Zorunlu Yaşam

Cenk Koyuncu şiiriyle başlamalı belki… Hüznün ve neşenin birbirine karışıp kavramını yitirdiği bir gariplik… “Çekmecelerde saklardım hüznümü Kuşların kanatlarında birer anı…” diye yazmış Cenk, Gece isimli şiirinde Uzunca bir tatili daha geride bıraktık… Kimimiz kıyılara, kimimiz akraba dost buluşmalarına… Kimimiz şehirlerarası, kimimiz ülkeler… “Akşam nerede bitiyor nerede başlıyor şehir şehir nerede bitiyor sen nerde başlıyorsun […]

Cenk Koyuncu şiiriyle başlamalı belki… Hüznün ve neşenin birbirine karışıp kavramını yitirdiği bir gariplik…

“Çekmecelerde saklardım hüznümü
Kuşların kanatlarında birer anı…” diye yazmış Cenk, Gece isimli şiirinde

Uzunca bir tatili daha geride bıraktık…

Kimimiz kıyılara, kimimiz akraba dost buluşmalarına… Kimimiz şehirlerarası, kimimiz ülkeler…

“Akşam nerede bitiyor nerede başlıyor şehir
şehir nerede bitiyor sen nerde başlıyorsun
ben nerde bitip nerde başlıyorum…?” diye fısıldıyor Nazım Hikmet

Toplumsal ya da ekonomik nedenlerle, bireylerin ya da toplulukların bulundukları yerleşim yerini bırakarak, başka bir yerleşim yerine ya da başka bir ülkeye yaptığı zorunlu yolculuklar var mesela…

Tatili bekleyemeyecek kadar telaşla yapılan yolculuklar…

“Bu koca şehir, ne kadar birbirine yabancı insanlarla dolu…” diye sesleniyor Sait Faik Abasıyanık

İnsanlar mı şehri, şehir mi insanları sağaltır bilinmez ama daha iyi bir şehirde okumak, daha iyi işlerde çalışmak, kısacası daha güzel bir yaşam sürebilmek umudu belki…

Karadeniz’de Fındık işçileri

Malatya’da kayısı işçileri…

Teknelerle umut diye çıkılan ölüm yolculukları

Ve sayamadıklarımız…

Sevgiliyi, sokakları, alışagelmiş renkleri terk etmek meselesi biraz da…

Yaşamak, çalışmak, göçmek, korunmak, korunamamak hatta ölmenin neredeyse bir sıradanlık halini aldığı bir çırpınış…

“Evini terk ettikten sonra göçmen, asla iki çizginin kesiştiği bir başka yer bulamaz. Dikey çizgi yoktur artık… Dikey çizgi hiçbir yere ulaşmayan, yalnız insanın üstüne kapanan bireysel, biyografik bir daireye dönüşmüştür. Yatay çizgideyse ulaşılacak belirli, sabit noktalar kalmamıştır artık, bütün noktalar aralarında hiçbir ilişkinin bulunmadığı, sadece mesafelerden oluşan bir boşluğa yayılmıştır…” diye yazar John Berger

Şehir ve özellikle ülke değiştirme sebebiniz ne olursa olsun, ister toplumsal süreçler, ister geçim derdi, isterse daha güzel bir dünya umudu… Her şehirden insanın en medeni toplumlarda bile karşılaştığı tepki ne yazık ki aynıdır.

Eşit olamama durumu

Ucuz iş gücü ve sömürü

Çocuk işçiliği…

En ufak bir yön değişimi ile kendilerinin de bu duruma düşebileceğinin farkında olmayan yığınların tepkisiyle karşılaşırsınız öncelikle…

“Çamurdan köfteler yaptım
Kuruyanlardan kahve…” diye ses oluyor Nalan Çelik

Bir koro halinde, kendini seçilmiş üst sınıf olarak tayin eden kalabalıkların çemberinde bulursunuz kendinizi…

Kendi ezilmişliğini, kendi horlanmışlığını, güçsüzden çıkarmaya çalışanların çemberinde…

“kuşlar kadar geleneklerine
bağlı bir halk var mı?
En eski gelenektir ki özgürlük
kuşlar ona kanatlarından bağlı…” diye araya giriyor Haydar Ergülen

Çünkü birey, dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren, hayata tutunma mücadelesiyle karşı karşıyadır. Ve belki en büyük özgürlük yaşamın kendisidir…

Pessoa’nın dediği gibi “Çünkü hüzün, hisleri olanların harcıdır.”

Exit mobile version