Tarihi ve kültürel yerlere sanal gerçeklik katsak mı?

Saint Simon Manastırı’ndan Titus Tüneline, eski Roma villalarından taş ve ahşap evlere, eski kenti 3 boyutlu sanal modelleriyle yeniden canlandırma düşüncesini hayata geçirme fikri, Antakya özelinde Hatay coğrafyasının birikimlerini gelen misafirlere anlatmanın en etkili yolu olabilir. Kültürün önemli kalıntılarını barındıran müzeler, ki Hatay Arkeoloji Müzesi bunlardan biri, gerektiği kadar değer görmüyor. Sahip oldukları ile dünyanın […]

Saint Simon Manastırı’ndan Titus Tüneline, eski Roma villalarından taş ve ahşap evlere, eski kenti 3 boyutlu sanal modelleriyle yeniden canlandırma düşüncesini hayata geçirme fikri, Antakya özelinde Hatay coğrafyasının birikimlerini gelen misafirlere anlatmanın en etkili yolu olabilir.

Kültürün önemli kalıntılarını barındıran müzeler, ki Hatay Arkeoloji Müzesi bunlardan biri, gerektiği kadar değer görmüyor. Sahip oldukları ile dünyanın sayılı müzelerinden biri olmasına rağmen, istenen ziyaretçi kalabalıkların bugüne kadar oluşmaması buna mı dair?
Tam da bu noktada konumuz, mimari ve arkeolojik eserlerin sanal gerçeklik uygulaması! Zira teknoloji ile bu durumun tersine çevrilmeye çalışılması çabalarından bir tanesi, sanal gerçeklik gözlükleri!
-İKİ YÖNTEM-
Tarihi eserlerin orijinal hallerinin 3 boyutlu modellerini, kullanıcıya, sahada ve uzakta olmak üzere iki yöntemle sunmak mümkün. Sahadaki yöntemde, artırılmış gerçeklik (augmented reality, AR) teknolojisi kullanılarak, kısmen yıkılmış olan eserlere akıllı telefon kamerasıyla bakılması ve bu esnada yıkık olan kısımların sanal bir şekilde tamamlanmasını içeriyor. Böylece kullanıcıya, aslında karşısındaki harabelerin zamanında nasıl bir görünümde olduğu, etkileşimli olarak sunuluyor. Uzaktaki yöntemde ise, sanal gerçeklik (virtual reality, VR) teknolojisi kullanılıyor. Antik kentin binlerce yıl önce inşa edildiği haline sadık kalarak, 3 boyutlu modellenmiş kentin içerisinde VR gözlük yardımıyla gezinme imkanı sunuluyor.
-LONDRA ÖRNEĞİ-
Benzer uygulamaların ya da örneklerin, dünyada, British Museum gibi önemli alanlarda uygulama alanı bulduğuna işaret eden Antakyalı bir turizmci, şunları söyledi:
“İfade edilene katılmamak mümkün değil. ‘Geçmişteki insanları, tarihi, mimariyi, giyim şekillerini, kutsal törenleri yerinde görerek bir medeniyeti anlamak ile okuyarak, resimlere bakarak anlamaya çalışmak arasında devasa farklar bulunur…’ Denilende durmak ve düşünmek gerek, hatta uygulama alanına geçirmek de… Ama kendi gerçeğimiz, sizin sorduklarınızla da çok örtüşmüyor ne yazık ki! İfade ettiğiniz şey çok yüksek bir teknoloji ve maliyetli de! Tamam, bu durum Londra’da hayat bulabilir, ama burada, çok zor! Aslında hayal ettiğinizde, inanılmaz bir enerji yaratabilir. Düşünün… Saint Simon Manastırı’nda bu uygulamaya katılan bir ziyaretçi, Manastırın, 1500 sene önceki halini izleyip, o izledikleri arasında ilerleyebilecek. Bundan etkilenmemek mümkün mü? Ama bunun için, önce var olanı temiz tutup, terk edilmişliğine bir son vermemiz gerekmez mi?” -Tamer Yazar-

Exit mobile version