Ocak ayı, (24-31 Ocak) Adalet ve Demokrasi Haftası’ndayız.
Ocak ayı, aydınlarımızın katliamlarla aramızdan alındığı bir ay.
Metin Göktepe’yi (8 Ocak 1996), Onar Kutlar’ı (11 Ocak 1995), HrantDink’i (19 Ocak 2007), Uğur Mumcu’yu (24 Ocak 1993), Muammer Aksoy’u (31 Ocak 1990) kasvetli bir Ocak ayında kaybetmiştik. Bu nedenle 1993 yılından beri her 24-31 Ocak haftası “Adalet ve Demokrasi Haftası” olarak çeşitli etkinliklerle anılmaktadır. Bu anmalar, aslında “demokrasi” arayışlarıdır.
Bu aydınların hepsi, düşünceleri ve ifade özgürlüklerini kullandıkları için katledildiler.
Hepsinin anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.
Bu aydınlarımızın katledildikleri gün, Türkiye toprağının unutmaması gereken günlerden biri. Aynı, 2 Temmuz Sivas gibi..
Düşünce ve ifade özgürlüğü, artık halkın bilgilenme hakkı veya gerçekleri öğrenme hakkının elde edilmesini de sağlayan bir haktır.
25 Ağustos 1975 günkü “Cumhuriyet Gazetesinde yayımlanan o görkemli seslenişinde “Vurulduk ey halkım, unutma bizi” diye sesleniyor Uğur Mumcu
Uğur Mumcu aydınlık kaynağımız.
Unutmadık, unutmayacağız
* * *
Haftayı, Fazil Say ve Şükrü Erbaş’ı dışlamakla geçirdik.
Bence Fazıl Say’a da, Şükrü Erbaş’a da yöneltilen eleştiriler haksız eleştirilerdir.
Fazıl Say, Sayın Cumhurbaşkanımızın da ilgiyle izlediği konserden başı dik çıkmıştır.
Makama gösterdiği saygı, tüm sanatçıların göstermesi gereken bir tavırdır. Aydın/ sanatçı olmanın ölçülerinden biri budur.
Şükrü Erbaş’ın muhafazakar kesim tarafından da okunması şiir adına bir kazanımdır, sevindiricidir. Ki şiirin çok az okunduğu, şiir kitaplarının raflarda yer almadığı bir zamanda. Yüreğimizi ısıtan, gerçek insanlaşmanın yolunu aydınlatan bir şairdir arkadaşım Şükrü Erbaş.
Bir şairin görevlerinden biri de, ışığıyla, aydın duruşuyla daha geniş kitleleri aydınlatmak değil midir?
YORUMLAR