VAHŞİ GEÇMİŞE DÖNÜŞ

  Güney Afrika’da ırk ayrımcılığının sona ermesinde önemli rol oynayan Nobel Barış Ödülü sahibi Desmond Tutu, ilkokul öğrencilerinin “Savaşlar neden var?” sorusuna şu karşılığı vermişti: “…zalim, daha zayıf olan insanların kendisinin hoşuna giden mallarının, kendisine de ait olduğuna ya da en azından kendisine de ait olması gerektiğine inanır – ve daha zayıf olan bir insan […]

 

Güney Afrika’da ırk ayrımcılığının sona ermesinde önemli rol oynayan Nobel Barış Ödülü sahibi Desmond Tutu, ilkokul öğrencilerinin “Savaşlar neden var?” sorusuna şu karşılığı vermişti:

“…zalim, daha zayıf olan insanların kendisinin hoşuna giden mallarının, kendisine de ait olduğuna ya da en azından kendisine de ait olması gerektiğine inanır – ve daha zayıf olan bir insan zalimin istediği şeyi almasına karşı çıkarsa, o zaman zalim, zayıf olandan isteğini almak için genellikle şiddete başvurur. Sonunda her zaman gözyaşı vardır – ve çoğunlukla okul bahçesinde ağlayanlar zalimler değildir.

Aksine, zalimler genellikle kazananlar olurlar. Burada her şey şu düşüncenin etrafında döner: “Senin sahip olduğun şeyi istiyorum ve sen onu benimle paylaşmak istemiyorsun” – ve devletlerde de bu aynen böyledir. Diyelim ki bir ülke vardır ve başka bir ülkenin sahip olduğu bir şeyi kıskanır; örneğin bir ülke petrole sahiptir ya da altına ya da diğer ülkelerin ele geçirmek ve tıpkı teneffüs zalimi gibi, kendileri sahip olmak istedikleri şey her ne ise ona. Bazen söz konusu olan diğer insanların kıskandıkları şeylerdir – bilirsin işte, diğer çocuklarda olmayan ve senin paylaşmak istemediğin güzel bir oyuncak; gıpta ederler ya da kıskanırlar ve sende olan şeyi isterler. Ülkeler için de bu böyledir.”

Gerçeği en yalın haliyle çocuklara anlatan Tutu gibi, tarih boyunca birçok yazar, ozan, düşünür ve sanatçı savaşın kötülüklerini anlatmaya çalışmıştır.

Thomas Mann’a göre savaş, barışın sorunlarından korkakça bir ka­çıştır. Agatha Christie, “Savaş hiçbir sorunu çözmez. Savaşı kazanmak da savaşı kaybetmek kadar korkunçtur.” der. Aldous Huxley’e göre savaşın asıl saçma ve korkunç yanı, aralarında hiçbir kişisel sorun bulunmayan insanların birbirlerini soğukkanlılıkla öldürmek üzere eğitilmelerini gerektirmesidir. Gorki, bu konuda şunları söyler:

“Yaşamın yasası, savaştır diyenler yok olmaya mahkûm kör ruhlardır! Nasıl ateş ateşle söndürülmezse, kötülük de bir başka kötülükle yok edilemez!”

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Doris Lessing’in düşünceleri, savaş olgusuna bir başka boyut katar:

“Biz insanlar, savaş dönemlerinde bir tür olarak geçmişe geri döneriz; vahşi ve zalim olmamıza müsaade edilir. İşte bu nedenle, tabii ki başka nedenlerle de, oldukça önemli sayıda insan savaştan zevk alır. Ancak bu savaşın, genelde pek söz konusu edilmeyen gerçeklerinden biridir.”

Ne yazık ki, Ortadoğu yine kan gölüne döndü. 7 Ekim sabahı Filistin ile İsrail arasındaki çatışma yeniden alevlendi. Çatışmanın onuncu gününde İsrail ordusunun, Gazze’de çok sayıda sivile ev sahipliği yapan El-Ehli Baptist Hastanesi’ni vurması ve yüzlerce sivilin ölümüne neden olması küresel ölçekte büyük bir tepkiye neden oldu. Katliam, dünyanın dört bir yanında sokaklarda protesto edilirken, dünya liderleri bunu sadece kınamayla geçiştirdi.

Filistinliler üzerinde yıllardır büyük şiddet uygulayan İsrail, yoğun bombardımanla sivillere dehşeti yaşatmaya devam ediyor ve dünya bunu seyrediyor. Bir başka deyişle insanın vahşi geçmişe geri dönmesine göz yumuluyor.

Savaş savaşı, nefret nefreti doğuruyor. Yıllardır şiddetle, zorla ya da intikam duygusuyla, hiçbir şey elde edilemedi, bundan sonra da edilemeyecek.

Bu savaşa dur demek, karşı çıkmak her onurlu insanın görevidir.

 

Exit mobile version