Bilecik, kapsamlı bir reform ajandası ile mevcut sorunların üstesinden gelinebileceğine vurgu yaptı
TÜSİAD Başkanı hemşerimiz Erol Bilecik, yeni ekonomi yönetimine dair görüşlerini aktardı. Seçimlerin ardından şimdi yeni bir sistemin söz konusu olduğunu belirten, genç, enerjik ve yeni bakış açılarına sahip bir kabinenin varlığından bahseden Bilecik, “Ben hep şuna inanırım, ‘İyi bir başlangıç, yarı yarıya başarı demektir.’ Yeni ekonomi yönetiminin, yolun başında iş dünyasıyla bir araya gelmesi çok doğru bir iletişim oldu. Yeni kabinemizi son derece büyük bir enerji ve hızla çalışmaya hazır gördük. Bu motivasyonu değerli buluyoruz. İş dünyası temsilcileri olarak bizler de kendilerine yapısal reformlarla ilgili beklentilerimizden bahsettik. İyi bir ekonomik program ve kapsamlı bir reform ajandası ile mevcut sorunların üstesinden geleceğimize inandığımızı ifade ettik” dedi.
Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisinin, hiç kuşkusuz enflasyon olduğuna, Sözcü Gazetesi’ndeki söyleşisinde yer veren Bilecik, konu ile ilgili şunlara değindi: “Diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla zaten daha yüksek bir enflasyona sahiptik ve bu, Türkiye’nin olumsuz ayrışmasına neden oluyordu. Şimdi ise tüm dünyada maalesef en yüksek orana sahip ülkelerden biriyiz. Ekonomide iyi ve kötü sonuçlar rastlantısal olamazlar. Enflasyonla kararlı bir şekilde mücadele edildiğinde kur ve faiz de normalleşecektir. Bu nedenle; yeni ekonomik programın önceliğinin enflasyonla mücadele ve dengeli, sürdürülebilir büyüme olacağını umuyoruz. Yakın zamana kadar tek haneli bir enflasyon hedefimiz varken bugün enflasyon neredeyse yüzde 16’ya ulaşmış durumda. Bu sonucun, tek bir ayın faiz kararıyla değil, daha uzun bir perspektiften bakılarak değerlendirilmesi gerekiyor.
Birçok konuda yapısal reformlara ihtiyacımız var …
Sürekli olarak yapısal reformları gündeme getiriyoruz, çünkü Türkiye ekonomisi için ana reçete, reformlardır. Bu alanlarda geçici çözümler, sorunu ağırlaştırabilir. Siyasal, sosyal ve ekonomik reformlar, birbirinden ayrı düşünülemez. Bu 3 alan, iyi bir ekonomi yönetiminin güçlü 3 sacayağıdır. Özetle; yalnız ekonomi alanında değil; eğitimden adalete kadar birçok konuda yapısal reformlara ihtiyacımız var. Vergi, işgücü ve bütçe reformlarına hızla başlayabiliriz.
Düzenlemelerimiz son derece karmaşık, öngörülebilirliği az ve uygulamada kayıtdışılık nedeniyle belli alanlara hapsedilmiş. Burada kökten bir reform çabası gerekiyor. Gelir Vergisi ve Katma Değer Vergisi reformları, vergi denetiminde uygulamaların iyileştirilmesi gibi konuların öncelikli olarak gündeme gelmesini bekliyoruz. Zor dönemlerde cankurtaran gibi IMF’ye sarılmak, çözüm değildir. Dalgalarla mücadele etmeyi, yüzmeyi öğrenmek zorundayız. O noktaya gelmemek için çok çaba sarf etmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Önce enflasyonu azalan bir eğilime sokmalıyız. Yatırımcı güveninin devamını sağlamak çok önemli. Biliyorsunuz, son dönemde ABD’den kaynaklanan gerginlikler piyasaları etkiliyor. Eğer temellerimiz sağlam olursa, bu tür anlaşmazlıklar, kısa sürmek kaydıyla, ekonomide büyük bir etki yaratmaz. Dış borcumuz ve cari açığımız yüksek. Dışarıdan kaynak akışının, sermaye girişlerinin devam etmesine ihtiyacımız var. Türkiye, dünyada oluşan ve dolaşan ve buna kendisinin de katkıda bulunduğu uluslararası sermayeden kendi payına düşeni almalı. Bu, bir milli menfaat meselesidir. Bunun için de, hem AB ile entegrasyon sürmeli, hem de dünyanın diğer bölgelerine daha çok açılmalıyız. Bunlar birbirini tamamlayan süreçlerdir ve TÜSİAD’ın çalışmalarının ana eksenidir.
