TÜRK ORDUSU’NUN TARİHİNDE 15 TEMMUZ’UN YERİ
M.Ö. 209 yılında, en eski Türk Devleti olan Hun İmparatorluğu’nun başına geçen Mete, ilk düzenli orduyu bu tarihte kurdu. Bu nedenle M.Ö. 209 yılı, Türk Ordusu’nun kuruluş tarihi olarak kabul edilir. 2.226 yıllık köklü bir tarihi süreç içerisinde Türk Ordusu, Deniz ve Hava Kuvvetlerinin katılmasıyla Cumhuriyet döneminden itibaren “Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)” olarak adlandırılır. Türk Ordusu, Türk Ulusu kadar eski bir geçmişin sahibidir. Tarihte, Türk devletlerinde sivil ve asker ayrılığı yoktu. Ordu halk, halk ta ordu gibi yaşardı. Yaşlı ve genciyle her an savaşa hazır olma zorunluluğu, siyasi düzenle askeri düzenin birlikte gelişmesini sağladı.
“Türk çocuğu doğuştan askerdir” özdeyişi, tarihten gelen bu gerçeğe dayanır. Bu nedenle, Türk Milleti Türk Ordusu’na güvenir ve O’nu bir parçası olarak kabul eder. Atatürk: “Ordu, milletin bir parçasıdır.” “Milli Ordu, millet birliğinin ve devlet varlığının en göze çarpan temsilcisidir.” “Ordumuz, Türk Birliğinin, Türk Kudret ve Kabiliyetinin, Türk Vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir.” diyerek Ordu ile Milleti bir tutmuştur.
ORDUNUN SİYASETTEN UZAK TUTULMASI
Atatürk, Ordunun siyasetin dışında tutulması gerektiği ilkesini her fırsatta vurgulamış ve uygulamıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin siyasetin dışında tutulması konusu kanunla da düzenlenmiştir. Türk Ulusu, işte bu özellikleri taşıyan Türk Ordusu’na her zaman güvendi ve kendisinden bir parça olarak gördü. 2010’dan önceki dönemde, ülke içinde en güvenilir kurum TSK’ydı.
Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk davaları, TSK’nın, Cumhuriyet’in ve Atatürk’ün Eserleri’nin yerle bir edilmesini hedefleyen bir darbeydi. Bu darbeyle 2.226 yıllık köklü bir tarihe sahip TSK’ya karşı, milletin var olan güveni zedelendi ve özgüven kaybı oluştu. Ordu; Atatürk’e ve Cumhuriyete bağlı çoğu Deniz ve Hava Kuvvetlerinde olmak üzere iyi yetişmiş, seçkin personeli “hukuksuz” olduğu aşikâr olan bu kumpasta savunamadı ve kaybetti. Liyakatle, uzmanlıkla, hak ederek belli yerlere gelenler; Atatürk’e, Cumhuriyet’e ve millete bağlı olanlar tasfiye edildi. Tasfiye edilenlerin yerine getirilenler, 15 Temmuz 2016’da Türk Ordusu’na Balkan Savaşı hezimetinden daha büyük bir darbe vuracaktı. Hak etmeyene sunulan alkışlar, onu baş belası haline getirmiş ve kahraman TSK’ya unutulmaz bir kara leke sürmüştü.
ASKERLİK ANDI
Belli ki, liyakatin; millete, yurda sadakatin yerini “biat” ve “cemaate yakınlık” almıştı. Askerlik Andı’nın; “Atatürk’e, Cumhuriyet’e ve vatana bağlılık sözleşmesi” olduğu nasıl da unutulmuştu? 15 Temmuz hain darbe girişimine karışanlar elbette suçluydu. Ancak, onları şımartarak en yüksek sicili veren, ödüllendiren ve en kritik noktalara görevlendirenler de tarihin kara sayfalarında yerlerini çoktan aldılar.
1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasını saymazsak, Balkan Savaşı sonrasında binden fazla subayın ilişiği kesildi; 1960’ta 235 general/amiral ile beş bine yakın subay ordudan uzaklaştırıldı. 15 Temmuz hain darbe girişimi, TSK Balkan Savaşı hezimetinden daha ağır bir leke sürdü. Balkan felaketi, düşmana karşı verilen bir savaşın sonucuydu. 15 Temmuz hain darbe girişimi, TSK’da yükseltilerek, tercih edilen, şımartılan FETÖ’cü general/amiral ve subaylar tarafından yapıldı. Yani Brütüs’ün Sezar’a olan ihaneti misali…
Bir sonraki yazımızda, 15 Temmuz’un doğru bilinen yanlışlarını inceleyeceğiz.