Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Su ve tarım alanlarında son tehdit…

DSİ Kanunu’nda tartışmalı değişim!

DSİ Kanunu’nda tartışmalı değişim!

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin tartışması henüz bitmemişken, yeni gündem maddesi, DSİ Kanunu’ndaki olası değişim oldu. Su varlıklarının özelleştirilmesi, ormanların imara açılması, arazi toplulaştırma işlemleri gibi tartışmalı başlıklar, Hatay gibi tarımsal kimliği olan kentlerin sert eleştirilerinin odağında.

TBMM gündemine gelen son gelişme, tarımsal üretimin tartışmalı başlıklarına bir yenisini eklemek üzere!
Alınan son bilgiye göre, Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü’nün teşkilat ve görevleri hakkında kanun ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanun, TBMM Genel Kurulu’nda 10 Nisan’dan itibaren görüşülmeye devam ediliyor. Su varlıklarını yanı sıra tarım alanlarını tehdit ettiği söylenen ve bu nedenle sert eleştirilere neden olan yasanın maddeleri muhalefet partilerinin itirazlarına rağmen AKP’lilerin oylarıyla kabul ediliyor.
Konuya ilişkin itirazlara temel olan ilgili ‘yasa’ kaynaklı sebepler; tüm su varlıklarının DSİ kontrolüne verilerek özelleştirilmesi, ormanların imara açılması, arazi toplulaştırma işlemlerinin DSİ’ye verilerek köylülerin arazilerinin ellerinden alınması şeklinde sıralanıyor.
İşte tartışmalı maddeler ve olası sonuçları:
-SU VARLIKLARI-
-Barajlar, göletler ve su kanallarının etrafına ve üzerine güneş enerjisi sistemlerinin kurulması için, kamu arazilerinin enerji firmalarına kiralanması ve bu sistemlerin ilgili firmalarca işletilmesi mümkün kılınıyor. (Madde 1)
-Köylünün sulama suyu yatırımlarının kamu tarafından değil, köylüler tarafından yaptırılması için kanun çıkarıp ‘Sulama Birlikleri’ni kuran Hükümet, şimdi de finansal açıdan zora giren/girecek ‘Sulama Birlikleri ile sulama kooperatifleri tesislerinin DSİ’ye bedelsiz devredilmesini, kontrol ve denetiminin DSİ tarafından yapılmasını sağlıyor. Sulama Birlikleri’nin seçimle oluşan yönetimi kaldırılıyor, yerine Bakan onayı ile kamu personeli ‘Başkan’ atanıyor. Osmanlı’daki tahsildar sistemi benzeri bir uygulama kuruluyor. Sulama Birlikleri ve kooperatifleri

köylülerle su kullanım sözleşmeleri imzalayarak, aboneleşme getiriliyor. Şimdiye kadar yatırım, bakım, onarım için belirlenen su bedellerine su parası da ekleniyor. ‘Başkan’a idari para cezası verme yetkisi tanınıyor. (Madde 8) (Madde 48) (Madde 49)
-Sulama Birlikleri’nin özel sektöre devrini de öngören kanun Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu’nda itirazlar sonucu tasarıdan çıkarıldı. Ancak Meclis’te veya KHK ile özelleştirme maddesinin yasalaştırılması mümkün. Yani köylünün suyu bir KHK ile özel şirketlere devredilebilir.
-Sulama borcu olan köylülerin borçlarının, tarımsal destek ödemelerinin yapıldığı banka tarafından tahsil edilmesinin yolu açılıyor. Desteklerle ayakta durabilen köylünün yeni mahsul ekebilmesi bile engellenebilecek, ki bu durum tarımsal üretime darbe şeklinde değerlendiriliyor. (Madde 8)
-Tüzel kişiliği sona eren Sulama Birlikleri tesislerinin, DSİ veya talep halinde ilgili belediye, il özel idarelerince işletilmesi sağlanıyor. Halktan alınacak su bedelinin Bakan’ın belirlediği su ücretinden düşük olamayacağı öngörülüyor. Orman ve Su İşleri Bakanı, Belediyeler yerine su ücretlerinin taban fiyatını belirleme yetkisine sahip oluyor. Bu şekilde, kamusal su hizmetini düşük ücretlerle halka ulaştırmaya çalışan yerel yönetimler engellenmiş olacak. Su fiyatı, enerji fiyatı gibi tek elden belirlenecek. Elektrik faturalarında tüketim miktarını geçen giderlerle faturalar nasıl katlanıyorsa, su faturaları da benzer şekilde kabaracak. (Madde 8)
-ARAZİ TOPLULAŞTIRMASI-
-Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın yürüttüğü arazi toplulaştırması işlemleri DSİ’ye devredilecek. (Madde 2)
-Bugüne kadar Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca tarımsal üretimin ve verimliliğin artırılması gerekçesiyle uygulanan ‘Arazi Toplulaştırması ve Tarla İçi Geliştirme Hizmetleri’, bu kanunla birlikte ‘ekonomik, ekolojik ve toplumsal yönden daha işlevsel yeni parsellerin oluşturulması ve bu parsellerin arazi özellikleri ve alanı değerlendirilerek kullanım şekillerinin belirlenmesi’ ifadeleriyle tarımsal amacın dışına çıkarılıyor. Böylece azalan tarım arazileri daha da azalacak, tarım ürünlerinde ithalata bağımlılık daha da artacak. (Madde 8)
-Şimdiye kadar arazi toplulaştırmada arazi sahiplerinin yarısından bir fazlasının onayı gerekirken, kanunla birlikte bu şart kaldırılıyor. “DSİ tarafından bağlı olduğu Bakanlığın talebi ve Bakanlar Kurulu kararı ile isteğe bağlı ya da maliklerin muvafakati aranmaksızın zorunlu arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri yapılabilir veya yaptırılabilir” ifadeleriyle,

