Sykes-Picot Anlaşması’ndan, Sevr’e ve bugüne…

      Birinci Dünya Savaşına giren Osmanlı Devleti’nin yıkılma zamanının geldiği düşüncesiyle, topraklarını paylaşmak için ülkeler arasında gizli anlaşmalar yapıldı. Bu gizli anlaşmalardan biri de Sykes-Picot Anlaşması’dır. Ortadoğu’nun paylaşılmasını öngören bu gizli anlaşma, İngiliz diplomat Sir Mark Sykes ve Fransa’nın Beyrut Konsolosu Georges Picot arasında, Ekim 1916 tarihinde Rusya’nın onayı ile imzalanmıştır.       Anlaşmaya göre: Musul […]

      Birinci Dünya Savaşına giren Osmanlı Devleti’nin yıkılma zamanının geldiği düşüncesiyle, topraklarını paylaşmak için ülkeler arasında gizli anlaşmalar yapıldı. Bu gizli anlaşmalardan biri de Sykes-Picot Anlaşması’dır. Ortadoğu’nun paylaşılmasını öngören bu gizli anlaşma, İngiliz diplomat Sir Mark Sykes ve Fransa’nın Beyrut Konsolosu Georges Picot arasında, Ekim 1916 tarihinde Rusya’nın onayı ile imzalanmıştır.

      Anlaşmaya göre: Musul hariç Irak İngiltere’ye; Adana, Antakya Bölgesi, Suriye Kıyıları ve Lübnan Fransa’ya bırakılıyordu. Suriye’nin diğer bölgeleri ile Musul ve Ürdün’ü kapsayan Büyük Arap Krallığı Fransız ve İngiliz koruyuculuğunda kurulacaktı. Filistin’de ise, uluslararası bir yönetim öngörülmüştü. Fakat, Bolşevik İhtilali ve Rusya’nın savaştan çekilmesi nedeniyle bu anlaşma yürürlüğe girmedi.

      Birinci Dünya Savaşından yenik çıkan Osmanlı Devleti’ni paylaşmak için, 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması imzalandı. Antlaşmanın, Türkiye’yi ilgilendiren bölümüyle şu anda iç karışıklık yaşayan Suriye ve Irak’a ilişkin maddeleri şöyleydi: Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan ile onun güneyinde özerk Kürdistan kurulacak, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Suriye’yi Fransa; Irak ve Filistin’i İngiltere alacaktı. Sevr, Türk Ulusu’nun tarih sayfasından silinmek istenmesinin adıdır. Ulusal tarihimizin en acı ve ibret veren bir belgesidir.

      Sevr Antlaşması’nı imzalamaya taraftan olan Padişah Vahdettin ve Damat Ferit Paşa, sorumluluğu tek başlarına almak istemezler. Padişahın oluşturduğu Saltanat Şurası’nda Sevr’in görüşülmesini sağlarlar.

      Antlaşma’nın yürürlüğe girmesi için Parlamento onayı gerekliydi. Ancak, Osmanlı Parlamentosu dağıldığı için Saltanat Şurası toplantıya çağrılır.(1)  Şura, 22 Temmuz 1920’de toplanır. Şura’da, Veliaht Abdülmecit ve Damat Ferit Paşa’dan başka üst düzey sivil-asker bürokratlar vardır. Sevr Antlaşması Şura’da görüşülür ve Emekli General Rıza Paşa dışında tüm üyeler Antlaşma’nın onaylanması yönünde kabul oyu verirler. Ardından, Hadi Paşa, Rıza Tevfik ve Reşat Halis’ten oluşan Osmanlı Heyeti Sevr Antlaşması’nın imzalar. Böylece, Padişah’ın ve Damat Ferit Paşa’nın isteği gerçekleşmiş olur.(2)

      Ankara’daki Mustafa Kemal Paşa’nın Başkanı olduğu TBMM Hükümeti, bu Antlaşma’yı tanımaz. Ayrıca, 19 Ağustos 1920’de Antlaşma’yı onaylayan Saltanat Şurası üyelerini ve imzalayan heyet üyelerini vatan haini sayarak vatandaşlıktan çıkarır.(3)

      İstiklal Savaşı’nda kazanılan kesin başarı sonucu, Türkiye Devleti ile Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri arasında, 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalanır. Lozan Antlaşması ile Türkiye, Atatürk sayesinde Sevr Belgesi’ni yırtmış ve genel olarak Misak-ı Milli gerçekleşmiştir.  Lozan’la, Yeni Türkiye’nin varlığı, dünya devletleri tarafından resmen kabul edilmiştir.

