Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Tarihin ilk 10 listesindeyiz…

Peki, konuşmadıklarımız! Türkiye’de, arkeoloji

Peki, konuşmadıklarımız!

Türkiye’de, arkeoloji bilimi ile kültür varlıkları için farkındalık yaratmak üzere 25 Kasım 2014 tarihinde kurulan Arkeofili, 2020 yılında, Türkiye’deki en önemli 10 arkeolojik keşfi sıraladı. Sıralanan listede, Reyhanlı’daki Aççana Höyük, eski Alalah kentinde bulunan 3.400 yıllık akadça çivi yazılı bir tablet de var. Peki, bulunup da listeye giremeyenler, üzerine hiç konuşamadıklarımız! Onlar ne olacak?

Reyhanlı’daki Aççana Höyük, eski Alalah kentinde yürütülen kazı çalışmaları sırasında bulunan, milattan önce 14. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen, idari nitelikli Akadça “çivi yazılı bir tablet”, 2020 senesine damgasını vuran 10 arkeolojik keşif arasında yerini aldı. Değerlendirme, Türkiye’de, arkeoloji bilimi ile kültür varlıkları için farkındalık yaratmak üzere 25 Kasım 2014 tarihinde kurulan Arkeofili tarafından yapıldı.
Keşfin değerine ilişkin konuşan, bölgedeki kazı heyetinin başkanı, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Akar, “Buluntu, bizim için önemli” demiş, “Özellikle Tunç Çağı içerisinde çivi yazılı metinlere ulaşabilmek o kadar kolay değildir. Her zaman böyle bir veriyi elde etme şansınız olmuyor. Gün yüzüne çıkarılan tablet, 20 yıllık kazı çalışmalarında bizleri heyecanlandıran bir buluntu oldu. Arşiv değeri büyük” tespitinde bulunmuştu.
Tablette, “bir krala yapılan ödemelerden” bahsedildiğini anlatan Akar, şunları kaydetmişti:
“Ancak kralın kim olduğu ve ismi hakkında fikir sahibi değiliz. Tablet, bizim için yine de çok önemli. Bölgede, tarihsel süreçte, Mitanni ile Hitit İmparatorluğu arasında bir kavganın olduğunu, bu kavganın arasında kalan bölgesel krallığın da aslında bir zaman Hitit bir zaman ise Mitanni imparatorluklarına hizmet ettiğini biliyoruz.”
-ALALAH-
Hatay’daki Amik Vadisi’nde bölgesel kent devleti olarak milattan önce 2000’lerde Orta Tunç Çağı’nda kurulduğu tahmin edilen Alalah’ın, daha sonra Halep’teki Yamhad Krallığı, Mezopotamya’da etkin olan Mitanniler ve Anadolu merkezli Hititler’in yönetimi altında bulunduğu biliniyor.
-LİSTEDEKİLER-
2020 senesine damgasını vuran diğer keşifler ise şöyle sıralanıyor:
-Haydarpaşa peronlarının altında gizemli bir yapı:
İstanbul Kadıköy’deki Haydarpaşa Garı kazılarında, tabanı büyük boy ince işçilikli mermer döşeli, dikdörtgen formlu özel bir yapı ve toplu mezar bulundu. Yeni bulunduğu için henüz tam olarak ortaya çıkarılmayan Doğu – Batı doğrultulu yapının tabanı, büyük boy mermerler ile döşeli. Gizemli yapı, plan itibariyle bir kilise değil. Boyutuna oranla küçük olan apsis kısmının içerisinde, toplu bir mezar tespit edildi. Bu toplu mezarda, 38 kişiye ait çok sayıda kemik ortaya çıkarıldı. Mermer döşemenin altında ise ayrı bir mezar odası bulundu. Erken Bizans dönemine ait bu yapının yakın çevresinde de çok sayıda tekil mezar mevcut. Oldukça iyi işçiliğe sahip bu yapının, önemli bir kişi veya kişilere ait anıt mezar olabileceği düşünülüyor.
