Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Yöresel ürünlerin pazarı…

Coğrafi İşaret” adı altında Türk Patent Enstitüsü tarafından tescil edilen

Coğrafi İşaret” adı altında Türk Patent Enstitüsü tarafından tescil edilen yöresel ürünlerin sayısı Hatay ve diğer kentlerde artarken, söz konusu ürünlerin Pazar değeri de gündem başlıkları arasında. Zira coğrafi işaretin; dünyada 200 Milyar Dolar, Avrupa’da ise 55-60 milyar Euro civarında bir pazarı mevcut. Peki, Hatay’ın yöresel ürün listesinin bu rekabetteki payı ne?

200 Milyar Dolar değerinde…

Antakya Peynirli Künefesi, Malatya Kayısısı, Parma Jambonu, Antigua Kahvesi, İsviçre Saatçiliği, Roquefort Peyniri ve çok daha fazlası. Birçoğu, doğduğu şehirlerden çok uzaklara ulaşan şöhretleri nedeniyle, bugün uluslararası ticaretin de bir değeri!
Coğrafi işaretlerin korunması hakkında 555 sayılı kanun hükmünde kararnameye göre, coğrafi işaret; Belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri itibariyle kökenin bulunduğu bir yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren işaretlerdir. Peki, bu süreç nasıl başladı, biliyor muyuz?
-İLK İŞARET!-
Coğrafi işaret konusu Türkiye’de hala çok yeni, ancak dünyada, özellikle Avrupa’da çok önemli bir konu. Fransızlar, 15. yüzyıldan itibaren, kökeni kontrol ve adlandırmanın temellerini atıyor. Ancak bu, modern bir yasa olarak ilk defa 1919’da hayata geçiyor. 1935’te bir yasayla, Ulusal Fransız Apelasyon Enstitüsü (INAO) kuruluyor. 1925’te ise ünlü Rokfor Peyniri ilk coğrafi işareti alıyor ve arkasından 40 Fransız peyniri onu takip ediyor.
Son yıllarda Hatay’da da gündemdeki yerini koruyan “coğrafi işaretleme”, önemli bir süreç, özellikle de kentlerin üretim gücünün korunması adına. Zira Coğrafi işaretleme sistemi, hem üreticiyi hem tüketiciyi koruyor. Piyasadaki bilgi hatalarını yok ediyor. Ticareti, özellikle de niş pazarları geliştiriyor. Kırsal kalkınmada son derece önemli rol oynuyor. Turizme katkısı ise çok büyük. Çünkü yöresel ürünler, çok fazla üretilmeyen, değerli ürünler. Örneğin Ezine Peyniri, şartnamesine uygun üretildiği zaman, diğer peynirlerden yüzde 40 daha pahalı ve tüm dünyada bu fiyatı ödemeye hazır bir tüketici kitlesi var. Aynı şey, Antakya’nın tescile değer bulunan ürünleri için de geçerli! Ancak ‘tescil şartlarındaki’ denetim ve kontroller yerine getirilir ve belirlenen şartnameye uygun üretimler gerçekleşirse! Peki, bunu yapabiliyor muyuz?
-YASA AYRICALIĞI-
Yöresel ürünlere yönelik Ankara’nın son dönemde attığı adımlardan biri de, çalışmaları devam eden Perakende Yasası. Hatay’ın kendi yöreseli için de ‘avantaj’ yakalayabileceği bu son gelişme konusunda bilgi veren Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın ifadesi oldukça net:
“Yeni yasa taslağımızda, yöresel ürün kullandırma ve belli rafları bunlara ayırmak için zorunluluk getiriyoruz.”
-21 YILDIR-
Bu konuda konuşan isimlerden biri de, 21 yıldır “coğrafi işaret” üzerine çalışmalar yürüten, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yahya Kemal Avşar. ‘Bu konu neden bu kadar önemli?’ diye soranlara ilk elden cevap veren Avşar, “Coğrafi işaretin, dünyada 200 milyar dolar, Avrupa’da da 55-60 milyar avro civarında bir pazarı mevcut. Ülkemizde, bulunduğu kültürel ve ekolojik sistem nedeniyle, 2 bin 500’e yakın coğrafi işarete konu ürün olduğu düşünülmektedir” dedi.
Coğrafi işaret tescil belgesi alan “Safranbolu Lokumu”nun uygun şekilde üretimini sağlamak amacıyla, kamu yetkilileri ve uzmanların katılımıyla gerçekleştirilen denetim için ilçeye gelen Prof. Dr. Yahya Kemal Avşar, yaptığı açıklamada, 21 yıldır “coğrafi işaret” üzerine çalışma yürüttüğünü söyledi.
Coğrafi işaretlerin, Avrupa’daki ülkelerin 100-150 yıldır uyguladığı yöresel kalkınma sistemi olduğunu ve bu şekilde bir yörenin özel bir ürüne olan talebini koruma altına almanın ve bu sayede oluşacak ekonomik refahı bölgeye aktarmanın amaçlandığını anlatan Avşar, şöyle devam etti:
