Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Neval Oğan Balkız

SURİYE! KATLİAMCI FİGÜRLER ve DİPLOMASİ

Suriye’de sistematik katliamlar yapan, Akdeniz’in bu kıyısını kana bulayan bir terör örgütünün başındaki cihatçı, Akdeniz’in diğer bir kıyısında Antalya’da “makbul bir politik figür” olarak, boy gösteriyor!

O kıyıda akan kan, Akdeniz’ in ve tüm denizlerin sularına karışan insanlığın ortak kanıdır, katliamlara ve savaşlara sessiz kalanların alınlarındaki büyük leke, insanlığın ortak ahlakındaki büyük karadır!

Emperyal güçlerin “politik bir figür” kılmaya çalıştıkları
HTŞ’nin başı selefi cihatçı Colani lakaplı Ahmet Şara’nın, AB Komisyonu tarafıdan Brüksel’e “davet” edilmesi ve şimdi de
ANTALYA’ DA gerçekleşen Diplomasi Forumu’na katılması, forumun konusu “Ayrışan Dünyada Diplomasiyi Sahiplenmek” başlığının anlamını, dünyada “ayrışanların” ve “ayrıştıranların” reel politik ve “diplomasi” anlayışını yeterince açıklıyor.

Siyasetin, siyaset biliminin, felsefi, kurumsal, yapısal ve hukuksal olarak devlet teorisinin, uluslararası ilişkiler kuramının bu “anlayışı” meşrulaştırma araçları oluşturması olanaklı mıdır?
Tarihsel ve güncel bağlamlar, insanlığın deneyim ve birikimleri, kısa erimli politik çıkarların inadına karşın, olmayacağı gerçeğini ortaya koyuyor!

DIPLOMASi?

Suriye ‘de cihatçı selefi terör örgütü HTŞ’ nin
gerçekleştirdiği katliamlarda binlerce (özellikle Alevi) insan vahşice öldürüldü.
Evler, köyler yakıldı, insanlar işten çıkarıldı, maaşları kesildi, işkence, tecavüz ve aşağılama, tehditler uygulandı. Alevi kadınlar sistematik şekilde kaçırılıyor, cinsel saldırılara uğruyor, bireysel infazlar, ihlaller ve tehditler aynı şekilde sürüyor.
Türkmenler, Arap Aleviler, Ermeniler, Suryani, Keldaniler, Kürtler, Dürziler, diğer Hıristiyan gruplar korku içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor!

Tüm bu katliam ve insanlık suçları yaşanmadan bunları engellemek, yaşanmamasını sağlamak amacıyla neden
“Diplomasi” harekete geçirilmedi?

Kadim kültür ve tarihsel zenginliği, çok dinli, çok dilli, farklı felsefi düşünüş, inanç ve mezheplere mensup insanların bir arada yaşadığı laiklik anlayışı, seküler toplumsal yapısı, uzun tarihli devlet geleneği olan ve Türk halkıyla yakın tarihsel, kültürel ve akrabalık bağları bulunan Suriye halkı, bugüne kadar işgalci miydi?
Onların kendi yönetimlerini, silaha ve şiddete başvurmadan değiştirme hakları ve bilinci, buna kendilerinin karar verme yetki ve kapasiteleri yok muydu? Bu kapasiteyi “diplomasi” ile gerçekleştirme olanaklarının sağlanması o zaman amaçlanamaz mıydı?
Suriye’de katliamların yaşanmaması, her etnik, inanç toplumunun güven içinde yaşamının sağlanması için o zaman diplomasi kimsenin aklına gelmiyor muydu?
Diplomasi o zaman geçerli değil miydi?

Katliamları ve insanlık suçlarını durdurun!

Türkiye’de iktidar, geniş halk kesimlerinin yaşamlarını sürdürebilecek (barınma, beslenme, eğitim, sağlık, güvenli ve sürekli çalışma, ulaşım olanakları, kişi güvenliği vb.) koşullarının giderek olanaksız hale geldiği bir yapıda; yeni siyasal alan açma ve bu alanda yeni hamleler kurma arayışı içinde, sürekli gündemi değiştiriyor.

Dış siyasette izlediği mezhepçi siyasetin uygulama araçları olarak, kendisini Ortadoğu’da, emperyal egemenlik savaşları içinde,
“egemenlik alanı oluşturabilir unsur” görünümünde sahada tutacak girişimleri, birbirine eklemleyerek, eklektik bir yol sürdürüyor!

Ancak; islamcı cihatçı HTŞ üyelerini “Suriye’ nin gerçek sahipleri”,
işlenen insanlık suçlarının ve yapılan katliamların magdurlarını “eski rejim artıkları” olarak tanımlama ve HTŞ’nin başı Colani’niyi Türkiye’ye cağırma, tarihte emperyalizme karşı en büyük kurtuluş savaşlarından birini vermiş ve devletini kurmuş Türk halkının etik, siyasal ve tarihsel bilincinde, devlet geleneğinde, neye tekabül eder?

Bu politik tutum, “yurtta barış, cihanda barış” ilkesine uymaz! Suriye’de ve bölgede barışı getirmez. Bütün bölge halklarını, Türkiye toplumunu, özellikle Alevleri daha da tedirgin hale getirir.

Bu tutum yerine öncelikle ve ivedelikle:
Suriye’de, HTŞ ve cihatçıların sistematik kötü muamele ve katliamlarını önleyecek, her inanç ve etnik yapıda halkın yaşam güvenliğini sağlayacak etkin ve tarafsız, sürdürülebilir önlemler alınmalı, bağımsız mekanizmalar oluşturulmalı!
Fetihçi, mezhepçi politikalara son verilmeli!
Katliam yapanlar, İnsanlık suçlarını işleyenler tutuklanmalı, derhal yargılanmalı!

Suriye halkının bağımsız ve özgür iradesi ile eşit siyasal katılım araçları oluşturmasının ve barış içinde esit olarak yaşayacağı demokratık yapı inşa etmesinin olanağı, ancak böyle yaratılabilir.

Bu öncelikleri temel alan akılcı, gerçek bir “barışçı diplomasi” oluşturulmalı ve işletilmelidir!
Bunları ancak tüm bölge halklarının ortak iradesi sağlayabilir.
Yoksa, emperyalizm, tüm bölgede herkese acılar yaşatmaya, savaş kosulları yaratmaya devam edecek!

Hukukçu/ Akademisyen

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER