Doktorlar, hemşireler, hasta bakıcılar… Onlar, toplumların sağlığını omuzlayanlar… Antakya’dan Ankara’ya, İstanbul’dan New York’a, Paris’ten Roma’ya, Tahran’dan Madrid’e, Londra’dan Berlin’e… Onlar, yeni dünyanın, salgına karşı koyan isimsiz kahramanları… Bugün, onlar anlatsınlar kendilerini. Yaşadıklarını resmetsinler. Neyle karşı karşıya olduğumuzu, bir kez daha hatırlatsınlar!
Muhabir kimliği ile köşe yazarlığı kimliğini bir arada taşıdığınız ve gündelik yaşamların yaşam listelerini çokça kaleme aldığınızda, posta kutunuz pek boş kalmıyor. Öyle ki, bazen bizlere anlatılanlar, hiç yazılmamışlar arasından geliyor! Bazen de, yazıp da fark etmediklerimiz oluyor. Son dönemde biriken postaların ağırlığı ise koronavirüs noktasında! Bugün, o ağırlığın içinden bir mesajla başlayalım. Hatay’ın bir hastanesinden gelsin o mesaj ve açılışı yapsın.
-KORKUYORUM!-
Evet… Bugün, Hatay’dan, bir hastaneden, isminin yayınlanmasını istemeyen bir hemşireden gelsin, ‘fark edilmesi’ istenenler, yaşananlar, sıkıntılar, beklentiler… İşte o kelimeler…
“Herkesin ‘evde kal’ kısmını nasıl anladığını ‘anlamaya’ çalışanlardanım. Çünkü hala ne şekil bir şeyin yaşandığını bilmeyen çok fazla insan var, bu çok belli. Bir haberinizi okudum geçenlerde. Bir başka sağlık çalışanı anlatmış kendisini, ki sanırım ben gibi bir çok kişi de ‘ben de’ demiştir o haberi okurken. Şu cümlesi, hepimizin yaşadığı aslında… ‘Eve, 24 saatlik nöbet bitimi sonrası gittiğimde, adeta bir hırsız gibi içeriye giriyorum. ‘Aman hiç kimse beni görmesin’ diye sessizce ilerliyorum kendi evimde. Tüm gün üzerimde olan formamı çıkarıp, direk makineye atıp temizliyorum. Dokunduğum her yeri, ‘aman kimse dokunmasın’ diye, hemen dezenfektan ile siliyorum. Demem o ki, bulaştırabileceğim şüphesi ile yaşamak zor. Gerçekten de çok zor.’
Şu an hayatlarımız, hastanede geçiyor. Evlerimize gittiğimiz zaman, aynen o haberdeki gibiyiz! Çocuklarımıza istediğimiz gibi sarılamıyoruz. Dikkatli olmak zorundayız. Öncelik listemiz var mesela! Eve gider gitmez, kıyafet değiştirmek ve temizlenmek gibi!
İnsanlar, korkuyor, bunu görebiliyorum. Ama ‘korkmayın’ demeyeceğim. Çünkü ben de korkuyorum. Eldivenli hallerimize, maskelerimize, kıyafetlerimize rağmen, korkuyorum. O yüzden de ‘evde kalmak’ önemli. Bizlerin işini kolaylaştırmak da! Bunu niye mi istiyorum? Geçen gün küçük kızım bana dedi ki… ‘Anne, niye hep çok yorgunsun? Niye bu kadar çok çalışıyorsun? Bugün evde kalsana!’ Gözünüzün içine bakıp da ‘evde kal’ diyen çocuğunuza ‘tamam’ diyemiyorsunuz. Çünkü her şey iyi olsun diye, bizlerin ‘hastanede’ ve diğer herkesin de ‘evde’ kalması gerekiyor. Sebep bu!
Bir gün her şey düzelecek. Her kötü şey gibi, bu da bitecek. Ama o güne kadar, herkes fedakarlık yapacak. Yapmak zorunda. Çünkü biz, yapıyoruz.”
