Yaşanan depremler korkutuyor

Adaylara soralım mı? Önce Hatay’ın Samandağ ilçesinde 4.1, ardından Çanakkale Ayvacık’ta 5.4 büyüklüğünde meydana gelen depremlerin ardından, 31 Mart Seçimleri için öne çıkan ‘adayların’ gündemine de olası ‘deprem senaryoları’ girdi. CHP İstanbul Adayı Ekrem İmamoğlu’nun buna dair hazırlığını izleyenler, Hatay ve Antakya özelinde “aday” olanlara soruyor… “Sizin hazırlığınız ne?” Türkiye; jeolojik yapısı, topoğrafyası ve iklim […]

Adaylara soralım mı?

Önce Hatay’ın Samandağ ilçesinde 4.1, ardından Çanakkale Ayvacık’ta 5.4 büyüklüğünde meydana gelen depremlerin ardından, 31 Mart Seçimleri için öne çıkan ‘adayların’ gündemine de olası ‘deprem senaryoları’ girdi. CHP İstanbul Adayı Ekrem İmamoğlu’nun buna dair hazırlığını izleyenler, Hatay ve Antakya özelinde “aday” olanlara soruyor… “Sizin hazırlığınız ne?”

Türkiye; jeolojik yapısı, topoğrafyası ve iklim özellikleri nedeniyle, başta depremler olmak üzere, insanlar için afet sonucu doğuran tüm tehlike ve tehditlerle sık sık karşılaşmış, deprem ve diğer afetlerle baş edebilme konusunda Cumhuriyet döneminden bu yana önemli gelişme ve deneyimler sağlamış bir ülke. Ancak, ülkemizde, 1950’li yıllardan sonra yaşanan hızlı göç ve denetimsiz kentleşme ve yapılaşmanın yanı sıra, hızla gelişen sanayi süreçleri, kentlerimizin, başta depremler olmak üzere tüm doğal, teknolojik, çevresel ve insan kaynaklı tehlikelere karşı dirençsiz ve savunmasız bir biçimde büyümesine neden olmuştur. Özellikle 1999 yılında yaşanan Kocaeli ve Düzce depremleri sırasında meydana gelen çok önemli düzeydeki can ve mal kayıpları ile ekonomik, sosyal ve çevresel zararların gerçekleşmesi, geleneksel yara sarma yaklaşımı yerine, olası zarar azaltma (risk azaltma) çalışmalarının ön plana çıkmasına neden olmuştur. Bu nedenle, deprem riskini azaltmada ve depremle baş edebilmede hazırlıklı ve dirençli bir toplum yaratılması, bu amaca yönelik kurumsal alt yapının oluşturulması ve konuyla ilgili ARGE faaliyetlerinin önceliklerinin belirlenmesi amacıyla ilk kez “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı” hazırlanmıştır. Bu planın ana amacı, “depremlerin neden olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal, çevresel ve politik zarar ve kayıpları önlemek veya etkilerini azaltmak ve depreme dirençli, güvenli, hazırlıklı ve sürdürülebilir yeni yaşam çevreleri oluşturmak…”
-BATI MI, DOĞU MU?-
Bu sürece ekli bir diğer çalışma, Ulusal Deprem Araştırma Programı. Bu program, Antakya gibi tarih ve kültür birikimi olan kentleri de yakından ilgilendiriyor. Zira “Tarih ve Kültür Mirasının Depremlerden Korunması” başlığında dile getirilen önlemler; “Büyük bir bölümü yığma, ahşap veya bunların karışımından oluşan mevcut tarihi yapıların envanterinin çıkarılması, deprem güvenliklerinin belirlenmesi ve yeterli güvenliğe sahip olmayan yapıların tarihi özelliklerini de koruyacak şekilde güçlendirilmelerini öngören güçlendirme tekniklerinin geliştirilmesi” olarak sıralanıyor.
Tam da bu noktada soralım mı? Tahmini tescilli yapı sayısı binlerle ifade edilebilecek bir coğrafyanın Antakya’sında, taş ve ahşap evlerin “yeterli bir güvenliğe sahip” olduklarını söyleyebilir miyiz? Ama bunu sormadan önce, asıl olanı sorgulayalım! Sahi, son sayımdan bu yana değişti mi bilinmez ama… Mevcut tarihi yapıların envanterinin çıkarılması noktasında neredeyiz? Neye sahip olduğumuzu, sahip olduklarımızın kalabalığını ne kadar iyi biliyoruz? Bildiğimizi düşünelim ve bildiklerimiz noktasında da soralım! Söz konusu yapıların tarihsel ve kültürel önemleri de düşünülecek olursa, deprem güvenliklerinin belirlenmesi ve yeterli güvenliğe sahip olmayan yapıların tarihi özelliklerini de koruyacak şekilde güçlendirilmelerini öngören bir çalışmamız oldu mu şu ana kadar? Olmadıysa eğer… Olacak mı? Olmadıysa eğer… Şu ana kadar neden olmadı?
-VARSA, KAÇ TANE?-
CHP’nin İstanbul Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu tarafından ‘olası bir deprem’ ve İstanbul gerçeğinde paylaşılan, “İstanbul’da, acil olarak Afete Hazırlık Eylem Planı’nı hayata geçireceğiz. Afet Bilgi Sistemi’ni tüm İstanbul’a yayacağız” mesajı, konuyu, 1. derece deprem bölgesi Antakya-Hatay başlığında bizler için de gündeme taşıdı. Taşırken de, “Hızla şehirleşen ve bunu da yüksek katlı bloklarla yapma geleneğinde ısrar eden, bu ısrarına da yeşil alanları kurban eden bir şehirde, toplanma alanlarımız nerede?” sorusunu sordurttu.
