Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Vatandaşların evlerinden olmaması için çaba harcıyoruz

Başkan Nehir, yılan hikayesine

Başkan Nehir, yılan hikayesine dönen “Kıyı Kenar Çizgisi” ile ilgili görüşlerini aktardı …

Samandağ Belediye Başkanı Mithat Nehir bir televizyon programında yaptığı konuşmada, yılan hikayesine dönen “Kıyı Kenar Çizgisi” ile ilgili görüşlerini aktardı, vatandaşların evlerinden olmaması için çaba harcadıklarını ifade etti.
Kıyı kenar çizgisi mağduriyet başlangıcının 1960’lı yıllara dayandığını, dönemin Valisinin, dönemin ilçe belediyesine “Şu kıyı bandında belirli bir bölgeyi mevzi imar planı yapın ve orada ürettiğiniz parselleri bir şekilde vatandaşa devredin, satın” şeklinde talimat verdiğini, bununla ilgili vatandaşın oradaki bu parsellerden mülk edinmesi için bir teşvikin de yapıldığını hatırlatan Başkan Nehir, bunun üzerine vatandaşın, o mülkü edindiğini, ihaleye girip, satın aldığını, bedelini ödediğini ve orada ilk ev yapan kişiye de dönemin Valisinin teşvik amaçlı devletin araçları ile taş-malzeme gönderdiğini söyledi.
Aradan 30 yıl zaman sonra, 90’larda Kıyı Kanunu’nun yürürlüğe girdiğini belirten Başkan Nehir, şunlara değindi: “Kıyı kanununa gelmeden önce de 1980’li yıllarda da aynı devlet o kıyı bandındaki kumu özel idare üzerinden ihale eder ve yıllarca oradan kum çekilir. Oradaki kum çekiminden kaynaklı deniz suyu 50 metre-100 metreye kadar karaya girer. 1990’larda kıyı kanunu kıyı çizgisinin çizilmesi gerektiğini kıyı kenar çizgisi çizildikten sonra da kimi vatandaşların devletin o teşviki ile satın aldığı o mallar kıyı kenar çizgisi içerisinde kalır. Yasa da derki kıyı kenar çizgisi ile denizin kırıldığı dalga arasındaki bütün imar ve yapılaşmaların tapuları iptal edilecek, yok edilecek. Şimdi devlet o noktada fikir değiştiriyor. Sadece kıyılarla ilgili değil devlet bu fikri dağdaki yaylalarda yapılan imarlarla ilgili de aynı kararları aldı. Buradan devletin şöyle bir hükümet tasarrufu ortaya çıkar; kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan kısımları temizleyeceğim, yaylaları temizleyeceğim, eski doğasına kazandıracağım şeklinde tasarlandı. İlk baktığınızda bu aslında çok insani bir şey ancak burada aynı devlet bu insanlara bu malı satmıştı. Aynı devlet bu insanlara inşaatlarınızı burada yapın diye ikna etmişti, bu süreci desteklemişti. Aradan bir süre daha geçer bu tapular bila bedel yani bedelsiz iptal edilir. Vatandaş orada feryat figan eder ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bu uygulamasından kaynaklı cezalandırır. O bedelsiz el koymadan kaynaklı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuran vatandaş o mahkemeyi de kazanınca iç hukuk yolları yeniden açılır. Vatandaşlara yeniden bedel talep etme hakkı doğar. Bu sefer kamu idareleri vatandaşa der ki; ‘sizin 10 yıllık bir süreniz var. Bu 10 yıllık süre içerisinde eğer iç hukukla ilgili davalarınızı açıp sonuçlandırırsanız mahkemelerin takdir ettikleri kadar size bedel ödeyeceğiz, eğer 10 yıllık süreyi aşarsanız sizin hakkınız ölüyor. Sizin burada artık hiçbir şekilde dava etme hakkınız da kalmıyor’ şeklinde bir karar çıkıyor. Aslında bu bugün de devam eden bir süreç.
Vatandaş şu konuda sıkışıyor; 10 yıllık süre içerisinde eğer dava edip, mahkemenin takdir edeceği bedel ne ise o parayı alırsam bu bir kazanç olabilir ama bu işi yapmasam malım hepten bedavaya gidecek. O zaman vatandaş şuna mahkum ediliyor ya dava açıp mahkemenin takdir ettiği miktarı alırsın ya da hiçbir bedel talep etmeksizin bu haklarından mahrum olursun şeklinde bir durum ile karşılaşıyor vatandaş. Bugün ki durum ise vatandaşın bir kısmı dava açmış mahkemelerin takdir ettiği miktarda bir para almış ki biz de belediye olarak orada tapu iptali sebebi ile vatandaşın maruz kaldığı baskının altında kaldık, dava açtık ve oradaki belediye mülkleri için bir bedel almıştık. Bedel ödendi ancak mahkeme kararında “ YIKIYORUZ “ diye bir karar yok. Yıkım kararı çıkmadan önce de orada vatandaşın onu kullanma hakkı olur. Ya da yeniden bir dava açılır, orada bir yıkım kararının alınması gerekir.”
Bir kısım vatandaşın bu noktada, davasını yeni açtığını, bir kısım vatandaşın dava açması için 7- 8 yıllık süreç olduğunu belirten Başkan Nehir, konu ile ilgili açıklamasının sonunda şunlara yer verdi: “Burada ayrıca bir adaletsizlik olacak. Bugün devlet olarak bir taraftan vatandaşın malını yıkalım, 3 gün sonra henüz davasını sonuçlandıramamış vatandaşların evleri kalacak çünkü daha dava sonuçlanmamış. Bir kısım daha vatandaş var ki henüz dava açmamış. Bu adaletsizliği sağlamayalım diye, vatandaşlar arasında bu rahatsızlıklar oluşmasın diye bana göre şöyle olabilir ki bununla hem o yerlerin ekonomik değerleri tükenmiş olur. Zaten biz yeni bir şey yapılmasına izin vermiyoruz, destekler yapılmasına izin vermiyoruz. Bu binalar ekonomik ömrünü tüketene kadar bu binalar kullanılmalı. 1990’lı yılarda acaba kıyı kenar çizgisi planlanırken kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan ve yapılaşmanın çok yoğun olduğu bölgelerle ilgili bir tutanak tutulsaydı, bir rapor edilseydi bu işler muaf olabilir miydi çok emin değilim ama alabilirdi gibi de bazı bilgiler geliyor.
Bununla ilgili bir bilgiyi daha paylaşayım; bugün tam o 90’lı yıllarda kıyı kenar çizgisi dışında kalıp ilk 50 metrede kıyı kanunu belli hiçbir şey yapamazsınız, ikinci 50 metrede sökülür takılır türde imalatlar yapabilirsiniz. İlk 50 ve ikinci 50 metrede deniz mıntıkasında o Hızır türbesi çevresindeki yapılara bakın yeni yapılan yerler var. Bu binaların tamamı yok ediliyor. O zaman kıyı kanununun vatandaşı destekler şöyle bir ibaresi var. Diyor ki; 2003’ten önce eğer kıyı kenar çizgisinden sonraki ilk 50 ve ikinci 50 metredeki imar adalarında yapılaşma oranı %50’yi geçmişse buradaki binaların hakları olabilir. Bununla ilgili bir meclis kararı aldık ve Turizm Bakanlığı’na gönderdik. Ümit ediyoruz ki bu karar Bakanlık tarafından da onanır. Onanırsa en azından ilk 50 ve ikinci 50 metre içindeki o vatandaşlarımızın bugün evlerinden olmamaları için çaba harcarız.” -Mehmet ÖZGÜN-