Suriyeli Sığınmacılar…

Yerel politikaların neresindeler? “Yerel Yönetimlerin öncelikli hedefi, sosyal entegrasyonu sağlamak olmalı. Göç ve mültecilikle ilgili yetkili birimler kurulmalı. Bu birimler, koordinasyon içinde çalışmalı” tespitinde duranlar, Hatay’daki belediyelerin karnesindeki kırıkları işaret ediyor! 3 Nisan 1930 tarihli Belediyeler Kanunu’nda hemşehrilik hukuku maddesinde, “Her Türk, nüfus kütüğüne yerli olarak yazıldığı beldenin hemşehrisidir” ibaresi yer alır. Eski kanunda “Türklük” […]

Yerel politikaların neresindeler?

“Yerel Yönetimlerin öncelikli hedefi, sosyal entegrasyonu sağlamak olmalı. Göç ve mültecilikle ilgili yetkili birimler kurulmalı. Bu birimler, koordinasyon içinde çalışmalı” tespitinde duranlar, Hatay’daki belediyelerin karnesindeki kırıkları işaret ediyor!

3 Nisan 1930 tarihli Belediyeler Kanunu’nda hemşehrilik hukuku maddesinde, “Her Türk, nüfus kütüğüne yerli olarak yazıldığı beldenin hemşehrisidir” ibaresi yer alır. Eski kanunda “Türklük” ve “Yerlilik” yer alırken, 2005’te yenilenen halinde ise “herkes” ve “ikamet edilen yer” esas alınmıştır. Dolayısıyla hemşehri hukuku, mültecileri de kapsamaktadır.
Bundan hareketle, yerel idarelerin, toplumsal entegrasyon için üzerlerine düşeni yapmaları gerektiğine işaret edenlerin talebi ise net. “Yerel Yönetimlerin öncelikli hedefi, sosyal entegrasyonu sağlamak olmalı, göç ve mültecilikle ilgili yetkili birimler kurulmalı. Bu birimler, koordinasyon içinde çalışmalı.”
Hatay’da, 500 bine yakın Suriyeli sığınmacının kaldığı gerçeğinden yola çıkanlar adına konuşan ise, ismini vermek istemeyen, geçimini evlere temizliğe giderek karşılayan Suriyeli 4 çocuk annesi bir kadından gelsin…
“Mültecilerin sosyal, psikolojik, ekonomik olarak sorunlarını kim, ne kadar biliyor? Bizim ne yaşadığımızı, kim, ne kadar biliyor? Hiç kimse, hiçbir şey bilmiyor! Ama yine de sorayım… Hayat, bize ne kadar kötü davranıyor, biliyor musunuz? Her gün bir yer sofrasında, çok ekmek, ama az yemekle doymak nasıldır, biliyor musunuz? Yok, bilmiyorsunuz! Ama hep suçluyorsunuz. Keşke her şey eskisi gibi olsa! Keşke! Bir gün durmazdım, bir gün… Suriye’deyken, eşim bir lokanta işletirdi. Hayat güzeldi. Anne, babamın tarlaları vardı. Onlar da yardım ederdi. Eksiğimiz yoktu. Ne ev, ne mutfak, ne giysi, ne para… Ama burada hiç biri yok! Eşim savaşta öldü. Şimdi benim gibi ayakta kalmaya çalışan insanların arasındayım. Bir gün ‘dönerim’ umudumla da bekliyorum. Ama her şeyden önce, çocuklarım, öyle ya da böyle, okusunlar istiyorum. Okusunlar ve kendileri için bir şeyler yapsınlar.
Bize ne yaptılar, diye soruyorsunuz! Ne istediğimi soruyorsunuz! Bana da, çocuklarıma da biraz sevgiyle baksınlar isterdim. Düşman değiliz, bunu bilsinler isterdim. Bizde de kötü yok mu? Var! Hem de çok var ne yazık ki. Ama hepimizi onlarla bir etmesinler, isterdim. Bizim bugün yaşadığımız şeyi, Allah kimsenin başına vermesin ama… Hayatta her şey bizim için. O yüzden, bizleri biraz anlasınlar isterdim.”
Antakya’dan paylaşılan bu kısa hikâye bile, bu kenti yöneten yerel idarecilere düşen sorumluluklar başlığında çok şey anlatıyor. Peki, o sorumluluklar adresinde, neredeyiz? -Tamer Yazar-

Exit mobile version