Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Valilik Yikob’a 2 Dava!

Esnaf Ne İstiyor? Hatay

Esnaf Ne İstiyor?

Hatay Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı’nca 30/04/2021 tarihinde yapılan ihalenin iptali yönündeki beklentisine karşılık bulamayan Antakyalı İşletmeciler, süreci, mahkeme salonlarına taşıyor. Sorularımız, söz konusu davada İşletmecilerin hukuksal temsilciliğini yapan Av. Bekir Atahan için gelirken, Adalı Konağı ve Meclis Binası başlığındaki kent gündemi de bugünkü sayfamızın konuğu…

Roportaj: Tamer Yazar

Fransız Mimar Leon Benju ismini bir çoğumuz bilmezken, gündeme taşınan bir kamulaştırma kararı ve ardından gelen restorasyon süreciyle, son dönemde en çok tekrar ettiğimiz isimlerden biri oluverdi. Evet… Hatay Cumhuriyeti’ne Meclis Binası olarak hizmet veren yapı ile hemen yanı başındaki Adalı Konağı, bugünkü sayfamızın iki konuğu. Ancak sayfanın kelimelerinde duran asıl isim, Avukat Bekir Atahan olacak.
Kamulaştırılan, restorasyon süreci sona yaklaşan ve bir çok başlıkta kent insanına ve ekonomisine hizmet vermesi beklenen iki “dün hikayesi” için Hatay Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı’nca 30/04/2021 tarihinde yapılan ihalenin yarattığı rahatsızlık, bugün hem konuşacağımız, hem de tartışacağımız başlığımız.

O zaman, merak edilen soruları sormaya, beklenen cevapları almaya başlayalım ve ilk sorumuz da gelsin…

1927 yılında Fransız Mimar Leon Benju tarafından sinema salonu olarak inşa edilen, bir dönem “Hatay Devleti Meclisi” olarak da kullanılan, 1927 yılında Hacı Muhammet Adalı tarafından satın alınan binanın tapusunun devir teslim töreni ile başlayan bir sürecin finalindeyiz. İlk sorumuz; kamulaştırılan, ardından restore edilen ve bir kısmıyla da restoran olarak hizmete girmesi beklenen alanın ihalesi olsun ve ESNAF NE İSTİYOR sorusuna cevap isteyelim sizden, olur mu?

Tabii. Süreç hakkında bildiklerimi kamuoyuyla paylaşmaktan memnun olurum. Aslında bu sorunun yanıtı çok basit. Çok güzel bir proje yapıldı, Hatay Valiliği’nce. Bundan ötürü Sayın Valimize ve tüm ilgililere teşekkür etmek gerekir. Esnaf, bu güzel projede yer almak istiyor. Yer alabilmek, Hatay’a katkı verebilmek için bu yarışta olmak istiyor. Ancak ağır ihale şartnamesi nedeniyle, esnaf, bu sürece dahil olamadı ve bundan ötürü de süreç yargıya intikal etmiş durumda.

Bildiğimiz kadarıyla, bir kısım esnaf, Hatay Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı’na sunduğu bir talep yazısında, rekabet kurallarına uymadığını ifade ettikleri ihale sürecinin iptalini istediklerini belirtmişti. Gelinen dava noktası, kendilerine bu konuda verilen “HAYIR” cevabı ile mi alakalı?

