Birbirimizi anlamaktan mı geçiyor?
Hatay, 400 bini aşan Suriyeli sığınmacı nüfusunu, kent idarecilerinin söylemleri doğrultusunda sık sık öfkeli ve ötekileştirici bir dile mahkum ediyor. Ancak bugüne kadar bu dil ne bir eleştiri aldı ne de buna dair tavır geliştirildi. Bugün, “Bu ülkenin bir parçası gibi hissediyorum. Çünkü birlikte daha güçlü hissedebiliriz” diyen Alaa alsın sözü ve ‘dil’ değişsin…
Bugüne kadar, Hatay ölçeğinde, sadece ne kadar kalabalık olduklarını konuştuk ve tartıştık. Hatta bu durumu adlandırmak için de “üremek…” kelimesini uygun bulduk! Durumu öyle bir noktaya taşıdık ki, bir gün yaşadığımız şehri elimizden alma ihtimallerini dahi masaya yatırdık! Ve tüm bu öfkeli ve ötekileştirici dili de kent idarecileri eliyle yaptık. Ancak bugüne kadar bu dil ne bir eleştiri aldı, ne de buna dair bir tavır geliştirildi.
-DEĞİŞTİRELİM-
Mevcut dili değiştirme adına, sözü bugün bir Suriye Vatandaşı alsın ve Hatay’dan Kilis’e, İstanbul’dan Şanlıurfa’ya, kalabalık hikâyelerin ‘sığınmacı’ etiketlerinde nefes alıp vermeye çalışan yaşamları bizlere biraz yaklaştırsın. Hikayemiz mi? Sığınmacı sayısı (435 bin) bakımından Hatay’ın (427 bin 500) bir sıra önündeki Şanlıurfa’dan… Alaa Mustafa’dan…
-UYUM-
Alaa Mustafa’nın sıradan bir günü, saat 06:00’da, yaşadığı şehir Şanlıurfa’da, Harran Üniversitesi Hastanesi Psikolojik Danışmanlık Merkezi’ndeki işine gitmek için hazırlanırken başlıyor. Yirmi dokuz yaşındaki Alaa, günde ortalama, aralarında birçok Suriyelinin de olduğu 20 hastaya hizmet veren merkezde, Arapça’dan Türkçe’ye tercümanlık yapıyor.
Alaa, diğer milyonlarca Suriyeli gibi, savaştan kaçarak, yedi yıl önce Türkiye’ye gelmiş. Krizin dokuzuncu yılına girerken, 3,6 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapan Türkiye, özel konumunu korumayı sürdürüyor. Türkiye, dünyadaki en yüksek sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke durumunda ve kriz, dünyanın en büyük mülteci krizi olmaya devam ediyor. 5,6 milyon Suriyeli, komşu ülkelere göç etmek zorunda kalırken, 3,9 milyon ev sahibi topluluk üyesi de onlarla birlikte yeni yaşam koşullarına uyum sağlamaya çalışıyor. Türkiye, Suriye’ye coğrafi yakınlığıyla, bu durumun en sıcak yaşandığı ülkelerden biri. Güneyden gelen yoğun göç, Türkiye’yi hem yeni gelenleri misafir ederken yerel ekonomiyi canlı tutma, hem de vatandaşları için yaşam koşullarını koruma zorunluluğuyla baş başa bıraktı. Bu nedenle Hatay’dan Gaziantep’e, Kilis’ten Şanlıurfa’ya, sınır şehirlerinde dinamikler hızla değişiyor.
-YETERLİLİK-
Suriye’de savaş hızla tüm ülkeye yayılmaya başladığında, Alaa, Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden henüz mezun olmuş bir öğretmendi ve bir köyde çalışmaya başlamıştı. Ancak savaş, ona mesleğini yalnızca bir ay kadar yapabilme fırsatı verdi ve Alaa, ailesiyle birlikte Türkiye’ye göçmek zorunda kaldı.
“Biz, buradaki birçok diğer Suriyeli gibi her şeye yeniden başlamak zorunda kaldık. Bunun için ilk ve en önemli yolun Türkçe öğrenmek olduğunu, annemi hastaneye getirdiğimde iletişim sorunu çektiğimizde anladım. Türkçe öğrenmeye başladığımda arkadaşlarım bana çok güldüler, ama yardım da ettiler. Ben hiç vazgeçmeden denemeye devam ettim.”
Alaa, Harran Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde, annesini diyaliz tedavisine götürdüğü sırada ilk kelimelerini öğrenmeye başlamış. Haftada ortalama 260 Suriyeli hastanın başvurduğu hastanedeki Suriyeli hastalar ile doktorlar arasındaki iletişim sorununu fark eden Alaa, en hızlı ve iyi şekilde Türkçe öğrenmek için giderek artan bir azimle çalışmaya başlamış.