“Coğrafi işaretin, dünyada 200 milyar dolar, Avrupa’da da 55-60 milyar avro civarında bir pazarı mevcut. Ülkemizde, bulunduğu kültürel ve ekolojik sistem nedeniyle 2 bin 500’e yakın coğrafi işarete konu ürün olduğu düşünülmektedir.
Fransızlar ‘şaraplarını ve peynirlerini’, İspanyollar ‘zeytinyağlarını’, İtalyanlar ‘et ürünleri ile peynirlerini’ bu sistem üzerinden korumakta ve pazarlamaktadırlar. Biz de, 1995’te, 555 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bu işe başladık, ama ülkemizin bunun farkına varması veya bununla ilgili kanunları çıkarması 20 yıllık bir süreç aldı. Şimdi ise ülkemizde, yöresel ürünlerin, ulusal ve uluslararası pazarda satışıyla ilgili coğrafi işaretleme çalışmaları yapılıyor.”
-TİCARİ DEĞER-
Bir ürün veya hizmet, bulunduğu yöreden etkilenerek bir özellik kazanıyorsa ve bundan dolayı da ünü artıyorsa, buna “coğrafi işarete konu ürün” denildiğini aktaran Avşar, “Antep baklavası, Antep fıstığı’ diyoruz, ‘Siirt fıstığı’, ‘Kars kaşarı’, ‘Ezine peyniri’, ‘Giresun tombul fındığı’… Hep bunların önünde bir şehrin, ilçenin, bazen de bir ülkenin ismi, ‘Brezilya kahvesi’ gibi gelebilmekte. Bu, oldukça hızlı gelişen bir Pazar. Hem gelenek ve göreneklerin, hem de endemik bitkilerin ve ürünlerin koruma altına alınmasıyla ilgili. Bunu, Avrupa’dan sonra Amerika da yapmaya başladı. En son ‘BRIC ülkeleri’ dediğimiz Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin yapmaya başladı. Artık dünyanın gündeminde olan bir ticaret sistemi haline geldi” diye konuştu.
-TESCİL ŞART-
Avşar, tarihten gelen ekolojik ve kültürel benzerlikleri olan ülkeler bulunduğuna da işaret ederek, şöyle devam etti:
“Her ne kadar siyasi sınırlarımız farklı da olsa, coğrafi sınırlarımız benzer olduğu için… Coğrafi ürünlerin tescilinde, mesela Yunanlılarla çok karşı karşıya geliyoruz. Çünkü zeytin veya üzüm iki tarafta da yetişiyor. Bulgarların, geçen yıllarda ‘Kayseri pastırmasına’ başvurduğunu öğrendik. Bu, siyasi sınırların dışında, kültürel sınır olduğu için sürekli uluslararası mahkemelere de konu olan durum. Neticede bir pazar var; Avrupa pazarı. Kim ürününü tescil ediyorsa, onun dışında o ürünü kimse satamıyor.”
-YETERSİZ!-
Türkiye’de bir veya birkaç ürünü uluslararası pazarlara çıkarmaya çalıştıklarını aktaran Avşar, bunun devlet politikası olması gerektiğini vurguladı. Avşar, bazı ülkelerin bu konuya hassasiyetle yaklaştığına da işaret ederek şunları kaydetti:
“Çok büyük enstitüler kuruyorlar. Fransa’nın ‘INAO’ denilen, 200-300’e yakın uzmanın çalıştığı kuruluşu var. Bizde de, Türk Patent ve Marka Kurumu’nda Coğrafi İşaretler Dairesi Başkanlığı kuruldu, ama yeterli değil. Çünkü 2 bin 500 ürüne 10-15 uzmanla cevap vermeniz mümkün değil.
Bu sistemin en önemli kısmı da taklit ve tağşişi engellemesi. Taklit ve tağşişi engelleyince, piyasada benzerleri ortadan kalkıyor. Sadece o yörede, bu işi gerçekten yapan kişiler nemalanmaya başlıyor. Bu çok önemli. Çin’den safran getirip ‘Safranbolu lokumu’ yapmak gibi bir şey olamaz. Safranbolu lokumu yapılacaksa, bu, Safranbolu’da üretilen safrandan yapılmak zorunda ve siz de bunu denetlemek zorundasınız. Böylece safran üretimi teşvik edilecektir, lokuma talep oldukça safrana talep olacaktır, safrana talep oldukça da bunun ekim ve dikim alanları artacaktır. Bunun gibi bir çabanın içindeyiz.”
-BİZ NEREDEYİZ?-
Tablonun Antakya kısmında duranlar olarak, ‘yöreselde başarı için denetim şart’ derken, bu denetimin ve tescilli ürünlerin ‘tescilli tariflerinin’ standardında neredeyiz diye soralım mı? Zira Coğrafi işaretlerde denetim, sistemin en can alıcı noktasını oluşturmaya devam ediyor. Biz ise, tam da bu noktada hala istenen ve beklenen yerde değiliz! Peki, bunu sağlamakla yükümlü kurumlardan cevap bekleyelim mi? “Beklenen ve istenen yerde miyiz?”, kısmı için özellikle de! Tamer Yazar-AA