Öncelikle, başlarken şunu ifade etmek isterim ki… Söz konusu davada, bir kısım işletmelerin ve şahısların Avukatlığını yapmaktayım. Dava, tamamlanmış bir ihale ve müvekkillerimizin, bu ihaleye dair ağır şartname içeriği nedeniyle sürece katılamaması ile ilgilidir. Biz, 2 dava açtık. Birincisi, gerçekleştirilen ihalenin iptali davası. Diğeri de, ihale şartnamesinin iptali davası.
Müvekkillerimiz, ihale şartnamesinin çok ağır olduğunu, pandemi şartları da göz önüne alındığında, şartnamedeki ciroları neredeyse hiçbir şirketin sağlayamayacağını ifade etmişlerdir. Bu da, uygun rekabet ortamı oluşmasını engelleyerek, kamu menfaatinin zedelenmesine sebep olabilecektir. Daha basit bir şekilde anlatmaya çalışırsam… Bir ihale, tek şirket girdiğinde değil, çok daha fazla sayıda şirket katılabildiğinde, kamu, daha uygun fiyata işi ihale edebilir. İhaledeki kırım oranı, ihaleye ne kadar çok şirket katılabilirse o kadar çok artar. Süreçteki ana noktamız da bu. Benzer Danıştay kararları da mevcuttur. Rekabet ortamı engellenmişse, ihalenin iptali gerekmektedir.

Hatay Valiliği, bu alanı, ulusal standartlarda hizmet vermesi adına hazırlıyor ve ihale şartnamesini de, ihale çerçevesini de sanıyorum bu standardı sağlayabilecek işletmelerle sınırlı tutmak istiyor, kimine göre. Bu bir hak mı peki? Beklentiyi sağlayabilecek, o beklentiyi tutturabilecek işletmelerle ihaleyi sınırlamak, bir tercih olabilir mi?

Birkaç parantez de açmak gerekiyor. Öncelikle ilk parantez, Hatay Valimiz Sayın Rahmi Doğan hakkında olmalıdır. Sayın Valimiz, şehrimize geldiği günden bugüne, taraflı tarafsız herkesin takdiri kazanmıştır. Hatay’ın, yıllardır çözülemeyen kronik sorunlarına neşter vurmuş, şehrin belki de önümüzdeki 50 yılda nefes almasını sağlayacak adımlar atmıştır. Adalı Konağı’nın şehrimiz turizmine kazandırılması, Vakıflar İşhanı’nın yeşil alan olmasının sağlanması, Samandağ-Arsuz yolu gibi çok çok önemli hizmetleri bulunmaktadır. Bundan ötürü Sayın Valimize çok teşekkür etmek gerekir.
Altını özenle çizmemiz gerekir ki, müvekkillerimizin, bu süreci baltalamak gibi bir amacı varmış gibi bir durumun oluşturulmaması çok önemli. Müvekkillerimizin tek isteği, bu güzel ve doğru sürece katkı verebilme, şehrimize hizmet etme onuruna erişme çabasıdır.
Sayın Valimiz, çok güzel bir proje hazırladı. Hatay halkı, herhalde rüyasında görse, Antakya Oteli’nin ve Vakıflar İşhanı’nın şehrimize bu denli güzel projelerle kazandırılacağına inanmazdı. Tabii bunca emeğin heba olması da istenmiyor. Doğru işletmelerin bu süreçte yer alması hedefleniyor. Bu, son derece haklı bir çıkış noktasıdır. Fakat biz de diyoruz ki, bu hedef, müvekkillerimiz de ihaleye girebilseydi gerçekleşebilirdi.
Bu soruyla ilgili son parantezi de, ihaleyi alan işletme hakkında açmak isterim. İhaleyi alan işletme, Hatay’ımızın gururudur. Hatta ileriye taşıyayım bu durumu… Türkiye’nin, parmakla gösterilen işletmelerindendir. İhaleyi kazanan işletme sahibi ile güçlü şahsi dostluklarımız da bulunmaktadır. Bizim, “bu işletmeye karşı olmamız” ya da “neden bu işletme ihaleyi aldı” gibi bir duruşumuz asla bulunmamaktadır. Bizim tek isteğimiz, daha makul bir şartname, daha çok işletmenin girebileceği bir ihalenin yapılmasının sağlanmasıdır.