-Mardin’de, 386 yılına ait mozaikli kilise:
Mardin’deki Gola yerleşim yerinde, insan ve hayvan figürleri, geometrik ve bitkisel motifler yanı sıra Estrengelo stilinde kitabesi bulunan mozaikli bir yapı ortaya çıkarıldı. Erken Bizans dönemine ait bazilikal planlı kilise ve vaftizhane olan yapının kitabesinden, MS 4. yüzyılın son çeyreğine ait olduğu tespit edildi. Mozaikli alanda, biri omuzunda av hayvanı taşıyan, diğeri ise bir elinde kuş diğerinde horoz tutan iki insan figürünün arasındaki yazıda, Nisan yazıyor. Söz konusu yazının, olasılıkla Nisan ayında avlanıldığını betimlemek amacıyla yazıldığı düşünülüyor. Bir elinde meyve sepeti taşıyan, diğerinde ise elinde orak tutan iki insan figürünün güneyindeki yazıda ise Haziran yazıyor. Bu da olasılıkla, Haziran ayında hasat yapıldığını düşündürüyor.
-Van’da, Urartulu bebeğin kolunda ejder başlı bilezikler:
Van’ın Gürpınar ilçesinde yer alan Çavuştepe Kalesi’nde, Urartu aristokratlarının gömüldüğü alan olduğu düşünülen 2.750 yıllık nekropolde, kolun pazu kemiği kısmında ejder başlı iki bilezik ve boyun kısmında takılar olan bir çocuk iskeleti ortaya çıktı. Yaklaşık 3 yaşındaki bebeğin boyun kısmında, amulet denilen bir kum taşı ve boncuklardan kolye vardı. Baş kısmında konulan küçük kase, gömerken, yanında yiyecek bırakıldığını işaret ediyor. Bebeğin bu şekilde gömülmesi, önemli bir şahsın bebeği olduğunu gösteriyor. Urartu aristokratlardan birinin çocuğuna ait olduğu tahmin edilen iskeletteki ejder başlı bronz bileziklere ise bölgede ilk kez rastlandı. Urartuların, bebeklerini özenli bir şekilde süsleyerek öbür dünyaya uğurladıklarını gösteren bulgu, Urartu arkeolojisi açısından oldukça önem taşıyor.
-Eskişehir’de, eski Frigçe yazıtlı stel:
Eskişehir’de gerçekleştirilen yüzey araştırmalarında, Frigçe yazıtlı idol şeklinde bir stel bulundu. 100 cm yüksekliğinde, 50 cm genişliğindeki stel, yekpare tüf bloğa işlenmiş ve üzerine de kazıma tekniğiyle üç idol betimlenmiş. Daha önce literatürde benzeri bilinmeyen bir örnek olan stelde, idol üzerinde; üstte tek satır, altta ise üç satırdan oluşan, Paleo-Frigçe bir yazıt yer alıyor. Yazıttan anlaşıldığı üzere, idol şeklindeki stel, muhtemelen bir sınır taşı olarak kullanılıyordu. Yazıtın tercümesi ise şu şekilde: “Benim anıtım, bir sınır taşıdır…”
-Yesemek Heykel Atölyesi’nde, bilinmeyen bir antik kent:
UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde bulunan Yesemek Taş Ocağı ve Heykel Atölyesi ile bağlantılı ilk defa bir antik kentin kalıntıları keşfedildi. Yüzey bulgularına göre, bu kentin tamamlanmadığı ve henüz ayağa kaldırılamadan yarım bırakıldığı düşünülüyor. Yüzlerce heykel taslağı ve ortostat gibi mimari öğenin taşınamadan atölyede bırakılmış olması da bu durumu açıklıyor.
-Karahan Tepe’de, ana kayaya oyulmuş heykel başı:
Şanlıurfa’da, Göbeklitepe’ye yaklaşık 35 kilometre mesafede yer alan ve şimdiye kadar 250’den fazla dikilitaşın tespit edildiği Karahan Tepe’de bu yıl yapılan kazılarda, ana kayaya oyulmuş yapılar bulundu. Bu yapılardan birinin içinde, yine ana kayaya oyulmuş, 50 cm çapında bir heykel başı bulundu. 2020 yılı kazı çalışmalarında ortaya çıkan buluntular arasında başka insan imgeleri de yer alıyor.
