‘Bir Zamanlar’ın Antakya’sı da…
Yerel yönetimlerin bilinçsiz ‘hizmet’ politikasından ötürü kent kimliği adına çok şeyini kaybeden ve kaybetmeye de devam eden Antakya, son dönem restorasyon çalışmaları ile ortaya çıkana hüznünü ekliyor.
“…taş döşeli, ortasında su kanalları olan sokaklar, İtalya’daki tarihi Roma kenti Pompei’yi anımsatıyor. Bunların çok dolambaçlı ve dar oluşları, bir bakıma, kuzeydoğu-güneybatıdan esen rüzgârları ve su baskınlarını önlemeyi amaçlamış. Sokaklarda, zokmak denilen çıkmazlara da yer yer rastlanıyor…”
İçinde yaşadığımız, ‘bolca dün hikâyesi biriktirmiş’ kent, Antakya! Kendine özgü nitelikteki avlulu evleri, bunların içindeki yaşam biçimi, taş döşeli girift sokakları ile bugün bile ayakta kalabilmiş bir kent, Antakya!
-UTANMAK GEREK-
Peki, dünden bugüne taşıdıkları noktasında, hakkında bu kadar ‘övgü’ dizilen Antakya’ya dair çevrilen son sayfanın hüznüne eklenen kelimeler mi? Bir bilen anlatsın mı? Antakya’da, 15 mahallede, toplam 5,5 km uzunluğunda ‘Sokak Restorasyonu’ hamlesi başlatanları izleyen yaşlı bir Antakyalı anlatsın…
“Bazısı bakınca, mutlu oluyor! Diyor ki, ‘ne güzelmiş! Bak, taş zeminmiş’… Neyinden mutlu oluyor, sormak lazım. O taş zemin bulunmuş diye mi? Peki, üstünden kazınanlar oraya eklenirken neredeymiş? Birileri bu mahalleleri bozarken, yıkarken, eskiyi silerken, neredeymiş? Ama şimdi mutluymuş! Eski Antakya ortaya çıkmış!
En çok da buna kızıyorum, biliyor musunuz! Var olanı yakıp yıkanlar, tüm bunları gündüz aydınlığında yaparken ses çıkartmayanlar var ya, şimdi hayran hayran çıkanları izliyor, işte onlara kızıyorum. Ortaya çıkan taşlar, bu kentin acısı, hüznü, yok edileni! Ortaya çıkan hikâye, bu kentin ‘utanması gereken’ gerçeği. ‘Biz ne yapmışız…’ diye ahlanıp vahlanılması gerekeni. Daha ne söyleyeyim ki… Utanırlar mı?”
-SÖYLENEN-
Peki, diğer konuşanlar mı?
F.G. >> Ortaya çıkana sevinemiyorum. Neler kaybetmişiz, ona yanıyorum. Ama fotoğraf çeken de var, video çeken de… Millet meraklı. Aslında ‘eski’ modası başlamış yine, ondan! Ama sormak lazım, bu moda daha ne kadar sürer, diye! Bu merak daha ne kadar devam eder, diye!
Z.G. >> Bu mahallelerde büyüyenlerden biri benim büyükannem. Onlardan sonra bizler taşındık, apartmanlara, daha uzaklara. Ama ‘keşke’ dediğim zamanlar olmadı değil. Burada kalmak isterdik tabi ama, para! Bu evler masraflı evler. O yüzden bizim gibi birçok kimse elden çıkarttı evini, apartman dairelerine taşındı. Ama sonu mutlu mu bitti bu gidişlerin? Yok! En azından biz hiç memnun kalmadık. Dedim ya, hep bir ‘keşke’ dedik. Şimdilerde yeniden bakıyorlarmış buralara. Bir şey çıkar mı bu işten? Sanmam! Kötümser değilim, sadece biliyorum! Kaç kere başladılar böyle, kaç kere sonlandırmadan çekip gittiler, hatırlamıyorum bile. Örnekleri ortada!
H.D. >> Evlerin ortaya çıkan taş duvarlarına sıva çekiyorlardı bir ara. Sonra haberinizi okudum. Anlaşılan bu işten vazgeçmişler! Kapatmak yerine, olanı olduğuyla bırakmaya karar vermişler. Demem o ki… Demek ki, denetimi ve kontrolü bir kenara bıraksan, bulmak değil, ama bulduğunu da kapatacak bizi yönetenler. Anlamıyorum! Madem işini hakkıyla yapmayacaksın, niye başlıyorsun? Dostlar pazarda mı görsün? Derdimiz bu mu?