Kentin sosyal yaşamına olduğu kadar, gastronomi turizmine ve ekonomisine de katkı sağlaması beklenen bu denli duygusal bir yatırımın, bu şekilde tartışmalı bir zemine çekilmesi, sanıyorum hiç kimsenin istemediği de bir durum. Dava sürecine giden işletmeleri temsil eden bir Avukatsınız. Şunu sormak istiyorum… Davacı taraf, UZLAŞMAK için her yolu denedi mi? Ortak bir yol bulunamadı mı?

Tabii, dava demek, uyuşmazlık demek. Dolayısıyla, bu güzel projede şahsen bir Avukat olarak ben de, müvekkillerimiz de bu noktada olmak istemezdi.
Uzlaşı görüşmeleri ve girişimleri hakkında doğruyu söylemek gerekirse, detaylı bir bilgim yok. Müvekkillerimizden bu konuda bana bir talep gelmedi. Bu zamana kadar herhangi bir uzlaşı girişimi içerisinde ben yer almadım. Fakat bu sürece, aynı zamanda Hukuk Müşavirliğini de yaptığım Antakya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) da dahil oldu. Davayı açan müvekkillerimizin şikayetlerini, yanlış hatırlamıyorsam, 29.04 tarihinde bir yazı ile Hatay Valiliği’ne ilettiler. Hatta Sayın Hikmet Çinçin, Adalı Konağı’nın kamulaştırılmasının sağlanmasının gizli kahramanlarındandır. Hikmet Bey, bu sürece, Sayın Valimizin ricasıyla çok önemli katkılar sağlamıştır.
Uzlaşı için tüm yollar denendi mi, bilmiyorum. Ama Sayın Valimiz ne zaman çağırsa, tüm Hataylılar gibi müvekkillerimiz de, Hikmet Bey de masaya oturur, uzlaşı için gereken adımları atarlar diye düşünüyorum.

Dava açan işletmelerin isimleri sizde saklı kalmak koşuluyla… Kaç işletmeden bahsediyoruz, bu davaya taraf olan? Bir de… Hepsi, gıda sektöründen mi?

2 dava için toplam 7 davacı diyebilirim. Antakya Ticaret ve Sanayi Odası da önümüzdeki günlerde bu davaya müdahil olma talebini gönderecek. Dernek temsilcisi de var, gıda sektöründe çalışan işletmeler de.

Sürece dışarıdan bakan vatandaş da ne olduğunu anlamaya çalışıyor açıkçası. Sorulan sorulardan biri de şu… İhale yapıldı yapılmasına da! Bu ihale sonucunda bir de kazanan olmalı! Ya da sonuca dair ismi konuşulan… Onların tarafından yansıyan nedir? Kazanan oldular, ama tartışmanın da merkezindeler! Bundan rahatsızlar mı ya da onlar için de GERİ ÇEKİLMEK bir tercih olacak mı?

Tüm müteşebbisler gibi ihaleye katılmak onların da en doğal hakları. Rahatsızlık ve geri çekilmek gibi bir tercihte bulunacaklarını sanmıyorum.

Hatay Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı, uzlaşmadığı için ya da Antakya’daki işletmelerin taleplerine uygun bir karşılık vermediği için Mahkeme sürecine girdiniz. Peki, eldeki argümanlarınız “KAZANIRIZ” dedirtiyor mu size?

Bir Avukat, hiçbir zaman yürüttüğü dava için “kesinlikle kazanırız” gibi kesin cümleler kurmamalıdır. Hele ki ülkemizde son yıllarda öyle kararlar görüyoruz ki, bu durum, bizi çok daha temkinli olmaya itiyor. İşin diğer yanı, yaptığımız çalışma ve içtihatlar göz önüne alındığında, haklı olduğumuza inanıyoruz.

Karşınızda, bir Hatay Valiliği kurumsalı var! Zorlu bir dava sizleri bekliyor. İlk duruşma, DAHA FAZLA UZAMASIN bağlamında bir uzlaşmayı da beraberinde getirir mi sizce? Temsil ettiğiniz, davaya taraf İşletmeler, uzlaşmaya açık olacak mı?