-HİKAYEMİZ-
Hatay’dan bir hemşirenin kelimeleri ile başladık, ama genelde ne oluyor, onu da bize, Türk Hemşireler Derneği İzmir Şube Başkanı Ebru Melek Benligül anlatsın. Hemşirelerin, diğer sağlık çalışanlarından farklı olarak, hastayla sürekli yakın temasta olduğunu söyleyen ve bu konuda VOA Türkçe’ye konuşan Benligül, “Sıfır noktasında çalışıyoruz. Servislerde mesai saatlerimiz içinde tekrarladığımız tüm hemşirelik tedavi ve bakım uygulamaları, yakın temas içinde yapılıyor. En yoğun çalışma temposu da yoğun bakımlarda gerçekleşiyor. Soluk borusuna tüp takılarak yapay hava yoluyla solutulan entübe hastaların, uyutuldukları için tüm bakım gereksinimlerini hemşireler sağlıyor. Ağız ve göz bakımlarından, yatak yaraları açılmaması için pozisyon vermeye kadar her şey, hastayla yüz yüze kalınarak yapılıyor” dedi.
-YOĞUN BAKIMDA-
Kendisi de bir pandemi hastanesinin yoğun bakım servisinde görev yapan 22 yıllık hemşire Benligül, görev yaparken koronavirüse yakalandı. Benligül, “Halk sağlığı ve çalışan sağlığı birimleri, sürekli olarak hastane çalışanlarının salgınla ilgili bulgu kontrollerini yapıyordu. Baş ağrısı ve burun akıntısı şikayetim olduğunu iletince, test yapılmasını istediler. Test sonucum pozitif çıkınca, tomografi ve diğer tetkiklerim de yapıldı. Akciğerlerimde bir sorun olmadığı için evde karantina sürecine girdim. Bulgularım ilerlemiyor, tedavi sürecinden de fayda gördüğümü hissediyorum. Ailem, komşularım, çalıştığım kurum ve meslektaşlarım da manevi olarak çok destek oldular” diye konuştu.
Test sonucu negatif çıktığı anda yeniden işinin başına dönmeyi bekleyen Benligül, bulguları olmayan sağlık çalışanlarına da rutin test yapılması gerektiğini söyledi.
“Pandemi servislerinde çalışan ekipler, arada hiçbir teste tabi tutulmadan diğer servislerde de çalışmaya devam edebiliyor. Bazı arkadaşlarımız, hiçbir bulgu göstermemelerine rağmen test sonuçları pozitif çıktı.”
-SIKINTILAR-
Sağlık Bakanlığı’nın, koronavirüs taşıyan hastayla teması olan sağlık çalışanlarına hangi koşullarda test uygulanacağıyla ilgili bir rehberi bulunuyor. Rehberde, temas sırasında, sağlık çalışanının kişisel koruyucu ekipmanı ne ölçüde kullandığı belirleyici oluyor. Buna göre; düşük, orta ve yüksek riskte değerlendirilen sağlık çalışanlarına, çalışırken bulgu takibine alınmaktan, ilaç tedavisi başlanıp evde 7 gün boyunca izole edilmeye kadar değişik aşamalar uygulanabiliyor. Sonunda bulguları devam edenlere ise koronavirüsün tanısı için kullanılan PCR testi yapılıyor.
Bu test sürecinin bazı hastanelerde aksatılabildiğini söyleyen Benligül, “Normal servislerdeki hastalarımız, eğer herhangi bir korona şüphesi yoksa, normal tedavi ve bakımlarını alıyor ve arkadaşlarımız da bu hastalara kişisel koruyucu ekipmanları olmadan müdahale edebiliyorlar. Daha sonra bu hastaların arasından korona olanlar çıktıkça, temaslı sayılan sağlık çalışanlarının da sayısı artmış oluyor. Ama rehbere göre, temaslı kişinin bulguları düzelene kadar istirahate geçirilmesi sahada çalışacak personel sayısını da azalttığı için, süreç bazen geciktiriliyor. Çünkü uzun yıllardır ülkemizde hemşire istihdamı yetersiz” diye konuştu.
-HEMŞİRE ORANI-
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın, bir soru önergesine verdiği yanıta göre, 1 Ocak 2020 tarihi itibariyle Türkiye genelinde 198 bin 465 hemşire bulunuyor. Bakan Koca’nın yanıtında, Türkiye ile gelişmiş ülkelerin OECD sağlık verilerinin karşılaştırması da mevcut. Bir hemşire başına düşen nüfus Türkiye’de 431,2 iken OECD ülkelerinde bu nüfus, ortalama 102.Salgın sürecinde hemşire sayısı yetersizliğinin daha görünür olduğunu söyleyen Benligül, şu tespiti yaptı:
“Zaten yoğun tempoda çalışan bir hemşire ekibi vardı, ki bunun üzerine salgın eklendi. En büyük problem de, yoğun bakım hemşirelerinin sayıca yetersizliği. Yatak sayılarımız yeterli deniyor, ancak yoğun bakımda yetişmiş hemşire istihdamında ciddi problem var.”