***

      Suriye’de IŞİD/DAEŞ’e’e karşı, sözde mücadele ettiği gerekçesiyle PKK’nın uzantısı PYD/YPG terör örgütü, ABD ve Batı ülkeleri desteğiyle bir devletçiğe dönüştürüldü. Sevr’in 1920’de çöpe atılması emperyalistlerin hayalini yok etmedi. Gelinen aşamada, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü de tehdit eden bir Kürt Devleti’nin temelleri, Irak’tan sonra Suriye’de de atılmış oldu.

Sevr’in yırtılarak çöpe atıldığı 1920’den 2022’ye gelindiğinde, Türkiye gelecek kuşaklara da devredilme potansiyeli taşıyan üç stratejik sorunla karşı karşıya:

      – 911 kilometrelik Suriye ve 378 kilometrelik Irak sınırı olmak üzere, toplam 1300 kilometrelik sınır, terör üreten bir coğrafya durumuna gelmiştir.

      – Türkiye, dünyanın en fazla göçmene ev sahipliği yapan ülke konumuna gelmiştir. Göçmenlerin toplum hayatına yansıyan olumsuz etkileri, gün geçtikçe büyümekte ve kökleşmektedir.

      – Suriye’de Hatay’la 130 kilometre sınırı bulunan İdlib, radikal terör örgütlerinin yuvalandığı bir coğrafya olmuştur. İdlib, ABD tarafından Küçük Afganistan’a dönüştürülmüştür.

      Türkiye, bu üç stratejik sorunu çözmeli ve gelecek kuşaklara devretmemelidir.

***

      Atatürk’ün dış politikasının temel ilkelerinden üçü, “Tam Bağımsızlık”, “Millet Egemenliği”, “Yurtta Barış Dünyada Barış”tır…

      “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesini hedef alan onurlu ve ulusal bir politikayla, Hatay tek kurşun atılmadan Türkiye’ye katılmıştır. 1934’te Balkan Antantı ve 1937’de Sadabat Paktı’yla barış ittifakları oluşturulmuş ve Türkiye bir barış gölü haline getirilmiştir. Atatürk’ün dış politikası hep, “Tam Bağımsızlık” şemsiyesi altındadır. Atatürk demek; akıl, bilim, tam bağımsızlık ve anti emperyalizm ve umut demektir. Atatürk’ten uzaklaştıkça, Atatürk’ün ilke ve politikalarını görmezden geldikçe, milli savunma sistemine de sahip olamazsın, tam bağımsız da olamazsın… Atatürk’ten uzaklaştıkça, “Milli Egemenlik” de sadece sembolik iki sözcükten ibaret kalır…

      Atatürk’ten uzaklaşan bir Türkiye, aydınlıktan da uzaklaşır. Atatürk’ten uzaklaştıkça, sorunları katlanarak artan bir Türkiye olur…

      Sorgula, sorgularsan yolun Atatürk’e ve O’nun ilkelerine çıkar…

      Kaynakça:

(1) Sirel Münir, “Sevr Antlaşması’nı Kabul Eden Saltanat Şurası Tutanağı”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S.4, Ankara, 1968, s.15-21.

(2) Seha L. Meray-Osman Olcay, Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküş Belgeleri (Mondros Ateşkes Anlaşması, Sevr Antlaşması ile ilgili Belgeler), AÜSBF Yayınları, Ankara, 1977, s.41.

(3) Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, TTK Yayınları, 2.B, 1989, s.117

Exit mobile version