Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, “Bakan Selçuk’un başaramadığını, yardımcılıktan terfi yeni Bakan mı başaracak? Ya da hangi beklentiyi karşılayacak! Ortada başarısızlık gibi bir durum söz konusuysa, sorumlular, başta yardımcısı olmak üzere tüm ekibidir” dedi.
Çok şey söylendi, çok şey yazıldı ama… Ankara’da kulislere yansıyanlara göre, eğitimdeki “çift başlılık” ve Milli Eğitim Bakanı olarak istediği şeyleri yapamaması, Ziya Selçuk’un görevinden istifa etmesinin temel nedenleri arasında gösteriliyor.
Bu konuda bir değerlendirme yapan, Saadet Partisi Genel İdare Kurulu (GİK) üyesi, Partinin Hatay’daki önemli ismi Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, “Aylardır spekülasyonu yapılan, bayram sonrası bazı bakanların değişeceğine dair beklentiler, sonunda bir i ‘istifa’ haberiyle gerçeğe dönüştü. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, son dönemde her bakanın yaptığı gibi, güncel politikaya uygun bir mesaj ile görevden affını (!) istedi. Şu sorular zihinlerde hep var olacak… Ziya Selçuk, neden istifa etti? Kendisi mi ayrıldı, görevden mi alındı? Başarısız mı, uyumsuz mu?” sorularını sordu.
Bundan sonraki süreçte, yaşanan değişime rağmen çok fazla bir şeyin değişmesinin beklenmemesi gerektiğini söyleyen Çalışkan’ın tespitleri, ara başlıklar halinde şöyle:
-TEK DEĞİŞEN!-
Bakan Selçuk’un başaramadığını, yardımcılıktan terfi yeni bakan mı başaracak? Ya da hangi beklentiyi karşılayacak! Ortada başarısızlık gibi bir durum söz konusuysa, sorumlular, başta yardımcısı olmak üzere tüm ekibidir. Tas aynı, hamam aynı, değişen tellak!
Bu süreç zarfında ne değişti? Sorumuza verilecek her türlü şeffaf ve ikna edici cevap, sadece eğitim değil, geleceğin inşası ve ülkenin iyi yönetilmesi için önemli bir veri olacaktır.
-KRİTERLER!-
Ülkenin en önemli makamlarından ayrılanların ayrılış gerekçesini bilmiyoruz. Karar vericilerin, idari her türlü zaafı örtbas etme çabaları, bu sorunun cevabını imkânsız bırakır. Aslında aynı sorunlar ve zafiyetler, ekonomi yönetiminde de son çıkan yangınların söndürülmesinde de hissedildi.
Bu atama, ülke ikliminin de bir tezahürüdür. Yani yeni sistemde, tepeden inme talimatların bir yansımasıyla önemli makamlara atanacak şahıslar; eski vekillerden, olmadı yandaş STK’lardan, o da olmadı yardımcılar göreve getirilerek, tek elden işlerin daha sıkı kontrolü sağlanmaya çalışılıyor.
-TROLLER!-
Yeni atanan Bakan Mahmut Özer, yardımcısı olduğu eski Bakanın aksine, eğitim kökenli değil. Görevi devir alır almaz ilk açıklaması, okulların Eylül’de açılmasıyla ilgili oldu. Devamı gelecektir. Muhtemelen, ikinci aşamada klasik beylik/klişe sözlerle, yeni bir eğitim sistemine duyulan ihtiyaç ve eski sistemin yanlışlarına dem vuracaktır. Şimdiye kadar Bakan Yardımcısı sıfatıyla yapmak isteyip yapamadığı hangi icraatları, Bakan olarak yapabileceğini zaman gösterecek!
Tabii kitle de farksız. Bugüne kadar eski Bakan’a toz kondurmayanlar, internet sitelerinde yeni Bakanın atanmasının ilanından sonra bir anda yenisinin faziletlerine, eskisinin rezaletlerine dair rivayetler üretmeye başladılar. Bakan görevdeyken onu yağlayan, allayan-pullayan troller, yaptığı hataların ve kırdığı cevizin kırkı geçtiğini söyleyerek, yerin dibine geçirmeye başladılar. Şahsiyet (!) böyle bir şey olsa gerek.
-SORUNLAR YUMAĞI!-
Eğitimde, devasa sorunlar çözüm bekliyor. Bunların başında müfredat geliyor. Genel öğretimin bütün kademelerinde hissedilen bu sıkıntı; ders kitaplarından, öğrencinin mezun olduğu ana kadar görmesi gereken ders sayısı ve içeriğinin tümünü kapsıyor.
Diğer bir sorun da öğretmen kalitesi. Eğitimin en önemli ögelerinden biri olan “öğreticinin vasfı”, aslında üniversite eğitimini de içeren ve ilgilendiren bir durum. Zira bir öğretmenden beklenen alan bilgisi, genel-kültür yeterliliği ve öğrenip-öğretebilme kapasitesi konusunda yeterli bir yüklemenin yapılamadığı da ortada. Altyapı ve yatırım sorunu da son zamanlarda ciddi problem haline geldi. Okul sayısı ile öğrenci sayısı arasındaki ihtiyaç-arz dengesini karşılamayarak bozulmuş durumda.
Son olarak… Öğretmen alımıyla, fakültelerden mezun milyonlarca işsiz gencin seçilmesi ve atanması, ancak adil bir sınavla mümkün görünüyor. Öğretmen olarak atanacak kişilerin genel yeterliliklerinin, ancak üniversite eğitiminin kalitesine bağlı olduğu unutulmamalıdır. Öğrencilere, “nasıl bitirirsem bitireyim” yerine, “nasıl nitelikli mezun olabilirim” duygusu kazandırılmalıdır. Ayrıca istihdam imkanlarının çeşitlendirilmesi ve gelecek kaygısının ortadan kaldırılmasına yönelik uygulamalar, gençliğin hem moral hem de topluma katkısı açısından önemlidir.
Bu nedenle, yeni Bakanın önünde bekleyen bir dünya sorun var. Çözüm odaklı projelerin hayata geçirilmesi karar alıcıların öncelikli gündemi olmalıdır. Yoksa eğitim fakülteleri, kolluk kuvvetlerinin arka bahçesi görevi görüp, eleman havuzu olmaya devam edecektir, ki bu da arzu edilen bir durum değildir, olmamalıdır. Tamer Yazar