dünya savaşlarına kadar gider. Tarih bilgilerimiz dâhilinde iki dünya savaşını biliyoruz. Ama ülkeler arası savaşların sayısını, Allah bilir! Şimdilerde bile devam eden savaşların sayısı 10’nun üzerindedir. Ve ne yazık ki bu savaşların en büyük nedeni, cebelleşmedir. Cebelleşmeyi, domino taşlarına benzetmekte haksız değilim gördüğünüz gibi. Cebelleşmeler yüzünden yıkılan domino taşları! Yıkılıp, yakılan dünya!

Cebelleşmek yerine, ne mi yapalım? En basitinden başlayayım önce: Coğrafik anlamda bir cebel üzerine çıkalım, oradan çevreyi seyredelim, gözleyelim, derin derin nefes alıp düşünelim, dalalım…

Gerisi, sonrası?..

 

Exit mobile version