Alaa, bölgede, UNDP ve GAP Bölge Kalkınma İdaresi işbirliğiyle verilen Türkçe kurslarına ve tıbbi sekreterlik eğitimlerine katılmış. Japonya Hükümeti finansmanıyla bölgede iki yıl boyunca sürdürülen “Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Sosyal İstikrarın Güçlendirilmesi Projesi” kapsamında Harran Üniversitesi Sürekli Eğitim ve Uygulama Merkezi’nde sağlanan eğitimler, UNDP Suriye Krizine Yanıt ve Dayanıklılık Programı’nın bir parçası. Etkili kamu kuruluşlarını desteklemekse, UNDP’nin, Suriyeliler ve ev sahibi toplulukların kendi kendilerine yeterliliklerini güçlendirmek ve herkes için daha iyi istihdam koşullarını sağlayarak sürdürülebilir ekonomiler yaratmak için yürüttüğü faaliyetlerin en önemlilerinden biri.
Hatay’da da sıklıkla gündeme getirilen ve toplumsal adaptasyonun ekonomi ayağı durumundaki mesleki eğitimler, Suriyeliler ve yerel toplulukların dayanıklılığını arttırmada kilit önem taşıyor. Program kapsamında bugüne dek, 8.814 Suriyeli ve yerel halktan kişi, iş yaratma potansiyeli yüksek sektörlerde eğitim aldı. Temel yaşam becerileri eğitimleriyle birlikte, toplam 11.285 kişi eğitimlerden faydalandı. 2020’ye kadar, program kapsamındaki ve Avrupa Birliği finansmanıyla yürütülen çalışmalarla 52 bin Suriyeliye Türkçe eğitimleri verilecek ve Suriyeliler ve yerel halk için 4 bin yeni iş imkanı yaratılacak.
-ÇOK ÇALIŞTIM-
“En iyi öğrenme, yaparak oluyor. Türkçeyi çok seviyorum, hep Türk arkadaşlarımla konuşuyorum ve hata yapmaktan hiç korkmuyorum. Çok çalıştım ve sonunda başardım. Dil bilmediğim yeni bir ülkede yeniden başlamak zordu, ama arayan için her zaman destek var” diyor Alaa.
Katıldığı eğitimlerden sonra, Alaa, Harran Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ndeki tek Arapça tercüman olarak çalışmaya başlıyor. Bu hastane, annesini her gün getirdiği yerdi onun için. Halen sağlık sektöründe çalışmaya devam ediyor. “Hastaların duasına çok şükür, her gün rahat uyuyorum” diyor.
UNDP tarafından sağlanan eğitimler yalnızca teorik düzeyde kalmıyor, Suriyelilerin yaşadığı bölgelerdeki en yüksek ihtiyaca sahip alanlarda, aynı zamanda pratik deneyim imkanı da sağlıyor. Alaa da bu kursiyerlerden biri olarak, hem yeni beceriler kazanmış ve hem de daha iyi bir gelecek kurmak için kendine güvenini yeniden inşa etme fırsatına sahip olmuş.
Alaa, bugün bir Türk ile evli ve Şanlıurfa’daki yeni hayatında mutlu. Arapça Öğretmeni olarak mesleğini uygulama hayalini koruyor ve Türkiye’ye sevgisini de, “Öğretmenlik yapmayı çok çok isterim. Çok uğraşıyorum, inşallah da olur. Türkiye’yi parça parça, bölge bölge görmek istiyorum. Çok seviyorum” sözleriyle ifade ediyor. “Bu ülkenin bir parçası gibi hissediyorum. Çünkü birlikte daha güçlü hissedebiliriz” diyor Alaa, canlı ve gülen gözlerle.
-BEKLENEN Mİ?-
Beklenen ve istenen, ne bir Milletvekili eliyle “Hatay’daki sığınmacı sayısını var olandan aşağıda göstererek” durumu hafifletme çabası ne de bir belediye başkanı diliyle, mevcut kalabalığı “öfkeli ve ötekileştirici” bir dile mahkum etme gayreti! İhtiyaç olan, ‘bir arada yaşama’ geleneğinin kadim kimliğinde duran bir kentte, idareci ve yöneticilerin de, toplumsal ve ekonomik adaptasyon için adımlar atması, Alaa’nın hikâyesine benzer durumdakiler için yollar inşa etmesi, edilmesine öncülük etmesi. Ama her şeyden önce de, giderek artan mesafeler adına, her iki toplumun birbirini “birbirine anlatacak” platformların bir an önce hayata geçirilmesi. -Tamer Yazar-