Geçtiğimiz hafta çok önemli günleri yaşadık.
Dirilişimizin, var oluşumuzun, hür ve bağımsız bir devlet olarak dünya durdukça var olacağımızı tüm dünyaya kabul ettiren 30 Ağustos zafer bayramımızın 95. yılını, büyük bir coşku ile kutladık.
Yine kutsal kurban bayramımızı tüm Müslüman ülkelerle birlikte idrak ettik. Dini gereklerini yerine getirdik.
Bugün de bağımsız ve tarafsız bir yargıya kavuşabilme beklentisi ile 2017-2018 yargı yılına adım atıyoruz.
Bir ulus için çok önemli olan, birlik, beraberlik, dostluk, sevgi ve kardeşlik duygularının pekişmesini sağlayacak olan bu önemli günlerde, ne yazık ki birbirimizi kıracak, incitecek, üzecek, birliğimizi bozacak, sanki bir daha yüz yüze bakmayacakmışız gibi bir davranış içerisine sokacak sözler ve davranışlar havalarda uçuşmakta, bunun sonucu olarakta bir tür kamplaşma ve ayrışma emareleri kendini göstermeye başlamaktadır.
Oysaki her zamankinden daha çok sevgiye, saygıya, hoşgörüye, birlik ve beraberliğe ne kadar da çok ihtiyacımız var.
Ne yazık ki bu gerçek bir türlü görülmüyor. Gelecek hesapları, güç ve ikbal hırsı gözleri neredeyse kör etmiş bir vaziyette.
Sen bana, ben sana. Olmaz sözler söyleniyor, olmaz isnat ve iftiralarda bulunuluyor, sanki bunlar yapılmazsa her şeyin sonu gelecekmiş gibi bir ruh hali içine giriliyor.
Sağduyu sahiplerinin tüm çağrılarına, uyarılarına rağmen, bir türlü yapılması gereken yapılmıyor, atılması gereken olumlu adımlar atılmıyor yada atılamıyor.
Bu sütunlarda sık sık yazdım ve hatırlatmaktan da usanmadığım: annemin bana anlattığını sizlerle bir kez daha paylaşmak istiyorum. Çevremizde ya da toplum içerisinde sertleşmeler olduğunda ağır sözler söylendiğinde, gerginlik yaşandığında, annem bana derdi ki:
“ Kediler bile kavga ederken bir elleriyle yüzlerini kapatırlar. Neden mi böyle yaparlar?. Çünkü ilerde birbirleri ile yeniden karşılaşacakları ve yüz yüze gelecekleri için. …”
Ne kadar doğru bir tespit…
Özellikle siyaset sahnesinde önemli görev üstlenenler, güç ve yetki sahipleri, konuşurken, eleştirilere yanıt verirken, ileriki zaman dilimi içerisinde muhatapları ile karşı karşıya kalacaklarını, yüz yüze geleceklerini düşünerek kelimelerini, cümlelerini seçmeli, ağızlarından çıkacak sözleri bu anlayış içerisinde aklın süzgecinden geçirdikten sonra söylemelidirler.
Ama gelişmeler buna uyulmadığını ve sertleşmenin giderek arttığını göstermektedir.
Oysaki eleştirmek, eleştiriye yanıt vermek için mutlaka kırıcı, aşağılayıcı sözler söylemeye, kelimeler kullanmaya gerek yoktur.
Bugün yeni adlı yılı idrak ediyoruz. Bir hukukçu olarak ömrümün hemen büyük çoğunluğu adliye koridorlarında geçti. Bir avukat olarak müvekkillerimin haklarını titizlikle korurken karşı tarafında aşağılanmasına, rencide edilmesine, yüzünün kızarmasına neden olabilecek tutum ve davranış içerisine de girmedim.
Örneğin bir tanık dinlenirken veya karşı taraf bir beyanda bulunurken, söylenen sözler, yapılan açıklamalar gerçekle bağdaşmadığı, yalın bir anlatımla “yalan” olduğu takdirde buna verilecek iki türlü yanıt vardır. Eğer karşınızdakini kırmak, küçültmek, rencide etmek istiyorsanız “yalan söylüyor” diyebilirsiniz. Ama karşınızdakinin onurunu kırmadan, onu rencide etmeden, müvekkilinizin haklarını korumak istiyorsanız “GERÇEĞİ YANSITMIYOR…” demek suretiyle yanıt verebilirsiniz.
“Yalan söylüyor” ile “gerçeği yansıtmıyor” cümleleri anlam olarak hemen hemen birbirinin aynı olduğu halde biri kırıcı, aşağılayıcı öteki ise, kırıcı olmayan, aşağılamayan bir ifade ve savunma tarzıdır.
Ne olur siyasilerimizde konuşurken kedilerin yaptığı gibi yaparak , ilerde yüz yüze bakacaklarını unutmadan hareket etseler.
Eğer böyle davranırlarsa, var olan gerginlik ve kamplaşma, yerini birlik ve beraberliğe, dostluk ve kardeşliğe bırakır.
Geçtiğimiz hafta kutladığımız Zafer bayramımızın, Kurban bayramımızın ve bugün başlayan yeni yargı yılının huzur ve sükunu sağlayacak olan bir ortama kavuşmamızı sağlaması dileği ile bir kez daha nice 30 Ağustoslara, nice Kurban Bayramlarına ve nice yeni yargı yıllarına diyoruz…
YORUMLAR