K.L. >> Merak edip eskilere baktım geçen, bu taşlardan başka ne varmış, nasılmış diye! Her iki tarafta kaldırım gibi uzanan bu taş blokların orta yeri su kanalı gibiymiş, biliyor musunuz? Eskiden bu yollar öyle bir yapılmış ki, yağmur zamanlarında dağlardan inen su evlere zarar vermesin istenmiş. Yani yapılanın bir mantığı varmış. Ama o mantığı ne kadar anlamışız, bunu görmek gerek! O taşların üzerine, ifade ettiğiniz gibi beton dökmüşüz. Asfaltla kaplamışız.
Bir yerde okumuştum… ‘Yaşadığı şehri bilmeden yönetenler kadar, o şehirde bilmeden yaşayanlar var…’ Sanırım Antakya’nın sorunu da bu! Bu şehri yönetenlerde ne bu şehri yönetecek kültürel hassasiyet ve derinlik, ne de bizlerde, ‘ne yapıyorsun’ diyecek ve müdahale edecek cesaret var! Sonuç da bu! Olana, ‘bak ne bulduk’ diye seviniyoruz! Komik!
-NE DENMİŞTİ?-
Bugün ortaya çıkan ‘taş zemin’ ile yeniden tartışılmaya başlanan ‘kültürel değer’ ve ‘kültürel kimlik’ kavramlarını son dönem dile getiren kurumlardan biri Hatay Mimarlar Odası olmuş, tespitlerini de “Kültürel Değerlerimiz, Mirasımız ve Turizm Potansiyeli” başlığı altında vermişti.
İşte o tespitler ve paylaşılan eleştiriler:
“Kültürel mirasın korunmasında, yerel yönetimlerin önemli işlev ve sorumlulukları olduğu bilinmektedir. Taşınmaz kültür varlıklarımız, kent kimliğini oluşturan öğelerin başında gelmektedir. Bu nedenle de korunmaları, onarılmaları ve gerektiğinde çağdaş işlevlere tahsis edilerek kullanılmaları, kamu yararına olan bir işlemler dizisidir. Kültürel mirasın korunması ve değerlendirilmesinin istenen ve özlenen düzeyde gerçekleşmesi için, yerel yönetimlerin, kendilerine tanınan yetki ve kaynakları kullanacak koruma ve yaşatma bilincine sahip kadrolara ihtiyacı vardır. Yerel yönetimlerimizin yeterli denetimi yapamaması sebebiyle, kültürel mirasımızın korunması, ancak toplumsal sorumluluk bilinciyle hareket eden meslek odaları ve sivil toplum insiyatiflerinin duyarlılığı ile mümkün olmaktadır.
Bu değerlerin korunmasında, öncelikli olarak toplumsal bilincin geliştirilmesi yönünde politikalar tesis edilmelidir. Kente dair ortak değerlere, kentsel tarihi dokuya ve çevreye yönelik zararlar, kente karşı suç olarak görülmeli ve gereği yapılmalıdır. Koruma amacıyla, devletin kurumsal olarak yaptığı işlem, sadece yapının tescillenmesi olmaktadır. Ancak korumakla beraber, temel amaç, toplumu bu konuda bilinçlendirmektir. Çocukluktan başlayarak, kültürel değerlerimizin tanıtılması ve neden korunması gerektiği üzerine bir eğitim programının uygulanması gerekmektedir.
Sürdürülebilir turizm için yerel halkın bilinçlenmesi ve işbirliği yapması da önem arz etmektedir. İnsanları evlerinden çıkararak, otel-kafe yapmaktan öte, yerel halkın yaşam şeklini etkilemeyecek, insanları rahatsız etmeyecek bir turizm politikası geliştirmek ve uygulamak gerekmektedir.”
-SONRASI!-
Peki, eldeki son fotoğraf karesinde duran bizlerin bundan sonra izleyeceği bir ‘yol haritası’ var mı? Belirlenen mahalle ve sokakların ötesinde bekleyenler için de projelerimiz hazır mı? Yoksa hüzünlenmeye devam mı? Tamer Yazar