19 Mayıs 1919, Millî Mücadele yolculuğu-2

MUSTAFA KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKIŞI Bir önceki yazımızda, Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkış yolculuğunda, Ordu Müfettişi olarak görevlendirilmesinde yaşananları kaleme aldık. Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında genel durumu şöyle anlatır: “Ben 1919 yılında Samsun’a çıktığım gün elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız Büyük Türk Milleti’nin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran, yüksek ve […]

MUSTAFA KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKIŞI
Bir önceki yazımızda, Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkış yolculuğunda, Ordu Müfettişi olarak görevlendirilmesinde yaşananları kaleme aldık.

Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında genel durumu şöyle anlatır: “Ben 1919 yılında Samsun’a çıktığım gün elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız Büyük Türk Milleti’nin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran, yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu kuvvete, bu Türk Milleti’ne güvenerek işe başladım.”(1)

İZMİR’İN İŞGALİNDE VALİ VE KOMUTAN TEK KURŞUN ATMADI

Atatürk’ün Samsun’a çıkmasından dört gün önce, 15 Mayıs 1919’da Yunanlılar İzmir’i işgal eder. Sadrazam Ferit Paşa, gayretli ve kişilik sahibi olan eski kolordu komutanı Nurettin Paşa’yı görevden almış ve yerine işe yaramaz diye emekli edilmiş yaşlı Ali Nadir Paşa’yı getirmişti. Valiliğe de, hükümet toplantılarında olup bitenleri İngilizlere yetiştirdiği söylenen İzzet Bey’i atamıştı. Böylece, kolordu komutanı ile valinin görevden alınıp yerine bu tür kişilerin atanması, işgal durumunda İzmir’i “yumuşak hedef durumuna getirmişti.(2)

15 Mayıs 1919’da, 17’nci Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa, askerlerini kışlaya toplamış ve İmir’in işgal edilmesine sessiz kalmıştı. Tıpkı, Balkan Felaketi’nde Selanik’i tek kurşun atmadan Yunanlılara teslim eden Hasan Tahsin Paşa gibi. Nadir Paşa ayrıca, silahların Yunanlılara teslim edilmesi, karşı konulmaması ve işgal birliklerine gereken kolaylığı gösterilmesi yönünde de emir vermişti. Yunanlı askerlere teslim olurken, kışladan elinde beyaz bayrakla ilk çıkan Nadir Paşa oldu. Bu arada, Yunanlı bir teğmen, Ali Nadir Paşa’ya birkaç tokat attı. Başta Ali Nadir olmak üzere, Türk askerlerini Kordon boyundan yürüterek “Zito Venizelos” (Yaşasın Venizelos) diye bağırtıyorlardı. Vali İzzet Bey de, Yunan gemisi ambarına doğru götürülürken yanındaki oğlunu sıkıştırıyordu: “Seyfi oğlum, Zito bağır, Zito bağır.¨ Bağırmayı reddeden Kurmay Albay Süleyman Fethi Bey’i, Yunanlı askerler dipçik ve süngüyle şehit ettiler. Ordu “tek kurşun atmadan”, İzmir işgalcilere teslim edilmişti.(3)

AMASYA GENELGESİNİ İMZALAMAK İSTEMEZLER

Mustafa Kemal Paşa, Amasya’ya ulaşır ve 21-22 Haziran 1919 gecesi Amasya Genelgesi’ni emir subayı Cevat Abbas’a yazdırır. Belgenin imzalanması konusunu Mustafa Kemal’den dinleyelim:

