Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
antakyagazetesi

TOPLUM GELİŞTİRME

TARİHTEN BİR YAPRAKTIR HATAY.
Hatay, yıllar önce bugün tek başına bir devletken Atatürk’ün büyük gayretiyle başlatılan ve 23 Temmuz. 1939’da Fransız bayrağını indirilip şehirden tamamen çıkarıldıktan sonra İstiklal Marşıyla Türk bayrağı göndere çekilerek Türkiye Cumhuriyetine katıldı.
Yıllar sonra Türkiyemizin değerlerini araştırmak, geliştirmek ve arşivlemek için okurken kültürümüzü tanımak ve tanıtmak için stajımı teknik öğreten iyi bir İtalyan ve Dünya mutfağı pasta bölümünde yaparken komisyona Türkiye içinden eşsiz bir lezzet sunmak istemiştim O zamanlar araştırma çalışmalarıma İstanbul’un en meşhur Osmanlı ve Anadolu mutfaklarında devam ediyordum ancak Antakya olarak bildiğimiz Hatay’ın yemekleri çok ilgimi çekiyordu ve ilk çaldığım kapı Hatay’dı ancak müracaat ettiğim kurumlar geri dönmeyince cesaret edip gidemediğim için hayallerimi ertelemek zorunda kalmıştım. Okul bitti. Yörelerde değer arz eden çalışmalarım sürerken İstanbul Feshane fuarında Samandağ-Uzunbağ Belediye Başkanı ve eşinden aldığım davet sonrasında evlerindeki misafirperverlikleriyle kültürün içine düşmüş oldum. Samimi olarak itiraf etmek gerekirse sabahın erken saatlerinde eve bırakılan yöreye özgü geleneksel yemek olan Hirisi’yle tanışmam bile kültürel olmuştu. Hirisi’ye tam kaşık atacakken””Dur bir Fatiha okumadan yeme”demişti başkanın eşi. Sonrasında Samandağ denizinin muhteşem gün doğumu ve batımı, Hızır ziyareti, Vakıflı köyü derken insanlıkları, cana yakınlıkları, zengin kültürel çeşitlikleri Antakya’yla Ankara arasına köprü kurdu.
Daha sonraki gidiş gelişler uzun süreli kalmalara dönüşmüş şehrin içinden geçen Asi nehriyle birçok gönüle akmış, gök yere inmişçesine yağan yağmurlarla ıslanmış, uçaklara zor anlar yaşatan rüzgarlarıyla savrulmuş, uzun kamışların hışırtılarıyla uyumuş, sıcağında yanmış, narenciyesiyle ferahlamış, sepetçiliğiyle örülmüş, yemekleriyle pişmiş, ipekçiliğiyle sarınmış, tornacına siyah havuç oydurmuş, en uzun kilimi gibi ilmek ilmek atılarak zeytin tarlalarında amelelik yapmış, elle yapılan suzeyti, zeytinyağı, defne sabunu gibi birçok değeri arşivlemiştim.
O kadar çok merak ediyordum ki şehri Antakya’dan Harbiye şimdiki adı Defne’ye yürümüştüm. Birçok çalışma yapmış bir mutfak şefi olarak kasap-fırın kültürünü, pişirme evlerini yürürken görmüştüm. Kağıt kebabı muhteşemdi. Harbiye şelalesi hiç görmediğim kadar güzeldi fakat çevreyi kirletenlere karşı önlem alınmaması oldukça üzücüydü. Merkezden sabah çıkmış akşama kadar saatlerce Samandağ’ına kadar yürüdüğüm zamanlar yollar bozuk ve oldukça tozluydu. Toza alerjim olduğu için günlerce öksürmüştüm fakat Samandağ’ın içinden denize indiğimde yolda tandır yapımları, gözyaşartan acılıktaki biberleri, her şeyi unutturmuş ve hani ilk kurşun var ya öyle vurulmuştum ben de. Yani tozunu yutmadan Antakyalı olunmazdı.
Aradan uzun bir zaman geçti ve bir yandan öğrenirken diğer yandan bildiklerimizi gösterdik, ayrıca Künefe peyniri çalıştığımız fabrikaya çok iyi müşteriler bulduk. Sıradan basit usul çalışan arkadaşların işletmelerinde geliştirici çalışmalar yaparak mandıra kuracak kadar büyük hayaller kurdurduk. Hatay’da ilk günlerde en çok vaktimizin geçtiği Samandağ, Harbiye-Defne, Altınözü üçgeninde oluştu. Diğer ilçelerini daha sonra tanımıştım. Beyazıtı Bestami, camiler, kiliseler, ziyaretler sanki tüm şehir tam bir tarihi kentti. Habibi Neccar yokuşunda hayallerimize demir atarak tırmandık. Gadirhum bayramlarını kutladık.
Tokaçlı köyünde Çilingir ailesiyle zeytin tarlalarında çalışmış, sayelerinde suzeyti kültürünü arşivlemiştim. O zamanlar aileden bir sanayici Ankara Çankaya’da bulunan Toplum Geliştirme Derneğine üye olmuştu. Şimdiyse öncelikle Hatay ilinin, ilçelerinin ve özellikle Altınözü Tokaçlı köyü’nde halen tamamen geleneksel olarak yapılan taş baskı suzeyti kültürünün, doğal zeytinyağların, nar ekşilerinin ve zeytin müzesinin daha etkin tanıtılması için temsilcilik açılmasına karar aldık.
Hatay’ın 23 Temmuz gibi en güzel gününde derneğimizin Antakya temsilciliği açılacaktır.
İnsan sağlığı ve kültürel değerler için çalışan araştırmacı bir mutfak şefi olarak neredeyse Türkiye’mizin büyük bölümünde zengin çeşitliliğimizin tanışması ve daha sonra tanışmayı Turizm için çalışmaya çevirmek için yola çıktığımız ilk günden bugüne kadar oldukça mesafe aldık.
Bir çok yörede yerel basında yazılar yazdık ancak Türkiye’nin başından sonuna kadar kültür içeren en zor, en kültürel yemeği Çorum İskilip dolması olmasına rağmen en lezzetli sofra Hatay’da kuruluyor fakat bazı kişiler lezzetleri hammaddelerle geleneksellikten uzaklaştırıyor.
Şehrin kültür elçileri sayesinde çalıştığımız tüm kültürel değerleri doğrudan ayrılmadan, varsa eksikliklerimizi tamamlayarak tamamen geleneksel bir sofrada bir gün sunmak ümidiyle her ayın 8-18 veya 28’inde ya da anlamlı özel günlerde buluşmak üzere.
YOLUN AÇIK OLSUN GÜZEL TÜRKİYE’M.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER