Bundan 28 yıl önce, takvimler 24 Ocak’ı gösterdiğinde, susmayan, yazan, konuşan, içinde bulunulan durumu çok iyi analiz ederek gelecekte olacakları da hisseden araştırmacı yazar Uğur Mumcu hain bir suikast sonucu aramızdan alınmıştı.
İki gün sonra Uğur Mumcu’nun aramızdan alınışının 28. yılı olacak. O’nun aramızdan alınışının üzerinden geçen 28 yıl içerisinde olanları gördükçe, yaşadıkça, duydukça ve okudukça, ona bir kez daha hak veriyor ve hain bir suikasta kurban gitmesi ile yerinin ne denli boş kaldığını bir kez daha görüyor ve anlıyoruz.
Uğur Mumcu tüm yaşamını Atatürk ilke ve devrimlerine, hukukun üstünlüğü ilkesine, demokratik sosyal hukuk devletinin tüm kurum ve kuralları ile ülkemizde egemen olması yoluna adamış ve bu doğrultuda gereken hatırlatma ve uyarı görevlerini yerine getirmeye çalışmıştı.
Hiçbir zaman tehditlere kulak vermemiş, bildiği doğruları hayatı pahasına savunma yolunda kendine düşen yurttaşlık görevini yerine getirmeye çalışmıştır.
Uğur Mumcu görülen tehlikeyi söylememenin, ufukta belirebilecek olan geriye gidiş isteklilerinin seslerini fırsat bulduklarında daha da yükseltmeye çalışacaklarını, gördüğü, bildiği, anladığı için de, bunları kamuoyunun bilgilerine sunmaya, uykuda olanları uyarmaya ve suskun bir toplum olunmaması için elinden geleni yapmaya çalışmış idi.
Bu nedenle Uğur Mumcu hedef tahtası olmuş ve inandığı doğruları savunmasını kendi emellerinin gerçekleşmesine engel görenler tarafından düzenlenen hain bir suikast sonucu yaşamını kaybetmiştir.
Aradan 28 yıl geçti. Bu süre içerisinde O’nun uyarıları halen varlığını sürdürmektedir.
Ülkesinin çağın gerisine götürülmesi yolunda birtakım uğraşlar verilmek istendiğini ve bu yolda çaba sarf edenlerin önünün kesilmemesi halinde tehlikenin giderek büyüyeceğini gören ve anlayan Uğur Mumcu, bu yolda sesini duyurmaya çalışmış ve her türlü çabayı sarf etmekten de geri kalmamıştır.
Aramızdan alınışının üzerinden geçen 28 yıl içerisinde olanlara baktığımızda, onun ne denli ileri görüşlü olduğunu bir kez daha görüyor ve anlıyoruz.
Suskun bir toplum olma yerine, konuşan ve olası tehlikeleri yasaların izin verdiği kurallar doğrultusunda açıklamak suretiyle toplumu aydınlatma yoluna gidildiği takdirde, ülkenin çağın gerisine değil, ilerisine doğru gitmesinin sağlanabileceği yaşananlardan görülüp anlaşılmıştır.
Bu nedenle herkesin elinden geleni yapmak suretiyle, aydınlık günlerin karanlığa dönüşmemesi için gerekli yurttaşlık görevini yerine getirmesi zorunluluğunu hatırlatmakta yarar görüyoruz.
28 yıl içerisinde, ona suikast düzenleyen asil faillerin ele geçmemiş olması ve bu karanlık fikirlere sahip olanların zaman zaman seslerini yükseltme imkânını bulabildiklerinin görülmesi, Uğur Mumcu’nun inandığı doğruları savunmada ne denli haklı olduğunu bize bir kez daha göstermiştir.
Devrim şehitlerinden olan Uğur Mumcu’nun hain bir suikast sonucu katledilişinin 28. yılında O’nu anmak, O’nun inandığı fikirleri bir kere daha hatırlatmak gerekliliğini anımsatmakta yarar görüyoruz.
Eğer düşüncelerimizi açıklamak suretiyle ülkemizin daima aydınlığa doğru gitmesine, tüketen değil üreten bir toplum olabilmenin adımlarının atılmasına, Atatürk ilke ve devrimlerinin sonsuza kadar var olmasını sağlayacak ortamın devam etmesine yardımcı olunmasını sağlayabilirsek, devrim şehidi Uğur Mumcu kabrinde rahat uyuyacak ve kanım yerde kalmadı demek suretiyle bize hakkını helal edecektir.
Atatürk kuşağının, ülkesinin çağın gerisine götürülmesine izin vermeyeceğine, aydınlanma güneşinin sonsuza dek ülkemizi aydınlatmaya devam edeceğine inanıyoruz. Yeter ki umutlar tükenmesin ve mutsuzluk havası oluşmasın.
Nur içinde yat Uğur Mumcu diyoruz…
YORUMLAR