En son kamuda gerçekleştirilen 18 bin sağlık personelinin alımında 11 bin kontenjanın hemşirelere ayrıldığına dikkat çeken Benligül, “Bu hemşire arkadaşlarımızın yoğun bakımlarda ya da pandemi kliniklerinde çalışabilmesi için oryantasyon programından geçmeleri, hastanelerin protokollerine uyum sağlayabilmesi için de hizmet içi eğitim programlarının tamamlanması gerekiyor. Hemen yoğun bakımlarda ve pandemi servislerinde çalışmaya başlayamazlar. Verilecek eğitimlerin hızlı ve nitelikli olması bu noktada çok önem kazanıyor. Yöneticilere çok iş düşüyor” şeklinde konuştu.
-SÜRGÜN ENDİŞESİ-
Bazı hastane yöneticilerinin, sürece uyum gösteremediği için uygulama farklılıkları doğduğunu da söyleyen Benligül, şöyle devam etti:
“Gece gündüz çalışan yöneticilerin hakkını teslim etmemiz gerekiyor, ama bazı kurumlarda hala triaj alanlarının yeterince ayrılmadığını, çalışanlara yeterli eğitim verilmediğini duyuyoruz. Bakanlık, çok iyi çalışarak sürekli güncellenen bir rehber hazırlasa da, bazı hastanelerde rehberlerin ya da eğitim materyallerinin verilmediğini duyuyoruz”.
Hastane yöneticileriyle iletişime geçmekte sorun yaşadıklarını da söyleyen Benligül, “Yöneticilere ısrarla, sorun tespit etmeye ve iyileştirmeye yönelik çağrılarımız oluyor. Ancak hiçbir yöneticiden bize bilgi akışı sağlanmıyor” derken, sürgün örneğinde durdu:
“Koruyucu ekipman ihtiyacı olduğunu Bakanlığa ileten bir çalışanın Karaburun’a sürüldüğünü öğrendik. Bu gelişmelerden sonra bize, ‘benim koruyucu ekipmanım yok’ diyen bir tane yönetici olmadı. Bize gelen sıkıntılar, hep sahadaki hemşire arkadaşlarımızdan iletiliyor.”
-MASKE BULAMIYORUZ-
Konya’da ameliyathane hemşireliği yapan, aynı zamanda Türk Hemşireler Derneği Konya Şube Başkanı Canan Güngör ise kişisel koruyucu ekipman sıkıntılarının devam ettiğini söyledi. Güngör, “En çok zorluğu maske bulmakta çekiyoruz. Bir cerrahi maskenin en çok iki saatlik kullanım ömrü var. Nemlendiği takdirde ise hemen değiştirmeniz gerekiyor. Ama bu maskeyi imza karşılığında verip, sekiz saat hastaya bakılması isteniyor. Tulumların, hastanın odasına girip çıktıktan sonra çıkarılıp atılması gerekiyor. Meslektaşlarımız, sabah mesai başladığında bir tulum verildiğini ve 24 saatlik nöbet boyunca bile onu kullandıklarını söylüyor. Askıya asıp tekrar tekrar kullanıyorlar. Bu da hem çalışanlar, hem hastalar arasındaki bulaşı riskini arttırıyor” diye konuştu.
-VARDİYALAR-
Hatay ve diğer kentlerde; hemşire istihdamının yetersizliği, kişisel koruyucu ekipmanların uzun süreler kullanılması ve yöneticilerle iletişimde yaşanan sorunlar, ortak sorun olarak belirirken, Benligül, en acil sorularının, 24 saatlik uzun çalışma süreleri olduğunu belirtti ve sözlerini şöyle noktaladı:
“Bazı arkadaşlarımız uzaktan geldikleri için, uzun mesailerde çalışıp sonra evlerine dönmeyi destekleyebiliyor. Ama hemşirelerin 8-12 saat üzerinde çalıştırılması, hem kendi sağlığı için sakıncalar yaratabiliyor hem de hata riskini arttırarak hasta güvenliğini tehdit ediyor. Yoğun bakım gibi ortamlar ise dikkatin sürekli olarak çok yüksek tutulmasını gerektiren, riskli hemşirelik aktivitelerinin gerçekleştirildiği ortamlar. Uzun mesailer, verilen hizmetin kalitesini düşürüyor. Çalışma saatleri, kurumların ve yöneticilerin inisiyatifine bırakılmamalı.” -Tamer Yazar-