-Kuzey Kıbrıs kıyılarında gizemli Antik Mısır çapası:
Kıbrıs’ın kuzey kıyı şeridinde, üzerinde Antik Mısır hiyeroglifleri bulunan 3.200 yıllık bir çapa gün yüzüne çıkarıldı. Bir stelden çapaya dönüştürülme işlemi, hieroglif yazıların “koruma ve apotropaic güce sahip” olduğuna inanıldığından, bu dönemin bir uygulamasıydı. Üzerinde bulunan yunus, kuş, skarabe ve benzeri işaretler, herhangi bir fırtınada mürettebatı ve gemiyi koruyucu güce olan inancı temsil etmekteydi. Suriye Tipi tek delikli taş çapa olan bu çapa, Geç Tunç çağına, yani yaklaşık olarak MÖ 1200’lere tarihlendiriliyor. Çeviriyi yapmaya başlayan bilim insanları, ilk incelemelerde; Mısır Firavunu II. Thutmose’nin ismini, Girit, Levant ve Nubia gibi yerler yanı sıra “Büyük Mavi” yani Akdeniz’den bahsedildiğini açıkladı. II. Thutmose hanedanı, kısa sürmesinden dolayı çok az bilgi sahibi olduğumuz bir firavundu. Detaylı belgeleme, tercüme ve konservasyon çalışmaları büyük bir heyecanla devam ediyor.
-Aydın’da, Anadolu’nun en iyi korunmuş amfitiyatrosu:
Aydın’ın Nazilli ilçesinde yürütülen yüzey araştırmalarında, sık ağaçlarla kaplı bir alanda, gözlerden uzak bir amfitiyatro keşfedildi. Mastaura Antik Kenti’nde, oldukça sağlam şekilde toprak altında duran yapı, Anadolu arkeolojisi için büyük bir önem arz ediyor. Çünkü Anadolu’da bu tarz iyi korunmuş bir amfitiyatro binası şimdiye kadar bilinmiyor. Gladyatör dövüşleri, vahşi hayvan dövüşleri gibi kanlı gösteriler yapılan amfitiyatrolar, eski çağda, çok az kentte inşa edilmiş anıtsal yapılardı. Günümüzden yaklaşık 1800 yıl önce, Roma İmparatorluk Dönemi’nde inşa edilen Mastaura Amfitiyatrosu’nun temizlenip ortaya çıkarılması için çalışmalar başlatıldı. Halen devam eden çalışmalarda, ağaçlar ve çalılar temizlendikçe, 100 metre genişliğe ve 20 metre yüksekliğe sahip anıtsal bina ortaya çıkıyor.
-Konya’da, bilinmeyen bir Demir Çağı krallığı:
Konya’daki Türkmen-Karahöyük’te sürdürülen yüzey araştırması sırasında, sulama kanalında, M.Ö. 8. yüzyıla ait Luvice yazılar olan büyük bir taş bulundu. Yazıtta, “Ben, büyük kral Hartapu. Muska ülkesini işgal ettiğim zaman, başka krallar tarafından saldırıya uğradım. Fırtına tanrısı ve diğer tanrıların yardımıyla, diğer bütün kralları yendim!” yazıyor. Bugüne kadar Hartapu’nun, Tarhuntassa’nın kralı olduğu düşünülüyordu, ama Konya’daki bu yeni keşifle birlikte, bunun artık mümkün olmadığı anlaşıldı.
-SIR PERDESİ-
2020 senesinin en büyük 10 keşfi arasında yer alan Hatay coğrafyasının Defne ilçesi Uğur Mumcu Meydanı’nda duranlar ise, 2016 senesinde bir alt yapı çalışması sırasında bulunan eski Roma Hamamı, mozaikler, heykeller ve yer altı tünellerinin de önemli bir keşif olduğunu, ancak bu konudaki sır perdesinin bir türlü aralanamadığının altını çiziyor.
-BÜYÜK KAYIP-
Bu konuda Antakya Gazetesi’ne Hatay Valiliği kaynaklı verilen bilgide, Defne ilçesi Uğur Mumcu Meydanı’nda gerçekleştirilen kazıda bulunan tüm tarihi eserlerin Hatay Arkeoloji Müzesi bünyesinde sergilendiği ifade edilmiş, depolarda zannedilen eserlerin ziyaretçilerle buluşturulduğu dile getirilmişti. Ancak, sergilendiği ifade edilen eserler ve ulusal / uluslararası çapta haber değeri olan kazılar için için bugüne kadar neden tek bir resmi açıklama yapılmadığı ya da bu keşfin ülke turizminin gündemine nasıl bir sebeple taşınmadığı hala bilinmiyor. Bu durumun, kenti turizmi ve tanıtımı için ciddi bir kayıp noktası olduğuna da işaret edilirken, ‘marka kent’ olarak adlandırılan Hatay coğrafyasının tarih ve kültür birikiminin bu anlamda yeterince iyi yönetilemediği tartışmasını da beraberinde getiriyor. -Tamer Yazar-