Kaynak, asgari ücretlilere, kamu emekçilerine ve emeklilere “sefalet ücreti” dayatmasından vazgeçilmesinin gerekliliğine vurgu yaptı
Eğitim-Sen Hatay Şube Başkanı Mithat Kaynak, asgari ücretlilere, kamu emekçilerine ve emeklilere “sefalet ücreti” dayatmasından vazgeçilmesinin gerekliliğini bildirdi, asgari ücretlilere yapılan zammın daha cebe girmeden buharlaştığına vurgu yaptı.
Asgari Ücret Tespit Komisyonunun, 2020 yılında geçerli olacak olan asgari ücreti, aile geçim indirimi (AGİ) dahil 2 bin 324 olarak belirlediğini söyleyen Kaynak, Türkiye’de çalışan ücretli emekçilerin yüzde 43’ünün asgari ücretle geçindiği dikkate alındığında, yeni asgari ücretin bu yıl da açlık sınırına yakın, yoksulluk sınırına uzak bir şekilde belirlendiğinin anlaşıldığını ifade etti.
Asgari ücret ancak gıdayı karşılayabiliyor
Asgari ücretlilerin, kamu emekçilerinin emeklilerin ve yoğunluklu olarak tükettiği temel tüketim mallarına yapılan zamlar ve son olarak 2020 yılı başında vergi, harç ve cezaların yüzde 22,58 TL’lik yeniden değerleme oranında arttırılacak olmasının, asgari ücretlilere yapılan zammın daha cebe girmeden buharlaşmasına neden olduğunu belirten Kaynak, benzer bir durumun 2020 yılı için her iki altı ay için yüzde 4+4 zam oranı belirlenen kamu emekçileri için de geçerli olduğunu bildirdi.
Kaynak, konu ile ilgili açıklamasında şunlara yer verdi: “Asgari ücret, her türlü ekonomik kaygının ötesinde, sadece insan olmanın gerektirdiği bir harcama düzeyinin sağlanmasını hedeflemek zorundadır. Buradaki amaç işçinin ve ailesinin insan onuruna yaraşır bir gelir elde etmesinin asgari şartlarının sağlanması olmak zorundadır. Türkiye’nin de üyesi olduğu ILO Anayasası’nın girişinde, işçi ve ailesinin, sadece geçimine yetecek ücret yeterli değildir, insan onurunun gerektirdiği harcama düzeyini sağlayacak bir gelir elde etmesi gerektiği belirtilmektedir. Buna karşın ülkemizde asgari ücret belirlenirken sadece tek bir işçinin harcamaları dikkate alınmakta, aile bireyleri değerlendirme dışı bırakılmaktadır.
Türkiye’de ücretli emekçilerin yüzde 43’ü asgari ücretle geçinmeye çalışırken, ortalama ücretler son yıllarda asgari ücrete çok yaklaşmıştır. Türk-İş’in son araştırmasına göre açlık sınırının 2 bin 163 TL’ye, yoksullu sınırının 7 bin 45 TL’ye ulaştığı ülkemizde, asgari ücretin en temel gıda harcamalarını bile ancak karşılayacak bir seviyede belirlenmiş olması, milyonlarca asgari ücretlinin ve işçi ailelerinin yaşam koşullarını anlamak için yeterlidir.
İşçilerin büyük bölümü asgari ücretli …
Milyonlarca asgari ücretlinin, 12 milyon emeklinin ve 3 milyonu aşkın kamu emekçisinin çalışma ve yaşama koşullarının tamamen dışında ve uzağında yürütülen zam tartışmaları; rekabetin ve sömürünün, ne pahasına olursa olsun, daha çok kazanma hırsının sınırı ve sonu olmadığını göstermektedir. İşçiler için ‘sefalet ücreti’ anlamına gelen, asgari ücret üzerinden yapılan son hesaplar ve uygulanmak istenen politikalar, işçileri, işsizleri, emeklileri ve kamu emekçilerini 2020 yılında da açlığa, yoksulluğa ve sefalete mahkûm edecektir.
Türkiye’de işçilerin çok büyük bir bölümü asgari ücret ve asgari ücrete yakın bir ücretle çalışmakta ve tamamına yakını borç batağı içinde yaşam mücadelesi vermektedir. Üstelik ekonomik kriz nedeniyle piyasa koşullarında belirlenen ‘fiili ücret’, uzun süredir yasal asgari ücretin bile altındadır. Asgari ücret ile asgari yaşam koşulları arasında sıkışıp kalan milyonlarca emekçi her ay ekonomik mucizeler yaratarak yaşamını sürdürmeye ve ailesini geçindirmeye çalışmaktadır.
Türkiye’de aile dediğimizde aklımıza genellikle baba, anne ve iki çocuk birlikte oluşan dört kişilik bir aile gelmektedir. Gerek asgari ücretin, gerekse kamu emekçilerinin ücret artışlarının belirlenmesinde dört kişilik bir ailenin asgari harcamaları ve yoksulluk sınırı esas alınmalı, ülkede yaşayan herkesin, en azından asgari olarak giderlerini karşılayacak ücret artışları ve yaşam koşulları yaratılmalıdır.” -Mehmet ÖZGÜN-