Biz, iki davayı da İdare Mahkemesi’nde açtık. İdari yargılama, diğer yargılama türlerinden biraz farklıdır. İdari yargılama, genel olarak yazılı şekilde yürür. İdari davalarda duruşma pek olmaz. Belki duruşma görmeden, dosya karara bağlanır. Fakat uzlaşı kültürü, geliştirmemiz gereken bir noktamız. Uygun şartlar olursa, tabi uzlaşı olsun isteriz.
Yukarıda da ifade etmiştim. Hatay Valisi, Büyükşehir Belediyesi gibi makamlar, şehrin bir nevi “abisidir”. “Abi”, masaya davet ederse, davete icabet edilir. Bizim kültürümüz böyledir. Hele ki bu davet, Sayın Valimiz Rahmi Doğan Bey’den gelirse, pek tabi elimizden geleni yaparız.

Konu her ne kadar, Antakya’daki, restore edilmiş iki yapıdan ibaretmiş gibi görünse de, bir şehrin işletme sahipleri ile o şehrin Valiliğini karşı karşıya getiren bir Dava’yı da ülke gündemine sokacak. Bu durumun, şehrin o çok ünlü UZLAŞI kültürüne de zarar vereceği konuşuluyor. Bir hukukçu olarak durumu inceliyorsunuz ama… Bu kentli biri olarak, ne söylemek istersiniz?

“Davanın Avukatı” şapkamı bir yana koyuyor, salt Avukat sıfatımla bu soruyu cevaplayayım… Biz; Yunus Emre’nin, Mevlana’nın, Hacı Bektaş-ı Veli’nin kültüründen geliyoruz. Fakat bakıyorum da herkes, en ufak bir işlem ile ilgili “Avukat Bey, bana şunu yaptılar, hemen dava açalım” noktasında. Bu, doğru değil. Ben de, arabuluculuk gibi kurumlara başvuru zorunluluğumuz olmayan noktalarda dahi, “önce ihtar gönderelim, uzlaşı girişiminde bulunalım, son noktada dava açalım” derim hep.
Uzlaşı kültürümüzün zayıf olması, yargıya da, ülke yönetimine de olumsuz etki ediyor. Bu konuda siyasiler de şapkalarını önüne koymalı, topluma iyi anlamda rol model olmalılar. Hatay denince, “Medeniyetler Şehri” denir, “Medeni” denir.
Bu davaların, şehrimizin uzlaşı kültürüne büyük zarar vereceği noktasında değilim. Çünkü konu, teknik şartname odaklı. Fakat uzlaşı olması, bize daha çok yakışır. Belki, kısa zamanda bir masada oturabilir, sonrasında bu masayı farklı konularda da büyütür ve genişletebiliriz. Mesela Vakıf İşhanı için, EXPO için, teşvik bölgesi ve daha çok iş kapısı yaratılması için Hatay Valiliği, Büyükşehir Belediyesi, İlçe Belediyeleri, Ticaret Odaları, STK’lar bir arada ve sık sık görüşmeler yapsa, zararı mı olur faydası mı? Ya da bu konularda Antep, Mersin, Adana sıkça bir arada olurken, biz neden bunu başaramıyoruz? Ben de bunu Hataylılara sorayım…

Son olarak… Davayı kaybederseniz, sürecin takibini bırakacak mısınız? Yoksa dava adına gidilmesi gereken en üst noktaya kadar SORUNU taşıyacak mısınız?

Tamer Bey, bir Avukat olarak, bu konuda öncelikle Avukatlık Kanunu’na tabiyim. Müvekkillerimizin talebi doğrultusunda hareket etmekle yükümlüyüm. Müvekkillerimiz “devam” derse, devam etmem gerekir. “Dur” derse, durmam gerekir. Müvekkillerimizin görüşünün aksine, şahsi bir adım atmam asla mümkün olamaz.

Teşekkürler…