Yüzbinler evsiz, yurtsuz…

Yüzbinler Sınırda! Hatay’ın sınır komşusu, Suriye kenti İdlib’de ‘insani bir felaketin yaşandığını’ belirten Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, son iki ayda yüzlerce sivilin yaşamını yitirdiğini ve yarım milyon kişinin yerinden edildiğini kaydetti. Göç yollarındaki sivillerin imdadına ise Türkiye’den giden yardımlar yetişiyor. Türkiye sınırında yaşanan son olaylar, 200 binden fazla kişinin daha göç […]

Yüzbinler Sınırda!

Hatay’ın sınır komşusu, Suriye kenti İdlib’de ‘insani bir felaketin yaşandığını’ belirten Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, son iki ayda yüzlerce sivilin yaşamını yitirdiğini ve yarım milyon kişinin yerinden edildiğini kaydetti. Göç yollarındaki sivillerin imdadına ise Türkiye’den giden yardımlar yetişiyor.

Türkiye sınırında yaşanan son olaylar, 200 binden fazla kişinin daha göç etmesine neden oldu. Her şeylerini geride bırakıp canını kurtarmaya çalışan insanlar, yaşam mücadelesi içerisinde, Hatay sınırı boyunca uzanan zeytin ağaçlarının dibinde barınma imkanları arıyor. Sarılacak battaniye, yiyecek ekmek bulamayan yüzbinlerce insan, dışarıdan gelecek yardımlara ihtiyaç duyuyor.
Bu alanda çalışan yardım derneklerinden biri de, İnsan Vakfı. İnsan Vakfı, İdlib’de yaşanan insani kriz sonrası acil yardım çalışması hızlandırdı, bölgede bulunan binlerce aileye yardım ulaştırmaya devam etti. Bu kapsamda, İdlib kırsalında bulunan Dulema ve Hayr kampında 120 gıda kolisi, 300 bot, 300 mont ve 120 soba ve 9 ton yakacak yardımın dağıtımları gerçekleştirildi.
-ACİL YARDIM-
Son aylarda yoğun saldırılara maruz kalan İdlib’te binlerce kişi, Türkiye sınırına (Hatay) yakın güvenli bölgelere göç etmeye başladı. Yerlerinden edilmek zorunda bırakılan aileler, barınak (çadır-battaniye), gıda ve hijyen (temizlik malzemeleri, çocuk bezi) gibi yaşam malzemelerine ihtiyaç duyuyor. Kışa imkânsızlıklar içerisinde giren İdlib’teki mağdurların acil ihtiyaçları ise gelen yardımlarla tamamlanmaya çalışılıyor.
-TERÖR!-
Bir taraftan yardımlar sürerken, diğer taraftan bölgedeki radikal silahlı gruplar konusundaki hassasiyet de paylaşılmaya devam ediliyor. Konuya işaret eden son isimlerden biri, Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen oldu. Hatay gibi tüm sınır kentlerinin yakından izlediği İdlib’e dair konuşan  Geir Pedersen, çatışmaların devam etmesinin, Türkiye sınırında siviller için ağır sonuçlar doğuracağı uyarısında bulundu ve yabancı terörist savaşçıların dağılma riskine dikkati çekti. Pedersen, BM üyesi iki ülke, Suriye ve Türkiye’nin karşı karşıya gelmesinin ise bölge ve ötesinde bir felakete yol açabileceği uyarısında da bulundu.
BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Mark Lowcock ise Aralık ayından bu yana Suriye’de 373 sivilin ve 3 insani yardım çalışanının öldüğünü söyledi. Lowcock, İdlib’den kaçan 144 bin sivilin ise Türkiye’nin kontrolündeki Afrin, Azez ve El Bab’a gittiğini kaydetti.
-RAKAMLAR!-
Hatay sınırı boyunca sayıları artan çadırlar ve göç edenlerin kalabalığına ilişkin verilen rakamlar ise sürekli değişkenlik gösteriyor. ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’e göre 700 bin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamasına göre de 1 milyon kişi Türkiye sınırlarına doğru hareket ediyor.
Dört milyona yakın Suriyeliyi barındıran Türkiye’nin yeni bir göç dalgası karşısındaki seçeneklerini ve ne yapması gerektiğini anlatan isim ise, İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Başkanı Metin Çorabatır oldu. Deutsche Welle Türkçe’den Gülsen Solaker’e konuşan Çorabatır, Hatay’ı da yakından ilgilendiren tespitlerin altını çizdi.

Suriye’den Türkiye’ye doğru yeni bir göç dalgasının olabileceğine ilişkin açıklamalar yapılıyor. Elinizdeki son bilgilere göre, İdlib’deki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İdlib’de çok endişe verici bir trajedi yaşanıyor. Rusya ve Suriye; kasaba kasaba, köy köy bombalamalarda bulunuyor, siviller ölüyor. İnsanlar da daha güvenli bölgelere, kuzeye yani Türkiye sınırına kaçıyor. Umarım Türkiye ile Rusya arasındaki diplomasi trafiği olayları biraz yatıştırır, ama şu an itibariyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasındaki gibi, 1 milyon insan Türkiye’ye yönelmiş durumda. Tarafsız gözlemcilerin ve BM’nin verdiği rakamlarla, aşağı yukarı İdlib’in mevcut nüfusunun 3 milyona yakın olduğu söyleniyor. Bunların da büyük çoğunluğu sivil ve çok büyük bir nüfus hareketi de sınırlar içinde devam ediyor.

