Türkiye Çevre Platformu bileşenleri İskenderun’da bir araya geldi, çevre sorunlarını masaya yatırdı
Aralarında Antakya, Adana, Antalya, Artvin, Babaeski, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Edirne-Keşan, Eskişehir, Hakkâri, İğne Ada, İskenderun, İstanbul, İzmir, Kastamonu, Kayseri, Kocaeli, Konya, Muğla, Niğde, Ordu, Silivri, Van ve Zonguldak Çevre Koruma Derneklerinin yer aldığı Türkiye Çevre Platformu (TÜRÇEP) Temsilciler Meclisi toplantısı İskenderun geçekleştirildi, çevre sorunları masaya yatırıldı.
İki gün süren toplantılarda, toplumsallaştırılan çevre sorunları ve çözüm önerilerinin siyasallaştırılması, yenilenebilir enerji, Konya kapalı havzası çölleşme sorunu Beyşehir Gölü ve Tuz Gölü sorunları, termik santrallar karşıtı mücadeleler, nükleer santraller karşıtı mücadele, küresel ısınma ve iklim değişikliği, sağlıkta dönüşüm politikaları ve şehir hastaneleri, siyanürlü altın madenciliği, tehlikeli atık depolama tesisleri, nehir santralları (HES) sorunları, taş ocakları sorunu, nişasta bazlı şeker ve şeker fabrikalarının satışı konuları görüşüldü.
Yenilebilir Enerji bağımsız Türkiye’dir …
Toplantılar ardından yayınlanan sonuç bildirgesinde şunlara yer verildi: “Ülkemizin enerji bağımsızlığı ve dünyamızın iklim değişikliği ile mücadelede en önemli güç yenilenebilir enerjidir. Ancak maalesef ülkemizde bazı gruplar, platformlar özellikle rüzgâr, güneş ve biyogaz enerji sistemleri hakkında bilerek ve isteyerek olumsuz, gerçeği yansıtmayan, hakkaniyete ve hukuka uygun olmayan bilgiler paylaşarak algı yönetmeye çalışmaktadır. Yenilenebilir enerji hakkında yalan/yanlış bilgilere itibar edilmemelidir. Tüm dünya ülkeleri yüzünü yenilenebilir enerjiye dönmüşken ülkemizde engellenmeye çalışılması kabul edilemez. Yenilenebilir enerji yaşanabilir bir dünyanın anahtarıdır. Yenilenebilir Enerji; Bağımsız Türkiye, Temiz Dünya demektir. Yenilenebilir enerji ve enerjinin etkin kullanımı tüm siyasi partilerin programlarına alınmalıdır.
ÇED süreçlerine halk sağlığı uzmanları dahil edilmeli …
Kent planlamaları yapılırken coğrafi koşullar, jeolojik koşullar, doğal koşullar göz önüne alınmadan planlamalar yapılmamalıdır.
Çanakkale, Çatalağzı, İskenderun Körfezi gibi bölgelerde yoğunlaşan termik santral projelerinin birçoğu ithal kömürle çalışacaktır. Termik santrallerin ÇED raporlarında işletmelerin sağlığa etkisinin yer almaması bir eksikliktir. Santrallerle ilgili ÇED raporları hazırlanırken çevredeki diğer kirleticiler ve termik santral projelerinin yaratacağı toplam etki bilerek ihmal edilmektedir. ÇED Sürecinde bölgede bulunan diğer sanayi tesisleri ile birlikte düşünülmesi ve mutlaka sağlık etki değerlendirmesinin yapılması gerekmektedir. Kümülatif etki her zaman göz önünde bulundurulmalı Stratejik ÇED ve ÇED süreçlerine sağlıkçılar ve halk sağlığı uzmanları mutlaka dahil edilmelidir. Yatırımlarla ilgili ‘sağlık etki değerlendirmesi’ konusunda bir mevzuat çalışması yapılmalıdır.
Suya ulaşım hakkına darbe vurulmamalı …
Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nin Kıta İçi Yüzeysel Su Kaynaklarının Korunması ve Koruma alanlarındaki yapılaşma yasakları ile ilgili 16,17,18,19,20. Maddelerinin iptal edilmesi, tüm canlıların yaşam gereksinimi olan suya ulaşım hakkına bir darbe niteliğindedir. Derhal düzeltilmelidir. Ülkemizin en değerli doğal yöreleri olan Artvin ve Kaz Dağlarındaki vahşi madencilik faaliyetlerinin bölgeye verdiği zararlar göz önünde bulundurularak derhal durdurulmasını talep ediyoruz.
Tabiat ve Biyoçeşitliliği Koruma Yasa Tasarısı ile ‘doğanın sermaye tarafından talan edilmesi önündeki tüm engellerin kaldırılmak için gerekli yasal zeminin’ hazırlanmaya çalışılmaktadır. Koruma altındaki alanlar enerji bahanesiyle şirketlere açılmaktadır. Vadilerimizde doğanın yasaları geçerlidir! Sermayenin talan yasalarını vadilerimizde uygulatılamaz. Munzur Vadisi ve Hasankeyf korunmalıdır.
NBŞ’lere karşı çıkılmalı
Şeker pancarından yapılan şeker üretimi kısıtlanınca mısırdan elde edilen nişasta bazlı şeker tüketeceğiz. Nişasta bazlı şeker kimyasal yollarla elde edilen tamamen kanserojen bir maddedir. Şeker Fabrikalarının satışı bu projenin bir adımıdır. Nişasta Bazlı Şeker (Mısır Şurubu) piyasada satılmakta olan tatlı ve tatlandırıcı içeren tüm yiyecek ve içeceklerde bulunan kanserojen bir maddedir. Satışlara karşı çıkılmalı ve nişasta bazlı şekerden öncelikle çocuklarımızı korumalıyız.” -Mehmet ÖZGÜN-