Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

TMMOB “Boşuna mı Okuduk” kampanyası için basın açıklaması yaptı

Kısa adı TMMOB olan Türkiye mimar mühendisleri odaları birliği Yönetim Kurulu ve üyeleri, 6 Şubat Depreminin 8.ayında ilimize geldi ve Antakya Köprübaşı’nda bir araya gelerek “Boşuna mı Okuduk” kampanyası kapsamında kitlesel basın açıklaması yaptı.

Kısa adı TMMOB olan

Türkiye Mimar Mühendisleri Odaları Birliği Yönetim Kurulu 2. Başkanı Selçuk Uluata ve TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül’ün yanı sıra birçok TMMOB yöneticisinin de katıldığı açıklamada mesajı TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz okudu:
“Ülke tarihimizin en büyük acılarından birisini bundan tam 8 ay önce yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz.
Afet yönetim sürecinde gösterilen zafiyet nedeniyle, ortaya çıkan her sorunun yeni sorunlara kapı aralamasıyla bugüne kadar geldik.
Bugün ülke çapında yürüttüğümüz “Boşuna mı Okuduk” kampanyamız kapsamında, 11 ilimizi etkileyen depremin 8. ayında sesimizi Hatay’dan duyurmak istedik.
Öncelikle, hayatını kaybeden kardeşlerimizin acısını ilk günkü gibi yüreğimizde hissederek, başsağlığı, sabır ve dayanışma dileklerimizi yeniden iletmek istiyorum.
Resmi rakamlara göre 50 bin 783 yurttaşımızın hayatını kaybettiği, 107.204 yurttaşımızın ise yaralandığı açıklandı.
Yine Bakanlığın verilerine göre 35 bin 964 binanın deprem anında yıkıldığı, 872 bin bağımsız bölümden oluşan 311 bin binanın ise aldıkları hasarlar nedeniyle kullanılamaz hale geldiği ortaya çıktı.

“Veriler gerçeklikten uzak”

TMMOB’nin Antakya’da köprübaşında yıkılan Meclis Kültür Merkezi önündeki basın açıklamasında, devletin açıkladığı resmi deprem verilerinin gerçeklikten uzak olduğu görüşüne de yer verildi ve şöyle denildi:
“Yaşadığımız afetin yönetim sürecinde iktidarın sergilediği tutumlardan şunu çok iyi gördük ki, resmi açıklamalarla paylaşılan veriler gerçekliği yansıtmaktan oldukça uzak.
Depremde yaşanan kayıplara ve yıkımlara ilişkin tüm veriler aradan geçen 8 ay sonunda henüz tam anlamıyla açıklanmış değildir.
8. ayında depremden en fazla zarar gören illerimize baktığımızda aradan geçen onca zamana rağmen temel sorunların dahi henüz giderilememiş olduğu görülmektedir.
Barınma, sağlık, gıda, su gibi en temel ihtiyaçların tam anlamıyla karşılanamaması felakete dönüşen afetin etkisini artırmıştır.
Enkaz ve yıkım çalışmaları ise tam bir kaos yaratmakta ve yeni sorunlara sebebiyet vermektedir.
Bu durum depremden etkilenen tüm illerde neredeyse aynı düzeydedir.
6 Şubat depremleri, bugüne kadar yaşadığımız pek çok büyük depreme karşın ülkemizin, şehirlerimizin, binalarımızın, kurumlarımızın ve halkımızın depreme hazır olmadığı gerçeğini çok acı biçimde ortaya çıkarmıştır.
Önümüzdeki zaman dilimi içerisinde pek çok ilimizde gerçekleşmesi beklenen muhtemel depremlere de hazırlıklı olmadığımız gerçeği hepimizin malumudur.
Yaşadığımız acıların yaraların sarılmasının yanında yaşayacağımız daha büyük acılar da maalesef sırada beklemektedir.
Ülkemizi yönetenlerin gereken dersleri çıkarmadığı gün gibi ortadadır. Ülkemiz bir deprem ülkesidir ve hiçbir göstermelik adım, siyasi propaganda şovu depremlere karşı bizi korumayacaktır.
Yıllar içerisinde, akıl ve bilimi dışlayan, mühendislik, mimarlık ve şehir planlamayı prosedür haline getiren anlayışlar doğa olaylarının afete/felakete dönüşmesini sağlamıştır.
Bizler, doğa olaylarının afete dönüşmesinin engellenebileceğini çok iyi biliyoruz. Bu gerçeği, bilimsel ve teknik boyutları ile raporlarımızda, açıklamalarımızda ve uyarılarımızda sürekli ifade ediyoruz.

