Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Tonlarca ağırlıkta ve çatıda!

Kontrollü bina yıkımı da

Kontrollü bina yıkımı da ne?

Ekonomik ömrünü tamamlamış ve yıkım çalışmaları devam eden eski bir otelin Antakya kent merkezindeki son halini işaret edenler, 9 katlı binanın tepesine kondurulan iş makinesini gösterirken ‘burası Türkiye’ demeyi ihmal etmiyor. Peki, bu görüntüde unutulan ‘iş sağlığı’ ve ‘iş güvenliği’ denetimini kimler, hangi kurumlar yapıyor, bunu da soralım mı?

Antakya’nın Atatürk Caddesi’nde kent manzaralı bir yıkım çalışması yapan ve bunu da ‘kullandıkları’ bir iş makinesi yardımıyla 9. katta gerçekleştiren işçilerin verdiği bu son fotoğraf karesi, ‘güleriz ağlanacak halimize’ karesinin de son halkası oldu. Peki, kurumsal ‘iş güvenliği’ ve ‘iş sağlığı’ çalışmaları ile ‘olması gerekenlerin’ altını çizen kent idarecilerin gözü önünde ilerleyen bu ‘yıkım’ çalışması için bir şeyler söylemek isteyen çıkar mı?
-KAÇ TON?-
Kaç ton olduğunu tahmin edemediğimiz bir iş makinesi (ekskavatör) yardımıyla 9 katlı binanın yıkılma çalışmasını izleyen ve tepeden kopacak parçaların etrafa dağılması sırasında yaşanabileceklerin riskinde duranların söyledikleri mi?
“Aslında yıkıyorlar mı yoksa düzenleme mi yapıyorlar, kimseler hala anlayamadı. Ama iş makinesini vinç yardımıyla binanın tepesine kondurduklarına göre, yıkım çalışması yapıyorlar. Ama bunun için yeterince güvenlik önlemi alınmış mı, işte bu tartışılır. Binanın ön cephesinde, kapanan yoldan ilerlesinler diye yola dubalar koymuşlar koymasına da, yukarıdan dağılabilecek taş parçalarını tutacak bir ağ germişler mi? İşte buna ‘hayır’ demek lazım. Çünkü buna dair hiçbir önlem yok. Zaten durumu izlerken insan tedirgin de oluyor. Sahi, bu tepedeki iş makinesi kaç ton? 2-3 tondan aşağı değildir her halde. Peki, bu durum tehlikeli değil mi? Olası bir kazaya davetiye çıkartmıyor mu? Bu durumu sen-ben izliyoruz, ama bu kenti yönetenler de izliyor. Demek onlara normal geliyor! Olması gereken buymuş ki, kimse müdahale etmiyor. Ama olası bir kazada sorumluluk alırlar mı, emin değilim! O zaman hikaye neye döner biliyor musunuz? Nasreddin Hoca’nın ‘Fil’ hikayesine!”
-FİL HİKAYESİ Mİ?-
Aksak Timur, Akşehir’e gelirken yanında bir de erkek fil getirmiş. Fil bu, bağ bahçe tanımıyor, önüne gelen yeri talan ediyormuş. Bununla kalsa iyi, Akşehirliler fili beslemek için ambarda, kilerde ne varsa tüketmişler. Bakmışlar böyle olmayacak, Hoca’ya:– Aman Hocam, demişler, Hünkâr seni dinler; bir konuş da şu fil belasını başımızdan alsın.
– O zaman demiş, Hoca, toparlanın, o aksak mendebura derdimizi birlikte anlatalım.
Hoca önde, Akşehirliler arkada, huzura çıkmak için yola düşmüşler. Otağın kapısına gelindiğinde Hoca arkasına bakmış ki in cin top oynuyor. Bir Allah bir kendisi! Ben yapacağımı biliyorum, diyerek huzura çıkmış.Timur sormuş:
– Hayırdır, Hoca, yine ne istiyorsun?
– Hünkârım, demiş Hoca, Akşehirli sizin fili çok sevdi; ancak yalnızlığına üzülüp duruyor, ferman buyursanız da yanına bir de dişi fil getirseler.
Timur memnun:
– Çok yaşa Hoca, demiş, bunu nasıl düşünemedim. Var git müjdeyi hemen ver.
Hoca, otağın kapısından çıkınca, sağa sola saklanan Akşehirliler etrafını sarmışlar:
– Müjde bekleriz Hoca, fil ne zaman gidiyor?
Hoca müjdeyi vermiş:
– Alın size müjde, dişisi de yarın geliyor!
Peki, bizdeki hikayenin başında her şeyi gören ve bilenlerin, ‘yanlış’ diye işaret edilene sessiz kalanların olası bir kazada ortadan kaybolma ihtimaline işaret eden vatandaşın bu saptaması ne kadar yanlış?
-Tamer Yazar-Süleyman Eken-