Türk-Alman Üniversitesi Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi Başkanı Murat Erdoğan, son olarak kaleme aldığı yazısında, “Türkiye’deki Suriyeliler: 9 Yılın Kısa Muhasebesi” başlığında merak edilenlere cevap verirken, 440 bin 569 Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapan Hatay’da da çok fazla tartışılan bir noktada durdu ve “Yerel Uyum Süreçleri”ni masaya yatırdı.
Mülteciler Derneği’nin İçişleri Bakanlığı kaynaklarına göre derlediği son rakamlara göre, Türkiye’de geçici koruma altındaki kayıtlı Suriyeli sayısı, 27 Şubat 2020 tarihi itibariyle bir önceki aya göre 16 bin 91 kişi artarak toplam 3 milyon 587 bin 266 kişi oldu. Bu kişilerin 1 milyon 657 bin 936’sını (% 46,21) 0-18 yaş arası çocuklar oluştururken, 0-18 yaş arası çocukların ve kadınların toplam sayısı ise 2 milyon 515 bin 745 kişi oldu.
-BARIŞ!-
Birleşmiş Milletler ve Kızılay yanı sıra birçok gönüllü yardım kuruluşu aktif olarak Hatay sınır hattında çalışmalarını sürdürürken, herkesin gözü, Hatay’a komşu Suriye sınır kenti İdlib’in ana gündem maddesi olduğu Ankara – Moskova görüşmesindeydi. Rusya’da, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rus Lider Putin arasında gerçekleşen toplantıdan ‘barış’ metni çıkarken, merak edilen uzlaşı maddeleri de kamuoyuna yansıdı.
Üzerinde uzlaşmaya varılan “İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesindeki Durumun İstikrarlaştırılmasına İlişkin Muhtıraya Ek Protokol” adlı metnin maddeleri şöyle:
-İdlip Gerginliği Azaltma Bölgesi’deki temas hattı boyunca, tüm askeri faaliyetler, 6 Mart Perşembe saat 00.01’den itibaren durdurulacak.
-M4 karayolunun kuzeyinde, 6 kilometre ve güneyinde ve 6 kilometre derinliğinde, güvenli bir koridor tesis edilecek.
-Türk ve Rus devriyeleri, 15 Mart’ta, M4 karayolunun Trumba’dan (Serakib’in batısı) Ain-Al-Havr’a kadar olan kesimi boyunca başlatılacak.
Metinde ayrıca, Suriye’deki krize, Suriyelilerin öncülüğünde, Birleşmiş Milletlerin katkıları ile siyasi olarak çözüm sağlanabileceğinin de altı çizildi. Bölgede “terörist olarak” tanımlanan grupların ortadan kaldırılması yönündeki kararlılığa ise vurgu yapıldı. Ayrıca sivillerin korunmasının, insani krizin tırmanmasının önlenmesinin ve Suriye’de yerlerinden edilen kişilerin evlerine dönebilmelerinin önemi vurgulandı.
-İDLİB!-
Bölgede “terörist olarak” tanımlanan grupların ortadan kaldırılması yönünde kararlılık, “İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesindeki Durumun İstikrarlaştırılmasına İlişkin Muhtıraya Ek Protokol” adlı metnin en önemli maddesi olarak dikkatleri çekerken, Hatay sınır hattındaki yardım çalışmalarına katılan Suriyeli bir gönüllünün konuya dair değerlendirmesi şöyle oldu:
“Bu madde önemli, ama karmaşık da. Çünkü birinin ‘terörist’ dediğine bir diğeri ‘direnişçi’ diyor, ki bu başından bugüne hep böyle oldu. Moskova’da anlaştıkları metnin bize yansıyan kısmında detay yok. Ama İdlib’deki teröristlerin temizlenmesi konusunda anlaşıldıysa eğer, listenin başında, El Kaide’nin Suriye uzantısı, El Nusra’dan kopan Heyet Tahrir-el Şam (HTŞ) var. Her şekilde, umut veren bir anlaşma. Silahların susması ve politikacıların konuşması, bölgenin istediği şey. İhtiyacı olan da bir şey. Dilerim, Suriye’de yerlerinden edilen kişilerin evlerine dönebilmelerinin da yolu, denildiği gibi açılır. Ama geri döndükleri yerde onları yıkıntılar ve bitmiş bir alt yapı bekliyor olacak. Sanırım o geri dönüşler öncesinde yapılması gereken çok şey var Suriye’de.”
-ELDEKİ!-
Hatay sınır hattındaki yardımlar, sınırın ötesinde süren yorgun bekleyişler ve Moskova’dan Türkiye’ye yansıyan barış maddeleri… Peki, Türkiye’deki 3 milyon 587 bin 266 Suriyeli sığınmacı! Onlar noktasında neredeyiz? Hatay özelinde, “yapılması gerekenler” listesinin kaç maddesini geride bıraktık? Yerel idarecilerin bu süreçteki sorumlulukları konusunda ne kadar aşama kaydettik?
Bu konuda bir yazı kaleme alan, Türk-Alman Üniversitesi Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi Başkanı Murat Erdoğan, “Türkiye’deki Suriyeliler: 9 Yılın Kısa Muhasebesi” başlığında merak edilenlere cevap verirken, yapılanlara ve yapılmayanlara işaret etti.
Erdoğan’ın tespitleri, ara başlıklar halinde şöyle:
-HANDİKAP-
Suriyeliler konusunda en ciddi handikap, dengesiz dağılım ve sürecin yönetilmesinde temel aktör olması gereken yerel yönetimlerin oldukça kısıtlı yetki ve imkânlara sahip olmasıdır. Oysa merkezi yerleştirme gerçekleştirilemediği ve son derece dengesiz bir dağılım ortaya çıktığı için, yerel uyum süreçlerinin daha da güçlendirilmesi ve bu bağlamda yerel yönetimlere daha fazla güç ve inisiyatif verilmesi gerekmektedir.
