İnsanoğlu var olmaya başladığından bu yana, aileleri, kabileleri, kavimleri, toplumları ve devletleri yönetmek üzere bazı kurallar ortaya konulmuştur.
Başlangıçta sözlü olan bu kurallar zaman içinde yazılı hale dönüşmüştür.
Düzenli bir devlet yönetiminin egemen olması ile birlikte yazıya dönüşen bu kurallar; kanunlar, tüzükler, yönetmelikler, genelgeler şeklinde oluşmuş ve toplumun bu kurallar doğrultusunda yönetilmesi yoluna gidilmiştir.
Yine insanoğlunun var oluşu ile birlikte toplumda çeşitli yönetim biçimleri benimsenmiş ve benimsenen yönetim doğrultusunda da yönetme ve yönetilme sağlanmıştır.
Uzun yıllar sonunda da en iyi yönetim biçiminin demokrasi olduğu sonucuna varıldığından, dünyanın birçok ülkesinde devletler demokrasiyi benimseyerek onun kuralları doğrultusunda toplumu yönetme ve yönetilmesi yolunda adımlar atılmaya başlanmıştır.
Demokrasiyi benimseyen devletlerde de çeşitli anlayış ve uygulama farklılıkları oluşmuştur.
Buna göre demokrasinin en ileri şekli eksiksiz demokrasi olarak tanımlanmış ve bunu benimseyen ülkelerde her türlü haklar, özgürlükler, bireylere tanınmış, yönetenlerde bu kurallara uygun bir şekilde yönetme görevini yerine getirmeye başlamışlardır.
Buna karşılık bazı devletler eksiksiz demokrasinin toplum bedenine bol geldiğini ve bu nedenle de bazı kısıtlamalara gidilmesinin zorunlu olduğu görüşü doğrultusunda hareket ederek birçok konuda kısıtlama yoluna gitmişlerdir.
Yine bazı devletler bu kısıtlamaları daha da arttırmak suretiyle devlet yönetiminin şekli bir demokrasi haline dönüşmesi, gerçekte bir tür diktatörlük anlamına gelecek bir yönetim tarzını uygulamaya koymak yoluna girmişlerdir.
İşte demokrasinin uygulandığı ülkelerde toplum bu çeşitli anlayışlar doğrultusunda yönetilmekte ve bireyler ile söz sahibi olan yöneticilerde bu doğrultuda hareket etme durumu ile karşı karşıya kalmaktadırlar.
Ancak hangi demokrasi anlayışı olursa olsun yönetmek ve yönetilmek için bazı kuralların var olması ve bu kurallara uyulması zorunluluğu tartışmasız kabul edilmiştir.
Bu kurallar elbette ki kanunlar ve kanunların gösterdiği doğrultuda uygulamaya konulan tüzükler, yönetmelikler ve genelgelerdir.
Eksiksiz demokrasinin uygulandığı ülkelerde hukuk devleti ilkesi tartışmasız bir şekilde varlığını sürdürür.
Bu ülkelerde üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü ilkesi egemen olur ve yasalarda bu doğrultuda çıkartılır, uygulamaya konulur, yorumlanır.
Eksiksiz demokrasinin var olmadığı ülkelerde, hukuk devleti yerine kanun devleti ağırlığını hissettirir. Bu ülkelerde kanunlar egemen olur. Kanunların gösterdiği doğrultuda hareket edilir. Kanunların uygulanması da bu anlayışa göre yapılır ve yorumlanır.
Şekli demokrasiyi seçen ülkelerde ise, kanun devleti yerine polis devleti kendini gösterir. Bu anlayış doğrultusunda yönetme ve yönetilme başlar.
Polis devletinde hukukun üstünlüğü ilkesi göz ardı edilir, kanun devleti uygulamasından da önemli sapmalara gidilir ve sonunda şekli demokrasi yönetiminde, hukuk devleti ile kanun devletinde geçerli olması gereken ilkeler biryana itilerek, yönetenlerin isteklerinin geçerli olduğu bir anlayış ortaya çıkar.
İşte insanlığın var oluşundan bu yana yönetme ve yönetilme biçimlerinin geldiği son evre budur.
Buna göre hukuk devleti vardır. Kanun devleti vardır. Polis devleti vardır. Yani üç değişik anlayış.
Hukukun üstünlüğü ilkesinin var olduğu ve tartışmasız uygulamaya konulduğu devletlerde, eksiksiz demokrasi tüm kurum ve kuralları ile uygulanır.
Bu nedenledir ki gelişmiş toplumlar en iyi yönetim biçimi olarak eksiksiz demokrasiyi benimsemişlerdir. Bu ülkelerde hukukun üstünlüğü tartışmasız geçerli olur. Hiçbir zaman üstünlerin hukukunun geçerli olması düşünülemez.
Nitekim bizim anayasamızda da hukuk devleti ilkesi benimsenmek suretiyle en iyi yönetim biçiminin, eksiksiz demokrasi olduğu kabul edilerek egemenliğin koşulsuz ve şartsız halkta olduğu ilkesi tartışmasız yaşama geçirilmek istenmiştir…
YORUMLAR