Cuma günü, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ü, aramızdan bedenen ayrılışının 79. yılında hep birlikte andık.
Arada geçen 79 yıla rağmen bir kez daha O’nu, nasıl özlemle andığımızı ve aradığımızı yüksek sesle, O’nu seven ve sevmeyenlere karşı duyurmak için haykırdık.
Bu yılki 10 Kasım’da değişik bir tablo ile de karşı karşıya kalındığı ulusça görüldü ve izlendi.
Daha düne kadar ulu önder hakkında söylenmedik laflar bırakmayanlar, O’na ve yakın arkadaşı İnönü’ye iki sarhoş diye söz söyleme cesaretinde bulunanlar, Atatürk’ün şahsına ve aile efradına olmadık isnatlarda ve iftiralarda bulunanlar, 10 Kasım’da birden bire Atatürkçü kesilmişlerdi.
Gözlerimiz fal taşı gibi açılarak bu ani dönüşü hep birlikte izledik.
Dün Atatürk karşıtı olanlar, O’na ve ilkelerine, yaptığı devrimlere her türlü saldırıda bulunanlar, bugün O’nun yüceliğinden, erdemlerinden, yaptıkları işin büyüklüğünden, devrimlerinin öneminden, çağdaş bir dünya içinde yerimizi alabilmemiz için attığı adımlardan sitayişle bahsetmek suretiyle O’na sığınır olmuşlardı.
Bu değişimin nedeni gün gibi aşikârdır.
Siyasi hesaplar, gelecek endişeleri, Atatürk karşıtlarının giderek inişe geçtiğinin görülüp tespit edilmesi bu değişime neden olmuştur.
Ancak bu ani dönüşün inandırıcı olup olmadığını zaman gösterecektir.
Bir yandan Atatürk’ün büyüklüğü, devletimizin kurucusu olduğu, ilke ve devrimlerinin isabetli oluşu dile getirilecek, öte yandan O’nun ilke ve devrimlerine tamamen aykırı düşen adımlar atılacak, söylemlerde bulunulacak.
Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse onları şöyle bir sıralamaya çalışalım:
Cumhuriyet daha 5 ayını bile doldurmamış iken yaşama geçirilen tevhidi tedrisat yasasının rafa kaldırırlarak, yerine ülkeyi geriye götürecek olan bir eğitim sisteminin uygulamaya konulmak istenmesi. Bunun sonucu olarak ta okullarımızın %90 ının niteliksiz, % 10 unun ise nitelikli eğitim vermekte olduğunun açıklanmasına ne buyurulur?…
Devrim yasaları ile korunmuş olan hükümlere rağmen, inandırıcı hiçbir neden ve gerekçe olmadığı halde müftülere nikah kıyma yetkisinin tanınmasının, Atatürk ilke ve devrimleri ve Atatürk Türkiye’sinde amaç edinilen çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabilme anlayışı ile ne denli bağdaşabileceğini söylemek ve izah etmek mümkün müdür?…
Andımızın yasaklanması, Atatürk ilkelerinin ders kitaplarından çıkartılması, devrim tarihinin gözden uzak tutulacak bir şekilde müfredat hazırlanması suretiyle, O’nun ilkelerine ve hedefine aykırı tutum ve davranış içerisine girilmek istenmesinin, hangi mantık ve anlayışla savunmasının yapılabileceğini anlayabilmek mümkün müdür?…
Atatürk’ün attığı tüm olumlu adımların, yaptığı tüm yapıcı hareketlerin, çağdaş dünya içerisinde etkin bir yer edinebilmek için sağladığı tüm imkanların, teker teker ortadan kaldırılması için yapılan çalışmalar nasıl izah edilebilecek?…
Bu örnekleri elbette ki çoğaltmak mümkündür.
Ama bunlar bile bu yılki 10 Kasım’a kadar, Atatürk ilke ve devrimlerine, O’nun inandığı doğrulara, birlik ve beraberlik anlayışı için yapılması gerekenlere, ülke ve dünya barışı için uygulanması gereken politikalara ne denli ters düşen birer uygulamalar olduğunun açık kanıtını göstermeye yeter de artar bile.
Şimdi Atatürk’ü gerçekten sevenler ile takkiye yolu ile O’nu sever görünenlerin belirlenmesi ve ona göre bir değerlendirme yapılması gerektiği kanısındayız.
Gerçek Atatürkçüler ile sahte Atatürkçüler kısa sürede kendini gösterecek, maskeler düşecek, sahte Atatürkçülere kimse itibar etmeyecektir.
Temennimiz, yanlış yolda olanların gerçekleri görmesi ve milli değerimiz olan Atatürk’e ve O’nun ilkelerine samimi olarak sarılmış olmalarıdır.…..
nabiinal@hotmail.com