“O sırada Rauf ve Refet Beyler benim odamda, Fuat Paşa başka bir odada bulunuyorlardı. Rauf Bey (Orbay), konuk olduğundan bu yazıya imza koymak için kendinde bir yetki görmediğini incelikle söyledi. Bunun bir tarihsel an olduğunu ileri sürerek imzalamasını söyledim. Bunun üzerine imza etti. Refet Bey (Bele) imzadan çekindi… İstanbul’dan beri yanımda getirdiğim bu arkadaşın, anlaşılması pek kolay olan bir konuda açığa vurduğu düşüncesi bana çok acı geldi. Fuat Paşa’yı (Cebesoy) çağırttım. Paşa düşüncemi anlayınca hemen imza etti. Fuat Paşa’ya Refet Bey’in çekinme nedenini anlayamadığımı söyledim. Fuat Paşa Refet Bey’i sıkı bir sorguya çekince, Refet Bey yazıyı eline alarak kendisine özgü bir ‘im’ koydu. Öyle bir ‘im’ ki bunu bu yazıda bulmak biraz zordur…”(4) Refet Bey (Bele), ileride işler ters giderse, sorumluluk almamak için kutsal bir yolculuğa beraber çıktığı arkadaşına ilk darbeyi vurmuştu.

MUSTAFA KEMAL’İN GÖREVDEN ALINMASI VE İSTİFA ETMESİ

Samsun’a ulaştıktan sonra, 22 Mayıs 1919’da Ordu Müfettişi olarak hazırladığı raporda, ¨Millet milli egemenlik esasını ve Türk milliyetçiliğini kabul etmiştir. Bunu gerçekleştirmeye çalışacaktır.¨(5) ifadesi yer alır. Bu raporda, Mustafa Kemal Paşa Milli Egemenlik ilkesini ortaya koyarak, Samsun’a ulaştıktan sadece üç gün sonra, Padişah’a ve İstanbul Hükümeti’ne isyan bayrağını çeker.

25 Mayıs1919’da, Mustafa Kemal Paşa Havza’ya gelir. 28 Mayıs 1919’da Havza Genelgesi’yle, İzmir işgaline karşı çeşitli bölgelerde gösterilen tepkileri birleştirmeyi ve ülke geneline yaymayı duyurur. Bunun üzerine, Samsun’a çıktıktan 20 gün sonra Savunma Bakanlığı, 8 Haziran 1919’da Mustafa Kemal’i İstanbul’a geri çağırır. Mustafa Kemal bu çağrıya uymaz.

21-22 Haziran 1919’da yayımlanan Amasya Genelgesi’nde, ¨Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır¨(6) maddesi, yine milli iradeyi işaret eder. Amasya Genelgesi, bir ihtilal beyannamesidir. Mustafa Kemal, Amasya Genelgesi’yle Padişah’a karşı olduğunu açıkça belirtmiş olur. İstanbul Hükümeti, Amasya Genelgesiyle Mustafa Kemal’in niyetini tümüyle anlar. Bunun üzerine İçişleri Bakanı Ali Kemal, 23 Haziran 1919’da valilere gönderdiği bir genelgeyle Samsun’a çıktıktan 34 gün sonra Mustafa Kemal’in azledildiğini ve emirlerinin dinlenmemesi gerektiğini bildirir.

Samsun’a çıktıktan 44 gün sonra, 2-3 Temmuz 1919’da, Padişah adına çekilen bir telgrafla bir kez daha Mustafa Kemal’in İstanbul’a dönmesi istenir. Mustafa Kemal oyalar…

Nihayet, Samsun’a çıktıktan 50 gün sonra, 8-9 Temmuz 1919 günü, Padişah’ın imzasıyla görevine son verilir. Mustafa Kemal Paşa, görevden alınma belgesi eline geçmeden ordudan istifa eder. Olayı Mustafa Kemal’den dinleyelim: “Savunma Bakanlığı, ‘İstanbul’a gel’ diyordu. Padişah, ‘önce hava değişimi al, Anadolu’da bir yerde otur; ama bir işe karışma’ diyordu. Sonunda ikisi birlikte, ‘ille gelmelisin’ dedi. Gelemem dedim. En sonunda, 8-9 Temmuz 1919 gecesi, Sarayla açılan bir telgraf başı konuşması sırasında, birdenbire perde kapandı ve 8 Haziran’dan 8 Temmuz’a bir aydır süren oyun son buldu. İstanbul, o dakikada benim resmi görevime son vermiş oldu. Ben de o dakikada, 8-9 Temmuz 1919 gecesi saat 22.50’de Savunma Bakanlığına, saat 23.00’te de Padişaha görevimle birlikte askerlik mesleğinden çekildiğimi bildiren telleri çekmiş oldum.” (7)

