Peki Ya Belediyeler?
Türkiye’de organik pazarların açılmasına öncülük eden Buğday Derneği, bugüne kadar İstanbul, İzmit ve Kayseri’de hayata geçirdiği satış noktaları ile vatandaşa ciddi bir alternatif sunmayı başardı. Beklentisini şu ana kadar rafta tutan Antakya ise ‘neden olmasın’ diyen kentlerden, bekleyişini sürdürenlerden…
Hızla artan gıda fiyatları, pestisitlerden, yani kimyasal maddelerden kaynaklanan sağlık kaygıları, tedarik zincirindeki sorunlar yüzünden emeğinin karşılığını alamayan ve ithal pestisit, tohum ve gübre cenderesinde sıkışan çiftçiler… Buna bir de iklim krizi yüzünden, daha tarladayken yok olan ürünleri ekleyin… Esasında, yerelden başlayarak hızlıca atılabilecek adımlar, bu sorunlara karşı çok ciddi çözüm alternatifleri sunuyor.
Greenpeace’in yedi temel ilkeyle tanımladığı ekolojik tarım modeli de tam bu bağlama oturuyor. Bu ilkelerin başında gıda egemenliği kavramı geliyor, ki bu da, hem üreticilerin hem tüketicilerin, büyük şirketler ve mevcut sistem onları mecbur bıraktığı için değil, kendi istedikleri için “istedikleri ürünü” istedikleri şekilde üretme ve tüketme mantığına dayanıyor.
-YOL UZUN!-
Ürünün, tarladan sofraya uzanan yolculuğunda rol alan aktörlerin ve aracıların bolluğu, bir yandan fiyat artışına ve bir yandan da kimsenin emeğinin karşılığını alamamasına sebep oluyor. Bu sıkıntı, Antakya gibi tarımla ve toprakla iç içe yaşayan bir kentte bile fazlasıyla hissediliyor. O
En hızlı ve gözle görünür çözüm olarak, “üretici pazarları” öne çıkıyor. Bildiğimiz semt pazarlarından farklı olarak, sadece üreticilerin ve üretici birliklerinin satış yaptığı bu pazarlar, üretici ve tüketici arasındaki labirente benzeyen yolları ortadan kaldırıp, doğrudan bir köprü kuruyor. Böylece üreticiler, en ciddi kaygılarının giderilmesi için önemli bir avantaj kazanıyor ve emeklerinin karşılığını alıyor.
Çünkü bu model, yoğun kimyasal kullanımına dayalı mevcut tarım sisteminin çıkmaz sokaklarında, çiftçilere alternatif ve kestirme bir yol öneriyor. Tüketici ile doğrudan iletişim kurabilen üreticiler, üretim tercihlerini çok daha özgür, sağlıklı, sürdürülebilir ve ekonomik şekilde yapabiliyor. Üstelik pestisitler, sentetik gübreler ve tohumlar üzerinden sistemi kontrol eden bir avuç çok uluslu tarım şirketi karşısında yerel üreticiler de bağımsızlıklarını koruyabiliyor.
-BEKLENTİ!-
Antakya’da, mahalle aralarında kurulan pazarlarda yaşananlara dair konuşan bir vatandaşın deyişi, eldeki çözümün aciliyetini resimliyor…
“Domates alıyorsunuz, karpuz kabuğu kadar kalın derisini soymadan sofraya da yemeğe de koyamıyorsunuz. Zaten kokmuyor. Kokanı alıyorsunuz, yani domates gibi kokanı… Onda da tat yok! Ardından anlıyorsunuz ki, ilaçla estetiği, rengi, içeriği değişmiş olanların hepsi bu halde. Peki, nereden bulacağız aksini? Var mı bir çaresi? Keşke dediğiniz olsa… Kendi toprağından söktüğü ürünü getirmişlerle göz göze yapabilsek alışverişlerimizi. Aslında istense yapılır. Zor mu? Değil!”
-BELEDİYELER!-
İfade edildiği gibi… Top, Hatay’daki yerel idarecilerin sahasında! Dolayısıyla, bu noktada üretici pazar alanlarını oluşturmak, gerekli sağlık ve pestisit denetimlerini yapmak, ürünlerin nakliyesini kolaylaştırmak ve hem üretici hem de tüketicileri bilgilendirme konusunda belediyelere görev düşüyor. Zira, Antakya ve diğer ilçelerde yer alan belediyelerin zaten halihazırda ellerinde olan imkanları kullanarak atacakları bu yöndeki adımlar, ekolojik üretim yapan çiftçilerin emeklerinin karşılığını almalarına, tüketicilerin sağlıklı gıdaya erişimlerinin kuvvetlenmesine ve yerel tarımın güçlenmesine de büyük destek sağlayacak.
-KOLAY DEĞİL!-
Peki, organik pazarları kurmak ve sürdürülebilirliğini sağlamak kolay mı? Türkiye’de organik pazarların açılmasına öncülük eden Buğday Derneği, bir gün Antakya özelinde Hatay için de yerel idarelerle işbirliği yapar mı bilinmez ama, işleyişe dair verilen bilgi ise özetle şöyle:
“%100 Ekolojik Pazarlar’da, hem tüketicinin hem de dürüst üreticilerin ve esnafın haklarını korumak adına düzenli denetimler ve analizler, açıldığı günden beri sürdürülmektedir. Benzer hassasiyet ve denetimler, ilgili Bakanlık teşkilatı ve kontrol ve sertifikasyon şirketleri tarafından da arazilerde, depolarda, pazarlama noktalarında düzenli ve baskın denetimler şeklinde yapılmaktadır. Denetimler, sadece analizlerle sınırlı olmayıp, her bir üreticinin kullandığı tohumdan, gübreye, zirai mücadele yönteminden, toprağı korumak için yaptığı münavebeye kadar her şey kontrol altında tutulmakta, kayıt altına alınmaktadır. Her bir üreticinin her ürün için hasat miktarı kayıt altına alınmakta, satış miktarları bu miktarlardan düşülerek stok takibi yapılmaktadır. Bu sebeple, %100 Ekolojik Pazarlara gelen her ürüne ait mali belge ve miktar bilgileri, haftalık olarak kontrol ve sertifika kuruluşlarına bildirilmektedir.” -Tamer Yazar-