Çevre Dernekleri, su yönetiminde bilimsel ölçütlerin kullanılmasının ve eskiye dair alışkanlıkların terk edilmesinin önemine vurgu yaptı
Aralarında Antakya, İskenderun ve Samandağ çevre koruma derneklerinin de yer aldığı Doğu Akdeniz Çevrecileri (DAÇE), “Dünya Nehirler için Eylem Günü” dolayısıyla yaptıkları açıklamada, önemli konulara dikkat çekti. On beş yıla kadar su sıkıntısıyla karşı karşıya kalacağı artık bilinen Türkiye’nin, suyun yönetimine dair birçok sorunla yüz yüze olduğunun belirtildiği açıklamada, ‘Yarı kurak’ aylardan ‘kurak’ aylara doğru hızlı bir geçişin yaşandığı ülkemizin birçok bölgesinde su yönetiminde bilimsel ölçütlerin kullanılması ve eskiye dair alışkanlıklarımızdan kurtulmamız gerekliliğine dikkat çekildi, aksi davranış ve planlamaların, çok daha büyük sorunlarla kısa sürede yüzleşmemize neden olacağına vurgu yapıldı.
Su kaynakları sermayenin iştahına terk edildi …
Mart 1997’de Brezilya’da yapılan “Baraj Havzalarından Etkilenenlerin Uluslararası Toplantısı’na katılan 20 ülke temsilcisinin, 14 Mart’ı tüm dünyada nehirlerin üzerinde kurulan baraj ve hidroelektrik santrallerden ve yıkım getiren hidrolik projelerden etkilenen insanların politik olarak güçlenmesi günü olarak ilan ettiğinin hatırlatıldığı açıklamada şunlara yer verildi: “Bugün ülkemiz de dahil olmak üzere birçok ülkede yerli ve uluslararası sermaye, suyu bir ‘meta’ haline dönüştürdü ve acımasız büyüme ekonomisinin neredeyse merkezine yerleştirdi. Uluslararası özelleştirme lobilerinin gözetiminde yapılan yerel kaynakların potansiyelini ortaya koymaya yönelik uluslararası toplantılar nerdeyse ‘veri sağlama’ toplantıları haline geldi. Ülkemizde 2009 Mart ayında yapılan Dünya Su Formu toplantılarından sonra Türkiye, süreçle birlikte neredeyse her akarsuyunu her gölünü ve hatta neredeyse baraj havzalarını dahi ulusal/uluslararası sermayenin iştahına terk etti. On beş yıla kadar su sıkıntısıyla karşı karşıya kalacağı artık bilinen Türkiye, suyun yönetimine dair birçok sorunla yüz yüze!
Alternatif kaynaklar devreye sokulmalı …
Kullanılabilir su potansiyelinin %73’ünü tarımda kullanan Türkiye’de tarım sektörünün su kullanımındaki alışkanlıklarını değiştirmediği sürece geleceğe umutla bakabilme şansı maalesef çok az. Birçok bölgede en ilkel yöntemlerle yapılan sulama uygulamaları aşırı su kullanımına, verim düşüklüğüne ve toprakların tuzlanmasına neden olmakta. Öyle ki; su tüketimi yüksek bitkilerin yağışı düşük alanlarda yetiştirilmesi ve ihtiyaç duyulan suyunda yeraltından çekilmesi başta Konya Ovası olmak üzere birçok bölgede obruk oluşumunu yaygınlaştırmakta. Bu sorunun giderilmesinde öncelikle yapılması gereken iklime uygun üretim desenlerinin seçilmesi ve yaygın olarak kullanılan yüzey (salma) sulama yöntemlerinden vazgeçilmesidir. Ortalama yağışın düşük olduğu alanlarda su uygulama oranı yüksek basınçlı sulama yöntemlerinin (damlama ve yağmurlama sulama) kullanılması, atık suların yeniden değerlendirilmesi, yağmur suyu hasadına yönelik tekniklerin yaygınlaştırılması ve çiftçilerin eğitimi öncelikle ele alınmalıdır. Oysa iktidar bu yaklaşımları bırakıp suyu az olan bölgelere su taşımayı (havzalar arasında su naklini) sorunun çözümü olarak görmekte. Bugün Dünyada Avustralya, Çin ve ABD başta olmak üzere birçok ülkede kullanılan havzalar arası su nakli uygulamalarında temel ilke, suyu az olan havzada aşırı kullanıma neden olan uygulamalardan öncelikle vazgeçilerek alternatif kaynakların devreye sokulmasıdır. Yaklaşık 100.000 kuyunun bulunduğu Konya Ovasında yeraltı su seviyesinin artırmanın temel yolu iklime uygun ürün deseni ve aşırı su kullanımından vazgeçmek olmalıdır. Aksi halde değil bir havzanın suyu, çok sayıda havzanın suyu da yetmez!” Mehmet ÖZGÜN