Yapıcı yaklaşımla ikili ilişkiler onarılmalı …
Ekonomik yaptırımların o boyuta ulaşmasına izin verilmemeli. Amerika sonuçta finansal dünyanın merkezi ve Amerikan yaptırımları diğer ülkeler tarafından benimsenmese bile Türkiye ile iş yapan her bölgeden finansal kurumu ve uluslararası kurumları etkileyebilir. Biz bu kadar uzun süredir müttefik ilişkimiz olan bir ülkeyle ilişkilerin bu seviyeye gelmeyeceğine, mutlaka bir çözüm bulunacağına inanıyoruz. Uluslararası ilişkilerde, biçtiğini beğenmeyen, ektiğini gözden geçirmelidir.
Geçmiş yıllarda yaşadığımız eksen kayması tartışmalarının, ülkemizi ne kadar zorda bıraktığı ortadadır. Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu geçmişinden bu yana tercihini Batı’nın simgelediği siyasal değerler üzerinden yapmış ve Batı aleminin eşit bir üyesi olmak için yoğun çaba göstermiştir. Aynı çabayı cumhuriyetin kuruluşunda ve çok partili rejime geçiş aşamalarında gördük. Batı ittifakını sadece bir stratejik güvenlik sorunu olarak değil, değerlerde ortaklaşma konusu olarak gördüğümüzü başta Avrupa Konseyi üyeliğimiz olmak üzere gösterdik. Bu tarihsel yönelimin bugünkü adresi de AB üyelik süreci de dahil olmak üzere transatlantik dünyadır. Ancak iktidar ekonomide de dış politikada da Batı dünyasının kan kaybetmekte olduğunu düşünüyor… Öyle anlaşılıyor. Batı dünyası bugün küresel ekonomik kriz sonrasında ekonomik ve siyasal sorunlar yaşasa da, bu sorunları demokratik yöntemlerle, sosyal refah ve ekonomik dinamizm gibi olguların hiçbirini diğerine feda etmeyen bir birikimle aşma potansiyeline ve iradesine sahiptir. Rusya’da ve Çin’de böyle bir siyasal çıpayı henüz göremiyoruz. Türkiye’nin başta komşu ve bölge ülkeleriyle ilişkilerinin gelişmesi son derece doğaldır ancak; bunun ait olduğumuz dünyaya bir alternatif olduğunu değil, bunun bir tamamlayıcısı olduğunu düşünmek istiyoruz.
Amerika Birleşik Devletleri hükümetinin, iki ülke arasında yaşanan son diplomatik sorun karşısında almış olduğu yaptırım kararı, söz konusu stratejik müttefikliğin doğasına aykırıdır ve iki ülke arasındaki ilişkilerin onarılamaz seviyede bozulması tehlikesini doğurmuştur. Elbette alınan bu yaptırım kararının kabul edilemez nitelikte olduğunun bilinmesini isteriz. TÜSİAD olarak Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ikili ilişkilerin, diyaloğu ve diplomatik teamülleri temel alan yapıcı bir yaklaşım çerçevesinde onarılmasını temenni ediyoruz. -Mehmet ÖZGÜN-