Ödüllerin Hataylısı
Bugüne kadar çektiği filmler kadar topladığı ödüllerle de dikkati çeken, Hataylı Yönetmen Fikret Reyhan’ın son filmi Çatlak’a işaret eden Erdoğan Mitrani, “Konusundan biçemine ve oyunculuklarına dört dörtlük bir çalışma. Vizyona girdiğinde kaçırmayın derim” dedi.
Hatay’ın bol ödüllü ismi Fikret Reyhan, yazıp yönettiği “Çatlak” filmiyle, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) düzenlediği 40. İstanbul Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen” ve “En İyi Senaryo” dallarında ödül kazandı. Uluslararası sinema yazarlarından oluşan FIPRESCI de “Çatlak”ı “En İyi Film” seçti.
“Çatlak”ın, bu ilk başarısı değil. Film, katıldığı 57. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde de tüm kadın oyuncularına (Tuğçe Yolcu, Süreyya Kilimci, Elif Ürse, Gülçin Kültür Şahin, Canan Atalay) “En İyi Kadın Oyuncu” ödülü getirmiş, bir de Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü’ne ulaşmıştı. Tek mekâna ve 82 dakikaya sığan filmi, ortakoltuk.com yazarlarından Erdoğan Mitrani değerlendirdi.
Mitrani’nin, “Vizyona girdiğinde kaçırmayın derim” dediği “Çatlak” filmi için değerlendirmeleri ara başlıklar halinde şöyle:
-KIRSALIN ÖYKÜSÜ-
1974 Hatay doğumlu Fizik Mühendisi Fikret Reyhan, İstanbul’a yerleştikten sonra sinemayla ilgilenmeye başlamış, ilk kısa filmini 2009’da çekmiş. Adını, Yaşar Kemal’in bir öyküsünden alan ilk filmi “Sarı Sıcak” (2017), Kemal’in, Çukurova’nın yoksul köylülerinin ve ırgatlarının zorlu yaşamına değil, Mersin kırsalında maddi güçlükler içindeki tarla sahibi bir ailenin içine girdiği çıkmazdan kurtulma çabalarına odaklanan, yeni gerçekçilik tadında bir çalışma. Derinlikle çizilmiş baş karakteri, öyküyü anlatırken, toplumsal arka planını tüm detaylarıyla aktarabilmesi ve başarılı kurgusuyla, “Sarı Sıcak”, İstanbul Film Festivali’nden “En İyi Film” dahil dört ödül, Moskova Film Festivali’nden “En İyi Yönetmen” ödülü olmak üzere toplamda 15 ödül almış.
Üç yıl sonra çektiği, geçen yıl Altın Portakal’da Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü almış olan ikinci filmi “Çatlak” (2020) da, Reyhan’ın ilk filmi gibi; yazdığı, yönettiği, kurgusunu ve ortak yapımcılığını üstlendiği bir çalışma. Ve de, hem tema hem biçem olarak ilkinden çok farklı bir film.
-ODA SİNEMASI-
“Çatlak”, bir süre İngiltere’de işçi olarak çalıştıktan sonra Türkiye’ye dönen yeni evli Fatih’in (Hakan Emre Ünal), Londra’da birlikte çalışmış olduğu yakın arkadaşı Ayhan’ı (Görkem Mertsöz) karşılayarak aile apartmanına götürmesiyle başlar.
Fatih’in annesi, babası ve karısıyla son derece nazik bir havada geçen sohbette, izleyiciler de ailenin diğer bireyleri gibi, Fatih’in Londra’da çalıştığı dönemde Türkiye’deki ailesine göndermek üzere Ayhan’dan yüklü miktarda borç almış olduğunu, Fatih bu borcu Türkiye’ye döndükten sonra da ödeyemediği için Türkiye’ye gelen Ayhan’ın parasını istediğini öğrenirler. Bu borcun talep edilmesi, aynı binanın farklı katlarında yaşayan, iç içe geçmiş ekonomik çıkarların da birbirine bağladığı aile bireyleri arasında gizli kalmış tüm çatışmaları, kıskançlıkları, bastırılmış kırgınlıkları su yüzüne çıkarır. Ablaların, kız kardeşlerin, damatların, ağabeylerin, kardeşlerin, gelinlerin torunların katıldığı haftalık mangal gecesinde, neredeyse sadece bu konu konuşulur.
Annenin başı çektiği bir grup, borcun ailenin borcu olduğunu, ortaklaşa bir çözüm bulunması gerektiğini savunurken, diğerleri ise Fatih’in aileye haber vermeden borçlandığını ve bu borcu kendi başına ödemesi gerektiğini söyler.
Fatih, kimseye haber vermediği için yanlış yapmış olduğunu kabul etse de, gönderdiği paralarla satın alınan ve okul servisi olarak iyi para getiren minibüslerin gelirinden tüm aile nemalandığına göre, borca da ailenin ortak olması gerektiğini belirtir.
Kimin ödemesi gerektiği bir yana, asıl sorun, gerekli paranın çok kısa zamanda nasıl bulunacağıdır. Anne, “altınlarımı bozduralım” dediğinde, en başta “düğünde çoğunu bizimkiler getirdi, ben altınlarımı vermem” diyen Fatih’in karısı olur.
Başarılı senaryonun derdi, sorunun nasıl çözüleceği değil, her biri derinlemesine incelenmiş, müthiş inandırıcı karakterle insan ilişkilerini didik didik etmektir.
Fikret Reyhan, bu nefis senaryoyu, tüm kişilerini tek bir mekâna sokarak, bir tür “oda sineması” biçeminde filme almış. Oda sineması, sinemada yapılabilecek en zor işlerden biridir. Az olaylı, bol konuşmalı bir öyküyü kısıtlı bir mekânda anlatacaksın ve kesinlikle filme alınmış tiyatro duygusu vermeden, salt sinema yapmayı başaracaksın.
-MEYDAN OKUMA-
Sinema tarihinde, böyle bir sanatsal meydan okumayı karşılayarak, son dönem başyapıtlarının çoğunu tek bir kapalı mekânda çekmiş olan tek büyük deha, Ingmar Bergman’dır. Dünya sinemasında tek tük örneklerini izlediğimiz bu biçemi sinemamızda ustalıkla uygulayan tek sinemacı, Ümit Ünal’dır. Michael Önder’in çok başarılı bulduğum ilk uzun metrajı “Taksim Hold’em”i (2017) de katarsak, Fikret Reyhan, bu tarzda başarılı olan üçüncü sinemacımız.
Reyhan’ın, teatrale kaçmadan sinema tadı veren sağlam senaryosunun yanında iki önemli kozu daha var. Birincisi, “Sarı Sıcak”ta da çalışmış olduğu Macar Görüntü Yönetmeni Marton Miklauzic. “Zerre”yi de çekmiş olan, el/omuz kamerasını ve ışığı çok iyi kullanan Miklauzic, müthiş akıcı görüntülerinde objektifini gizleyicinin gözüyle özdeşleştirerek, seyircinin her konuşana ve her tıkırtıya bakmasını, olayın her anını o salondaymış gibi yaşamasını sağlıyor. İkinci büyük kozu, oyuncuları. Sanırım son yıllarda Türk sinemasında kusursuza bu kadar yakın bir toplu ekip oyunculuğu izlemiş değilim.
Altın Portakal Jürisi’nin “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü; Süreyya Kilimci, Gülçin Kültür Şahin, Tuğçe Yolcu, Canan Atalay ve Elif Ürse olmak üzere, “Çatlak”ın bütün kadın oyuncularına vermesini çok doğru buluyorum. Emin olun, filmin erkekler takımı; Hakan Salınmış, Hakan Emre Ünal, Süleyman Karaahmet, Giray Altınok, Mehmet Bilge Aslan, Emir Ünver, Cihat Süvarioğlu, Görkem Mertsöz ve Taha Bora Elkoca da kadınlar kadar iyi.
Sonuç olarak, konusundan biçemine ve oyunculuklarına dört dörtlük bir çalışma. Vizyona girdiğinde kaçırmayın derim. -Tamer Yazar-