Yeni göç dalgası karşısında Türkiye nasıl bir politika izlemeli? Uluslararası toplumun rolü ne olmalı?

Bu göç dalgasının Türkiye sınırına yaklaştığını ve rejimin güneyden baskı yaptığını biliyoruz. Bu insanlar, eğer can havliyle Türkiye’ye girmek için zorlarlarsa, burada gerek Türkiye gerekse uluslararası toplum bir ikilemle karşı karşıya gelecek. Bunlardan birincisi, uluslararası hukuk açısından baktığımızda; Türkiye’nin şimdiye kadar yaptığı gibi, canları tehlikede olan insanlara kapısını açması gerekiyor. Ama öte yandan Türkiye, dört milyon kadar insan barındırıyor ve bunun ekonomik, sosyal ve siyasi sonuçları var. Son belediye seçimlerinde bu konu üzerinde oylar dağıldı! Yani ne kadar Suriye karşıtlığı yapılırsa, bu siyasi partiler için bir kazanç oldu. Bunun üzerine iktidar da dahil herkes, Suriyelileri geri göndermekten bahsetmeye başladı.
Burada birkaç alternatif var. Bu kadar insan, eğer rejimin saldırıları karşısında son çare olarak Türkiye sınırına girmek zorunda kalacaksa, son kertede Türkiye bunlara kapısını açacaktır. Ama ondan önce, Türkiye, sonuna kadar da başka yolları deneyecektir. Nedir bunlar? Bir kere diplomatik kanallarla, Rusya’nın, rejim üzerinde etkisini kullanıp bunu durdurması lazım. Bunun için şu anda fazla bir ihtimal görmüyorum. Çünkü rejim, İdlib’i de alıp, en azından kısmi bir nihai zafer ilan etmek istiyor. Ama bu olmadığı takdirde ve Rusya ile rejim kararlılığını gösterirse, Türkiye’nin tercih ettiği ikinci çözüm, Suriye toprakları içinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) daha önce operasyonlar yaptığı ve şu anda denetimi altındaki bölgelere yönlendirme olacaktır. Bu da, geçiş yolları açısından zor! Çünkü o bölgelere İdlib’den geçmek zor. İdlib üzerindeki askeri baskılar hafifler ve tam Türkiye sınırına kamplar kurulursa, buraya yine uluslararası toplumun yaygın bir yardım yapması gerekir. Aynı şekilde bu insanlar, TSK denetimindeki bölgelere de kaydırılırsa, yine Türkiye tek başına orada onlara bakmak gibi bir yükümlülüğün altından kalkamaz.
Nihai olarak bu çözümler çalışmazsa, Türkiye, sınırını açacaktır. Türkiye, sınırını açma noktasında, başta Almanya olmak üzere, uluslararası toplumdan ikinci bir altı milyar ya da daha fazla yardım isteyecektir. Çünkü Türkiye’nin şu anda yeni bir mülteci göçü alacak kapasitesi ve yeri kalmadı.
Türkiye, iki türlü pazarlık yapabilir. Sınırını açmak için insani bir tahliye isteyebilir. Yani, “Siz bana geleni, ülkeleriniz arasında paylaştıkça, ben kapıları açabilirim” diyebilir. Ya da eğer Suriye topraklarında başka yerlere yönlendirecekse, orada da uluslararası alanda ciddi bir yardım talep edebilir.

İdlib’den gelenlerin içinde, savaşçıların ya da radikal unsurların da olduğu ve bunların Türkiye içine alınmaması gerektiği yönünde görüşler de var. Bu konuda ne yapılabilir?

İdlib’deki insanlar içinde radikal unsurlar ya da savaşçılar da var, ama nüfus için toplam üç milyondan bahsediliyor. Bunların hepsi radikal olsa, zaten o zaman dengeler çok farklı olurdu. Yani insanların çoğu normal Suriyeli ve üç milyonun hepsi radikal değil.
Ama bir de şu husus var… Yeni bir göç dalgasında, Türkiye’nin eskiden yaptığını yapmaması lazım. O dönem sınırlar açıktı ve insani nedenlerle alındı, bu Suriyeliler. Bu arada, yaralanan askeri unsurlar da geldi. O sıra uluslararası yardım da istenmiyordu. Uluslararası mülteci hukuku, sivil bir hukuk.
Savaşanları, silahlı unsurları, hayatları tehlikedeyse almak zorundasın. Ama onları ayırmak ve sivillerin arasına katmamak da zorundasın. Eğer bu ayırmayı yapmazsan, yeni çatışmaların da nedeni olabilir. Bunu ayırdığını söylemenin -eğer karşı taraf da aksini iddia ediyorsa- bazen tek başına bir devlet olarak inandırıcılığı olmayabilir. O nedenle yeni bir nüfus hareketi olursa, bu kez Türkiye’nin en baştan BM’ye, ‘bu göçü birlikte yönetelim’ demesi lazım.  -Tamer Yazar-

Exit mobile version