“Kentsel dönüşüm, rantsal olmasaydı”

Türkiye Mimar Mühendisleri Odalarının Hatay-Antakya’dan açıkladığı raporda, kentsel dönüşüm ile ilgili projelerin hayata geçirilişinde Rantsal dönüşüme uyarlanmasının ölümleri arttırdığına vurgu yapıldı ve şöyle denildi:
“Kentsel dönüşüm adı altında yürütülen süreç rantsal dönüşüme kurban edilmeseydi ve deprem tehdidi altındaki yerleşimlerimizin dönüşümü doğru bir şekilde sağlanabilseydi yaşadığımız acıların boyutunu en aza indirebilirdik. Kentleşme ve barınma politikaları kamucu bir anlayışla oluşturulsaydı, evlerimiz sellerde sular altında kalmaz, depremler ile yıkılmazdı.
Ancak, geliyorum diyen deprem gerçeği rant için ve aç gözlü sermayenin menfaatleri için bir fırsata çevrildi.
Şehirleşmeye uygun olmayan tarım arazileri ve dere yatakları imara açıldı. Mühendislik ve mimarlık hizmeti almamış yapılara imar afları verildi.
TMMOB ve bağlı Odalarımız yapı denetim süreçlerinden dışlandı, mesleki denetim yetkileri elimizden alındı. Deprem için toplanan vergiler, yandaşların ceplerine aktarılarak heba edildi.
Sonuç olarak geliyorum diyen yıkıcı depremin etkilerinin en aza indirilmesi için gerekenler yapılmadı, bilim insanlarının, TMMOB’nin uyarıları ve önerileri dikkate alınmadı.

“Yıkımın büyüklüğü halktan saklanmak istendi”

Türkiye mimar mühendisleri odalarının raporunda daha sonar, depremin ilk sürecinde yıkıcı etkisinin halktan gizlenerek sonuçlarının açıklanmak istenmediği görüşüne de yer verildi ve şöyle denildi:
“Depremin ilk günlerinde, yaşanan yıkımın büyüklüğünü toplumdan saklamaya, her şeyin kontrol altında olduğu imajını yaratmaya çalıştılar.
Afete müdahale konusunda beceriksizlik ortaya çıkınca “asrın felaketi” sloganıyla felaketin baş edilmesi mümkün olmayan boyutlarda olduğu algısı yaratmaya çalıştılar.
Afetle mücadele konusunda büyük bir başarısızlık gösteren AKP iktidarı, ilk günden itibaren sorumluluğu üzerinden atmak için elinden gelen her şeyi yaptı.
Depremin yıkıcı olduğu Antakya, Defne, Samandağ ve Kırıkhan ilçelerinde barınma, eğitim, sağlık, hijyen, içme suyu, gıdaya erişim, güvenlik gibi insani ihtiyaçlara yönelik problemler devam etmektedir.
Yıkım ve enkaz kaldırma çalışmaları halk sağlığı ve çevre sorunları yaratacak biçimde yürütülmeye devam etmektedir.
Bu sorunların aradan geçen sekiz aya rağmen devam etmesi ülkemiz adına utanç vericidir.
Yaşadığımız büyük kayıplar ve derin acılar bizlere bir kez daha göstermiştir ki aklı, bilimi, planlamayı ve denetimi dışlayan yönetim anlayışı, ülkemizin geleceğine yönelik en büyük tehdittir.
Afetler ile yıkılmayan, dirençli, sağlıklı, güvenlikli kentler inşa etmenin bilinen tek yolu mühendislik, mimarlık ve plancılık mesleklerinin gereklerinin eksiksiz bir şekilde uygulanmasıdır.
TMMOB olarak, mesleklerimizin hayati önemini ve sorumluluğunu çok iyi biliyoruz.

“Boşuna okumadık! Buradayız”

TMMOB raporunun son bölümünde de “Boşuna okumadık, buradayız ”başlığı altında şu anlamlı mesaj verildi:
“Depremin 8. ayında Hatay’da, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının eşiğinde “Boşuna Okumadık, Buradayız!” diyoruz.
Mesleğimizin kamuya karşı sorumluluğunu biliyoruz. Bu toplumcu tutumumuzdan dolayı anayasal ve yasal görevlerimizi eksiksiz bir şekilde yerine getirdiğimiz gibi siyasal iktidarın ve rant çevrelerinin de sürekli hedefindeyiz, bu tutumumuzdan dolayı yargılanıyoruz, cezaevlerine atılıyoruz.
Biliyorsunuz İstanbul’da taksim meydanının imar mevzuatına, kent planına aykırı bir şekilde yapılaşmaya açılmasına karşı çıktıkları, konuyu yargıya taşıdıkları, kamuoyunu bilgilendirdikleri için; anayasal görevlerini yerine getirdikleri için Mimarlar Odamızın hukuk danışmanı ve Hatay Milletvekili Can Atalay, Şehir Plancıları Odamızın onur kurulu üyesi Tayfun Kahraman hukuk utancı bir kararla 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu karar bizim nezdimizde ve kamuoyu vicdanında meşru değildir.
Arkadaşlarımıza sahip çıkmayı, her ne pahasına olursa olsun sahip çıkmaya; mesleğimize, ülkemize ve halkımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edeceğiz.
Bilimin ve tekniğin aydınlattığı yolumuzda kararlılıkla, yılmadan ve usanmadan mücadele ederek mesleğimize, örgütümüze, halkımıza, ülkemize sahip çıkmaya devam edeceğiz.
Hataylılarla omuz omuza olmaya devam edeceğiz.” – Adil Yeşildağ-