Unutkanlık Ve Yalan…

      Unutkanlık bir tür hastalık olabilir.  Tıp doktoru olmadığımız için  bunun adını tespit edip ifade etmemiz doğru olmaz. Ama gerek bireylerde, gerek toplumda ve gerekse ülkelerde yaşayan insanlar arasında bu unutkanlık nedeniyle çeşitli sorunların ortaya çıktığı ve bunun sonucu olarakta birçok sakıncaların oluştuğu bilinen bir gerçektir.       Bu nedenle unutkan olmamak, iyiliği de, kötülüğü de […]

      Unutkanlık bir tür hastalık olabilir.  Tıp doktoru olmadığımız için  bunun adını tespit edip ifade etmemiz doğru olmaz. Ama gerek bireylerde, gerek toplumda ve gerekse ülkelerde yaşayan insanlar arasında bu unutkanlık nedeniyle çeşitli sorunların ortaya çıktığı ve bunun sonucu olarakta birçok sakıncaların oluştuğu bilinen bir gerçektir.

      Bu nedenle unutkan olmamak, iyiliği de, kötülüğü de unutmamak  gerekir.

      Yine hatayı da, sevabı da, doğru kararları da, yanlış kararları da  unutmamak ve bu kararları alanları da belleğimizin bir köşesine not etmek suretiyle zamanı geldiğinde hatırlamak ve hatırlatmak gerektiğini de hatırdan çıkarmamak gerekir.

      Eğer bir birey, bir toplum veya bir ulusun belli kesimleri unutkanlık  hastalığı ile malûl ise bunun neticesinde oluşacak zararı toplum topyekun çekecek ve böylece oluşan zararın onarılması ise büyük bir zamana gereksinim duyulmasına neden olacaktır.

      Unutkanlık hastalığının bulunduğu ülkelerde yalan söyleme alışkanlığı ve hastalığı da boy gösterir. Zira unutkanlık yalanı, yalanda unutkanlığı getirir. Bunlar sanki birbirinin ikizleri veya yapışık kardeşleri gibidir.

      Yalanın giderek arttığı yerlerde unutkanlık hastalığının sonucu da kendini gösterir ve bu nedenle de söylenen yanlışlar, yalanlar, dün ak dediğine bugün kara diyenler giderek çoğalır.

      Öyle ki, o ülkelerde yalan söyleyenler, dün ak dediğine bugün kara diyenler çok iyi bilirler ki, toplum unutkandır.  Doğruyu da, yalanı da kısa sürede unutur ve kendi menfaati doğrultusunda hangi yöne hareket etmeleri gerekiyorsa, o yöne doğru hareket etmek suretiyle, dün ak dediğine bugün kara diyenlerin peşinden koşmaya devam ederler.

      Başka bir anlatımla bu tür insanların kolay kolay peşini bırakmazlar. Zira asıl olan kendilerinin yararıdır. Bu tür insanların ülkeye yapacakları zarar onların umurunda bile değildir. Onlar sadece kendi yararlarını ve kendi menfaatlerini düşünürler.

      Yalan söyleyenlerde bu durumu gördükleri, bildikleri ve anladıkları için giderek yalanlarını arttırırlar. Günün koşullarına göre konuşurlar.

      Dün doğru dediklerine bugün yanlış dedikleri zaman ilk sözlerini hatırlamazlar bile. Zira bu hastalığa tutulanlar için gününü gün etmekten, arabasına istediğine göre yön vermekten ve kendi ikbal ile geleceğini düşünmekten başka bir durumun söz konusu olması mümkün değildir.

      Günümüzde yaşadıklarımıza, gördüklerimize, duyduklarımıza şöyle bir bakalım?

      Eğer bir toplum unutkan ise,

      Eğer bir toplum yalanı hoş karşılıyorsa,

      Eğer bir toplum yalana karşı gereken oranda tepki koymuyorsa,

      Eğer bir toplum kişinin dün ak dediğine bugün kara demesini eleştirmiyor, sert tepkisini ortaya koymuyor ve neden bu duruma düştüğünü tartışmıyorsa,

      Eğer bir toplum gerçek olarak yanlışa yanlış demeyenin gözden düşmesi için gereken adımları atamıyorsa,

      Eğer bir toplum doğru yapanı takdir etmiyor aksine yanlış yapanın arkasından gitme yolunda adımlar atabiliyorsa,

      O vakit şöyle bir durmak, düşünmek ve neden toplum bu hallere geldi, bu durumlara düştü, neden gerçekleri göremiyor, neden unutkanlık hastalığı sonucu yalanı yeterince eleştiremiyor, yeterince gereken tepkiyi koyamıyor.

      İşte böylesi durumlarda başın eller arasına alındıktan sonra uzun uzun düşünülmesi ve çıkış yollarının aranması gerekir.

      Bu yola gidildiği, yanlışların nerede olduğu araştırılmak suretiyle doğruların bulunmasına çalışıldığı takdirde, zararın neresinden dönülürse kârdır misali oluşacak tahribat belli bir noktada önlenmiş olacak ve bundan sonrası için doğru hedef seçilecek, unutkan bir toplum olma huyundan vazgeçilecek, yalan meşru kabul edilmeyecek, bugün ak dediğine yarın kara diyen baş tacı edilmeyecek, doğru söyleyeni dokuz köyden kovamayacaklar.

      Bu nedenle enine boyuna düşünmek, tartışmak gerekir:

      Biz unutkan bir birey, toplum ve ülkemiyiz?

      Biz yalan söyleyeni baş tacı ediyormuyuz?

      Biz dün ak dediğine bugün kara diyenden hesap sorabiliyormuyuz?

      Unutulmamalıdır ki; bu sorular sorulmaya başlanmış ise, o ülke üzerindeki karanlık bulutlar dağılmaya ve aydınlık günler gelmeye başlayacaktır…

                                nabiinal@hotmail.com

Exit mobile version