-GERİ DÖNÜŞLER-
Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönme eğilim ve imkânları son derece azalmıştır. Bugünden sonra Suriye’deki gelişmelerin ne yönde olacağı, Türkiye’deki Suriyelilerin durumunu değiştirmeyecek ve Suriyelilerin en az % 80’i Türkiye’de kalmaya devam edecek görünmektedir. Türk toplumunun bu konuda çok ciddi tedirginliği ve itirazı olduğu açıktır. Ancak Suriyeliler konusunda süreç başka yönde ilerlemektedir. Türk toplumunda, vatandaşlar her ne kadar Suriyelilere yönelik ciddi bir sosyal mesafe ortaya koymuş olsa ve gitmelerini arzu etse de, birlikte yaşam kaçınılmazlaşmaktadır.
-UYUM!-
Bu durumda, kaçınılmaz “ortak geleceği” huzur ve onur içinde karşılamak için uyum çalışmalarına ağırlık vermek gerekmektedir. Ama sürecin asıl önemli boyutu, “toplumsal kabul” ile ilişkilidir. Her ne kadar Türk toplumunda çok ciddi kaygılar olsa da, “toplumsal kabul” (buna “tahammül” de denilebilir) seviyesi hâlâ son derece yüksektir. Bu durum, Suriyelilerin kendilerini mutlu ve güvende hissetmelerinden, belirgin biçimde ayrımcılığa uğramadıklarını ifade etmelerinden de anlaşılmaktadır. Yani Türk toplumu huzursuz olsa da, istemese de, bunu Suriyelilere yansıtmamaktadır.
Ancak konunun bir başka önemli boyutu da, Suriyelilerin sayısal büyüklüğünün getirdiği bir özgüven duygusudur. Uyum süreçlerinde, benzer kültür yapılarına sahip toplumların avantajlı olacağı öngörülür. Ancak bunun başlangıçta olumlu bir rol oynasa da, sonrasında duygusallığın yerini çıkarların aldığı gözlenmektedir. Neticede uyum süreçlerinde asıl belirleyici olanın sayısal büyüklükler olduğu söylenebilir. Sayısal büyüklük, yeni gelenlere güven ve kendi içinde dayanışma imkânı vermekte, yerel toplumu ise daha fazla tedirgin etmektedir. 3.5 milyonu aşan sayıdaki Suriyelinin kendisini Türkiye’de güvende ve mutlu hissetmesinin önemli sebeplerinden birisi, “sayısal büyüklük ve kendiliğinden yerleşime dayalı güven ağları” olduğu söylenebilir.
-RİSKLER-
Dokuz yılın sonunda, Türkiye’nin, toplumu ve devleti ile mülteciler konusunda büyük bir dayanıklılık, çaba ve fedakârlık ortaya koyduğu söylenebilir. Ancak konu, artık gelen mültecilere sağlanan hizmetleri aşmış, etkisi yıllar boyunca devam edecek, istemsiz ortak yaşam dinamikleri olmuştur. Türk toplumu, Suriyeliler ile yaşamın kaçınılmazlığının farkındadır. Burada, siyaset mekanizması hâlâ gerçeklikle yüzleşmekten kaçınmaktadır. Ancak yakın gelecekte, Suriyeliler, Türkiye’nin hem iç hem de dış politikasının kronik sorun alanlarından birisi olarak varlığını sürdürecek gibi görünmektedir.
Bu durum, Türkiye’de siyasi ve sosyal ortama ilave kırılganlıklar taşıyabilir. Yabancı düşmanlığı ve ırkçılık temelli milliyetçi söylem, toplumdaki nefret duygusunu daha da keskinleştirebilir. Bu konuları ciddiye almak, duygusallıktan uzaklaşarak hak ve insan temelli, huzur ve onurlu bir hayatı mümkün kılacak politikalar geliştirilmesi gerekmektedir. Hem işlevsellik hem de dengesiz dağılımı dikkate alarak geliştirilecek politikaların “yerel uyum” süreçlerini öncelemesi gerekmektedir.
Her ne kadar uyum süreçlerinin “kalıcılığı özendirme” gibi bir handikabı içinde barındırdığı biliniyor olsa da, kalıcılık söz konusunu olduğunda, kaybedilen zamanın maliyeti daha yüksek olabilir. Bunun için, geri dönme eğilimlerinin neredeyse tükendiği bir ortamda gerçeklikle yüzleşmek ve artık Suriye’deki gelişmelerin Türkiye’deki Suriyelileri etkileme imkânının neredeyse kalmadığını görmek gerekmektedir.
Suriyeliler için, dünyada hiçbir ülkenin yapamayacağı kadar çok fedakârlıkta bulunmak ve bununla övünmek önemli olsa da, geleceğin iç huzuru için yeterli olmayabilir.
-SON RAKAM-
Türk-Alman Üniversitesi Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi Başkanı Murat Erdoğan’ın bu son tespitleri bir tarafa, peki eldeki son rakamlar ne diyor, biliyor muyuz? Mülteciler Derneği’nin Bakanlık kaynaklarına göre derlediği son listelemeye göre; İstanbul, 492 bin 13 Suriyeli sığınmacı ile ilk sırada yer alıyor. İkinci sırada 452 bin 278 Suriyeli sığınmacı ile Gaziantep ve 440 bin 569 Suriyeli sığınmacı ile Hatay var. Hatay’ın ardından gelen şehir ise, 424 bin 635 Sığınmacı ile Şanlıurfa. -Tamer Yazar-