Ve bir ‘yasakçılık’ hikayesi
Doç. Dr. Necmettin Çalışkan: “Her olaydan kriz çıkarmada çok mahiriz. Bu konuda üstümüze yok. Ülkemizin gündemi, her zamanki gibi zikzak çiziyor veya çizdiriliyor. Daha rahat yönetmek/yok etmek için faydalı bir yöntem. Kaos ortamı, gündemdeki esas konuları perdeliyor.”
Geçtiğimiz günlerde Ankara’ya doğru bir ‘savunma’ yürüyüşü gerçekleştiren ve iktidarın ‘çoklu baro’ düzenlemesine karşı tavrını bir kez daha netleştiren Barolar için dikkati çeken bir değerlendirme yapan, Saadet Partisi’nin Hatay siyasetindeki önemli ismi, Partinin Genel İdare Kurulu (GİK) üyesi Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, ‘yaratılan’ kriz ve kaos ortamının esas konuları perdelemesine işaret etti.
Barolar için, “Belli bir ideolojik ve siyasi misyonun tarafı olmuş durumdalar” suçlamasında da duran Çalışkan, tespitlerini ara başlıklar halinde şöyle yaptı:
-BELLİ DEĞİL!-
Bir yandan, “Barolara türlü yetkiler veriliyor” haberleri servis ediliyor, diğer yandan da Avukatlara karşı güç kullanılıyor. Seviyorlar mı, tokat mı atıyorlar, belli değil! Sevilmek için önemli olan; Baro Başkanı, Avukat, Hakim veya suçlu olmak değil, güce boyun eğip eğmemek.
Geçtiğimiz gün, yeni çıkarılmak istenen Avukatlık Yasası’na karşı hemen tüm Baro Başkanları Ankara’ya yürüyüş yaptı. Polis marifetiyle, güvenlik güçleri tarafından Ankara girişinde durduruldu. Ertesi gün, Avukatlara müsaade edildi. Hepsi birlikte Anıtkabir’e gitti. Yani girişte müdahale edilip güç kullanılmasaydı, olaylar bu seviyeye gelmeyecekti, kimsenin bir şeyden haberi olmayacaktı. Sonra, dönüp dolaşıp izin verildi. Tüm bu akıl dışı, bilinçsiz hareketler bilinçli mi yapılıyor?
Baro Yasası’nın içeriği farklı bir şey. Görüldüğü kadarıyla, madem her meslekte; Eczacılar, Tabipler Odası gibi tek Oda var, Baro’nun da tek olması savunulabilir. Karşı cepheden bakarsanız, iktidar açısından, belki yarar da bulabilirsiniz. Burada mesele yasanın içeriğinden çok, olayın çatışmaya dönüştürülmesi.
Bütün bunlar bir yana, özetle diyebiliriz ki; Avukatlar Kanunu ve Baro sisteminde yapılması düşünülen böyle bir değişikliğin, bir tartışma neticesinde, küresel sıkıntıların yaşandığı bir dönemde, meslek erbabı ve kamuoyunun müzakere masasından kaçırılarak alelacele gündeme alınması, yasama prensipleri açısından doğru değildir.
-İDEOLOJİK!-
Aslında Barolar da dahil, ülkede bütün STK’lar, bir şekilde belli bir ideolojik ve siyasi misyonun tarafı olmuş durumdalar. Zamanında muhafazakar kesime reva görülen her türlü baskıda özgürlük ve insan haklarını savunması gerekenler, o günün iktidarını kutsama ve kutlama yarışına girdiklerinden, iş döndü-dolaştı kendilerinin ayağına dolandı.
Zamanında, yasakçı ve dikta zihniyete sesini çıkaramayanlar, bir bakıma karşılarında, yıllar sonra yasakçı bir zihniyet ve güç buldu. Şimdi onlar “hak-hukuk, demokrasi, insan hakları, özgürlük” deyip bağırıyorlar. Etme-bulma dünyası… Ama bize göre; haksızlık, adaletsizlik ve zulüm, kime ve kim tarafından yapılırsa yapılsın, yanlıştır.
Tersten bakarsak; zamanında yasakçı zihniyetten ve güçten illallah etmiş şimdiki güç sahiplerinin, yasakçı ve tahakkümcü bir tutuma bürünmesi de iç acıtıcı. Peygamberimizin dediği gibi, “Genç azgınsa kötüdür. İhtiyar azgınsa daha kötüdür. Zengin kibirliyse kötüdür. Fakir kibirliyse daha kötüdür.” Biz de bugün diyoruz ki, “Zalim zulmederse kötüdür. Mazlum zulmederse daha kötüdür.”
-HDP KONUSU!-
Başka bir örnek de, HDP ile ilgili yaşananlar. Bir yandan Kürt siyasetçilerle görüşmek vatana ihanet addediliyor, bir yandan da kendileri görüşürse vatansever oluyorlar. Olay aynı, tavır farklı! Her türlü doğrunun tek kriteri, iktidarın keyfi!
Geçtiğimiz hafta 3 HDP’li Meclis üyesi Ak Parti’ye geçti. Saadet’e, İyi Parti’ye veya CHP’ye geçseydi ne olurdu acaba? Vatan haini, terörist işbirlikçisi, Pkk’lı damgası yiyebilirdi. Şimdi ne değişti? İktidarın keyfi.
AK Parti, Meclis’te çıkarmayı düşündüğü Avukatlık Yasasıyla ilgili tüm grup başkanvekilleriyle ve HDP ile görüştü/görüşlerini aldı. Bunda bir problem görmüyoruz doğrusu. Ama başkası böyle bir eylem içine girince, Kandille işbirliği yapmakla suçlanıyor. Terörist olmak, hiç bu kadar kolay olmamıştı. İki dudaktan çıkacak bir lafa bakıyor. Vatanseverliğinize de iktidar karar veriyor.
-ODA TV-
Öte yandan, Oda TV davasında aleni ve resmi cenaze töreniyle ilgili yapılan bir haberi yayınladıkları için gazeteciler hapse atıldı, bazıları da tahliye edildi. Sayın Erdoğan’ın şiir okuduğu için hapse atılmasını haber yapan, eleştiren kimselerin gazetecilikten menedilmesi doğru olur muydu? O gün kendisinin arkasında duranları hapse atsalardı, tepkimiz ne olurdu?
Anlaşılan, bugünkü güç o günkü iktidar sahiplerinde olsaydı, ülkede bir tane dindar bırakmazlardı. Yoksa güç onlarda da haberimiz mi yok? Tamer Yazar