Vahdettin

Bu Osmanlıcılık, Abdülhamitçilik, Vahdettincilik aldı başını gidiyor. Bilgisiz ortamın ağırlığında ne denli tartışılır, tartışılır. Hemen hiçbir kesimin nesnellikten, bilimsel yaklaşımdan haberi yok. Ülke çok geriletildi çok. On yıllar var ki eğitimin, kültürün esamisi okunmuyor. Osmanlı sözgelimi Sarayburnu’nu, çuval içinde canlı cansız denize salmada çok kullanmış bir güç. Eyüp’de cellat çeşmesi durur. Piri Reis’in bile başı […]

Bu Osmanlıcılık, Abdülhamitçilik, Vahdettincilik aldı başını gidiyor. Bilgisiz ortamın ağırlığında ne denli tartışılır, tartışılır. Hemen hiçbir kesimin nesnellikten, bilimsel yaklaşımdan haberi yok. Ülke çok geriletildi çok. On yıllar var ki eğitimin, kültürün esamisi okunmuyor.

Osmanlı sözgelimi Sarayburnu’nu, çuval içinde canlı cansız denize salmada çok kullanmış bir güç. Eyüp’de cellat çeşmesi durur. Piri Reis’in bile başı vurdurulmuştur. Ha bir ayrıntı çok duygulu: Şehzadeler kanları dökülmesi soylu olduklarından doğru bulunmamakta ve bu nedenle boğdurulmaktadırlar! Meşruti monarşi dönemiydi Abdülhamit’in yönetimi. Sultanın iki dudağı arasında bir Meclisi Mebusan. Sarayda Avrupa yaşamı sürmeye öykünürken, her aydının arkasına polis takmalar. Yasaklı sözcükleri kullananların canına okumalar. Falakalar, işkenceler, Taiflerde boğdurmalar.

Öldü mü öldürüldü mü bugün bile bilinemeyen şehzade, sultan yitimleri. Gelelim Vahdettin’e. Rauf Orbay’a “Rauf Bey Rauf Bey bu millet bir sürüdür, onlara çoban gerek, o çoban benim” diye millet sevgisini dışa vuran, dinlerken uyur görünmeyi seven garip sultan-padişah. Mustafa Kemal’le Almanya’ya gider şehzade döneminde. Mustafa Kemal her ne kadar umudu yoksa da o ayların görüşmüşlüğüyle bekler. Boşuna beklediğini hemen anlar. Silah arkadaşlarının gizli-açık desteğiyle Anadolu’ya görev çıkarır kendine. Gönderilme nedeni acımasız Rum çetelerini tepeleyen Türk çetelerini etkisiz duruma getirmek. Bunu Vahdettin, Damat Ferit de İşgal güçleri de istemektedir. Mustafa Kemal Çanakkale kahramanıdır. Yurtta sevilmekte, dilden dile anlatılmaktadır. Mustafa Kemal hiç olmazsa birkaç hafta görevli bulunmanın gücünü kullanmak ister. Bunu da sağlar. Ne ki M. Kemal Havza, Amasya, Erzurum, Sivas, Hacıbektaş, Ankara tarihsel yoluna, hem işgal ordularına hem işbirlikçi saray rejimine karşı savaşa koyulurken, Vahdettin geri çağırmakta, idam fermanları vermekte hiç gecikmez.

Vahdettin işgal orduları için “misafirlerim” der. Kuvayımilliyeciler, yurtsever savaşçılar için bozguncu demeye getirir. Kuvayıinzibatiye adıyla bir ordu kurup ulusal ordunun üzerine gönderir. Anzavur gücünü de kullanır. Öyle bir Osmanlısever kesim var ki bu açıklananları yeterli bulmazlar; sürdürelim. Yıl 1922’dir. Büyük Taarruzun hemen öncesi. Kurtuluş planlarının milimi milimine yapıldığı günler. Savaşımız tüm cephelerde sürüyor. Ankara Hükümeti İngiltere’ye bir kurul gönderme, görüşme kararı veriyor. Kurul Başkanı Yusuf Kemal (Tengirşek)’tir. Londra’ya İstanbul üzerinden gidilecektir doğallıkla. Kalmaları gereken birkaç gün içinde, kaldıkları otele giren Vahdettin hafiyeleri kurulun çantasındaki belgelerin fotoğraflarını çekip sultana ulaştırırlar. Vahdettin ise bu fotoğrafları temsilci Horace Rumbold’a gönderir. Bunu yapana Türkçede ne denir?

Sabırım yetmedi. Sürdürelim. İşgal ordusunun savaş gemisiyle kaçmak ne demektir? Ne anlama gelir? Erdemlilik midir yoksa tersi midir? Koca Osmanlıda bir yerli gemi de mi yoktu “kaçacak?” Vahdettin haremini birlikte götürürdü. Harem öyle de olsa böyle de olsa eşleri, kadınları demek. Bir sultan nasıl olur da kadınlarını düşmana teslim eder? Ey muhafazakârlar size bir şey söylemiyor mu?

Kaçakta geçen yıllarında Mustafa Kemal’i ben gönderdim, şöyle altın verdim, destek oldum…demez.

Kaç on yıldır halk öylesine uyuşturuldu; bu kanıtlardan ikna olacaklarını hiç sanmam. Kadir Mısıroğlulardan, İbrahim Sabrilerden, Nursi ve Kürdilerden, Rıza Nurlardan, Afyonculardan, sonu gelmez TRT dizilerinden… tarih, din öğrenildiği ülkede ne beklersiniz?

Exit mobile version