Aslında soruyu şöyle de sorabiliriz… Antakya özelinde, depreme yönelik toplanma alanlarımız var mı? Varsa, kaç tane ve nerede?
Bilindiği gibi, İmamoğlu, bir dönem belediye başkanlığını yaptığı Beylikdüzü Belediyesi’nde, konuya ilişkin yaptığı çalışma kapsamında Afet Bilgi Sistemi’ni (ABİS) hayata geçirmiş ve acil durumlar için daha önceki yıllarda 4 olarak belirlenmiş toplanma alanı sayısını, erişim mesafesi ve nüfus yoğunluğu kriterlerini de dikkate alarak 387’ye çıkarmıştı. O dönem Belediyece yapılan çalışmalar doğrultusunda, Türkiye’de ilk kez olarak, ilçede yaşayan tüm vatandaşların ikamet ettikleri ya da çalıştıkları binalara özel “Toplanma Alanları” oluşturulmuştu.
-ADAYLAR MI?-
Yaklaşan 31 Mart yerel seçimleri bağlamında daha iyi bir kent yaşamı sözü veren “Hatay ve Antakya” adaylarına bakıldığında, hiç birinin gündeminde ‘deprem’ yok ya da ‘riskli yapılar’ ve hatta ‘toplanma alanları’… Peki, neden yok? Gerek mi yok? Belki de, böylesi korkutucu bir başlığı gündeme alarak seçmenler ürkütülmek istenmiyor! Durum bu mu? Peki, ya olursa? Hazır mıyız? Buna dair hazırlığımızla, zararı minimize edebilecek şartlara sahip miyiz? Son dönemde uygulama alanına geçirilen ‘İmar Barışı’ kapsamında sorunlu yapı stoku ile barışan (!) bir kent adına, kaç adayın tüm bu sorulara cevabı var? Peki ya projesi?
-NE YAPMALI?-
Hatay’dan İstanbul’a, Konya’dan Mardin’e… Bir binanın riskli olup olmadığını belirlemek için yapılması gerekenler yönetmeliklerle düzenlenmiş durumda. İlk iş, uzman bir mühendislik şirketine başvurmak. Bu işleri yapan bağımsız mühendislik firmaları da mevcut.
İstanbul’da faaliyet gösteren bir şirketin yöneticisi, İnşaat Mühendisi Niyazi Parlar, yapılması gerekenleri şöyle anlatıyor:
“Farklı metotlar var. En sağlıklısı binadan beton örnekleri, yani karotlar almak. Bunun nasıl yapılacağı yönetmeliklerle belirli. Örneğin her 400 metrekareden bir örnek almak gerekiyor. Sonra demir numuneleri alınıyor. Bunlar laboratuvar ortamında inceleniyor. Zemin etütleri yapılıyor. Varsa binanın projesi ile sonuç karşılaştırılıyor. Proje yoksa binanın o anki durumuna dair bir röleve yani mevcut durum çıkarılıyor. Buna göre de binanın dayanıklılığı konusunda rapor hazırlanıyor.”
-15-30 TL-
Parlar, işlemin maliyeti hakkında da şu bilgileri veriyor: “100 metrekare bina için bu işlemin metrekare fiyatı 15-30 TL arasında değişiyor. 7-8 katlı bir binanın raporu ise ortalama 1-1.5 ayda çıkıyor. Başka metotlar da var. ATC21-22, Japon İndeks, P25 metotları gibi. Bunlarda anket yapar gibi sorular sorulup cevaplar isteniyor. Örnek almadan, sadece proje üzerinden inceleme yapılıyor. Binanın çöküp çökmeyeceği belirleniyor. Çok sağlam ya da çok riskli binalar için iyi sonuç verebilir. Ancak ara durumdaki binalar için sağlıklı sonuç vermez. Rapor 1-2 saatte belli olur. Fiyatı da metrekare için 1-2 TL arasında değişir.”
Binaların riskli olup olmadığını öğrenmenin bir diğer yolu ise ‘RBTY 2007’ yani Riskli Bina Tanıma Yöntemi. Bu tespiti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca akredite mühendislik firmaları tarafından yapılıyor. Bu yöntem çoğunluklu binasını kentsel dönüşüme sokmak, yıkıp yeniden yapmak isteyenlerin tercihi. Böylece devletin sağladığı vergi muafiyeti, kira yardımları gibi ayrıcalıklardan faydalanılıyor. Ancak bu yönteme başvurup da binası ‘riskli’ çıkanlar için geri dönüş olmuyor. Tapuya ‘şerh’ konuluyor ve elektrik, su, doğalgaz kesiliyor. Bu nedenle de bu yöntemi “Binamız güvenli mi değil mi?” diye öğrenmek isteyenlerin değil, “Kentsel dönüşüme sokabilir miyiz?” diyenlerin tercihi oluyor.

-RİSKLİ ALANLAR-
Günün özetinde, sorumuz net! Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum imzasıyla, “en riskli alanların 3 ay içerisinde Bakanlığa bildirilmesi” gerektiğiyle ilgili Genelge’nin Hatay’a da ulaşmasıyla başlayan süreç, olası deprem senaryolarının en az konuşulduğu, ama zihinleri en fazla meşgul ettiği Hatay için bir çıkış noktası yaratabilir mi? Cevap ne yazık ki net değil! Ancak beklenen ve istenen, riski azaltıcı tedbirlerin alınması ve çalışmaların da sonuna kadar götürülmesi. -Tamer Yazar-

Exit mobile version