üreticilere ait arazilere bir şekilde el koyma yasalaşıyor. (Madde 8)
-DSİ ve özel şirketler, kanundaki; “DSİ veya proje idaresi tarafından yapılacak fiili uygulamalar hak sahiplerinin iznine tabi değildir. Arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri yürütülen alanlarda tarımsal faaliyetleri kısıtlamaya DSİ veya proje idaresi yetkilidir” ifadeleriyle, diledikleri arazileri elde edebilecekler. Kanunda geçen ‘proje idaresi’nden kasıt ise şirketler…
Kanunda ayrıca, mülk sahiplerine arazi toplulaştırma işlemi doğrudan değil, internet yoluyla, muhtarlıklara asılan bildirimlerle tebliğ edilmiş sayılacağı belirtiliyor. Böylece 30 gün itiraz süresi içinde arazi sahiplerinin haberi dahi olmadan arazilere el konabilecek. (Madde 8)
-Kanundaki, ‘Araziler; öncelikle arazi toplulaştırmasına veya kamulaştırma konusu olan arazi maliklerine, bu kişiler satın almadığı takdirde, yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüğünde (5 dekar) tarım arazisi bulunmayan yöre çiftçilerine, rayiç bedeli üzerinden, DSİ’nin veya proje idaresinin talebi üzerine Maliye Bakanlığı’nca belirlenen usul ve esaslara göre satılır” ifadeleriyle, zaten geçimini sağlamakta zorlanan köylünün büyük arazileri satın alabilmesi mümkün olamayacağından, köylünün elindeki topraklarını DSİ aracılığıyla şirketlere geçmesi kolaylaşacak.
-Kanun, arazi toplulaştırması nedeniyle çiftçilerin karşı karşıya kalacakları zararın karşılanacağını söylese de, mülkiyetin ihtilaflı olması veya sahibinin gelir kaybını karşılamaya yönelik bedeli kabul etmemesi durumunda, DSİ, bedel tespiti için mahkemeye başvuracak. Mahkemece belirlenen bedel, vadeli hesaba yatırılacak ve sahibinin iznine gerek olmadan toplulaştırmaya devam edilecek. (Madde 8)
-Hazine arazileri tarıma uygun olsa dahi; enerji, maden, imar rantı gibi amaçlarla özel şirketlere devredilebilecek. Kanundaki, ‘Hazinenin özel mülkiyetinde ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve arazi toplulaştırması maksatlarına uygun olarak değerlendirilmesi mümkün olan tarım arazileri, DSİ’nin talebine istinaden vasfına ve mevcut kullanım şekline bakılmaksızın Maliye Bakanlığınca DSİ’ye veya proje idaresine tahsis edilir” ifadeleri ile kamu arazilerinin ‘el değiştirmesi’ (!) yasalaşmış olacak. (Madde 8)
-ORMAN ALANLARI-
-Orman arazilerinde yer altı depolama alanlarının açılmasına izin verilecek. Bu alanlarda ne tür malzemelerin depolanacağına ilişkin bir sınırlama bulunmuyor. Nükleer ve tehlikeli kimyasalların da depolanması mümkün kılınıyor. Ne kadar depo yapılacağı ve kapsamına dair bir sınır da bulunmuyor. Bu, ormanları doğrudan tahrip edecek ve zarar verecek bir yıkımın yasalaştırılması anlamına geliyor. Aynı zamanda yer altı ve yer üstü su varlıklarının da kirletilmesinin önü açılıyor. (Madde 12)
-Ormanlardaki bakım işletme giderleri bahane edilerek, ormanlar, en çok parayı veren şirketlere tahsis edilecek. Kanundaki, “Devlet ormanlarından elde edilen dikili ağaç da dahil orman ürünlerinin piyasa satışlarında açık artırma esastır. Kamu kurum ve kuruluşlarının ihtiyaçları ile lüzum ve fayda görülen veya acele olarak satış yapılmasını gerektiren hallerde, her türlü orman ürünü piyasa fiyatı üzerinden tahsisen satılabilir” maddesiyle birlikte, dikili ağaçların bulunduğu ormanın geleceği bu şirketlere emanet (!) edilecek… (Madde 13)
-Özellikle sahillere yakın bölgelerde bulunan taşlık, kayalık veya maki benzeri alanlar orman sınırı dışına çıkarılıyor. Kanundaki, “Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nca, bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen ve tarım alanına dönüştürülmesi de mümkün olmayan yerler ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte üzerinde yerleşim yeri bulunan ya da yerleşim yeri oluşturulması uygun olan taşlık, kayalık, verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan alanlardan, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın teklifi üzerine sınırları Bakanlar Kurulu’nca belirlenen alanlar, Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek usul ve esaslara göre Orman Genel Müdürlüğü’nce orman sınırları dışına çıkartılarak tapuda Hazine adına tescil edilir” maddesiyle de doğal yaşam alanlarının bütünlüğü bozulacak ve imara açılabilecek. (Madde 18)
“Halkın Mühendisleri-Mimarları-Şehir Plancıları” Platformu -Politeknik- tarafından ortaya konan eleştiriler, Hatay gibi tarımsal alanları ve tarımsal üretim gücü ile ön plandaki kentleri yakından ilgilendiriyor.
-Tamer Yazar-