Mustafa Kemal, Samsun’a ulaştıktan sonra devletin verdiği görevleri 19 Mayıs’tan 8 Temmuz 1919’a kadar 50 gün süreyle kullanır. Artık rütbesi, makamı, yetkisi olmayan bir sivildir. Fakat, ok yaydan çıkmıştır… Milli Mücadeleyi, devletin verdiği yetki ve makamla değil, milletin kendisine olan inancı ve güveniyle yapacaktır.
Padişah Vahdettin ve Sadrazam Ferit Paşa, Mustafa Kemal’i işgalci kuvvetlere karşı ortaya çıkan halk hareketlerini bastırması ve emniyetin sağlanması için görevlendirmişti. Oysa Mustafa Kemal, işgal kuvvetlerine karşı halkı örgütleyerek milli bir mücadeleyi başlatmak hedefini güdüyordu. Sonunda, resmi görevi, sevdiği askerlik mesleği ile birlikte sona ermiş oldu.

NANKÖRLÜKLER

Mustafa Kemal istifa edince, Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Kazım Bey (Dirik) yanına gelir. “Artık görevime devam etmemin imkânı yok, izin verirseniz Kazım Karabekir Paşa’dan vazife isteyeceğim. Dosyaları kime teslim etmemi emredersiniz?” der. Mustafa Kemal ve yanında oturan Rauf Orbay vurulmuşa dönerler. Mustafa Kemal, hüzün dolu gözlerle Kazım Bey’e bakarak: “Ya öyle mi efendim? Peki, dosyaları Hüsrev Bey’e verirsiniz” diye cevap verir. Kazım Bey çalımlı çalımlı çıktı, gitti. Oysa Kazım Bey (Dirik), ölünceye kadar Mustafa Kemal’le beraber kalacağına yemin edenlerdendi. Biraz sonra Kazım Karabekir’in Paşa’nın geldiğini haber verdiler. Mustafa Kemal’in içinden üzüntüyle karışık bir şüphe geçti. Kazım Karabekir: “Komutamda bulunan subay ve erlerin saygılarını sunmaya geldim. Siz bundan sonra da komutanımsınız” dedi. Mustafa Kemal Karabekir’i kucakladı… O’nun için çok önemli bir sürprizdi bu… (8)

İDAM CEZASI

Bir yıl sonra, İstiklal Savaşı devam ederken, 11 Mayıs 1920’de Mustafa Kemal’e idam cezası verilir ve 24 Mayıs 1920’de Vahdettin tarafından onaylanır. 1920’de, Şeyhülislam Dürrizade Abdullah, “Mustafa kemal ve arkadaşları ile milli mücadeleye katılanları kâfir ilan eden ve katlinin vacip” olduğunu bildiren fetvayı Sadrazam Damat Ferit ve Padişah Vahdettin’in onayı ile çıkarır. Padişah Vahdettin, 13 Mayıs 1920’de Millî Mücadele kuvvetlerine karşı işgalcilerle birlikte savaşan Kuvayı İnzibatiye isyancısını Mecidiye Nişanı ile ödüllendirir.

İşte Millî Mücadele’nin ilk adımı ve çekilen sıkıntılar, öne serilen engeller, nankörlükler… Ancak, modern bir Türkiye’nin doğuşu için atılan ok yaydan çıkmıştı. Tarihin akışında Mustafa Kemal’in üstlendiği görev, milletinin kaderine damgasını vurdu ve işgal devletlerinin hayallerini yerle bir etti. Çağın kaderini değiştirecek Mustafa Kemal Paşa, o zaman 38 yaşındadır. O, kader tayin edici anını seçti ve tarihin akışında kendisini bekleyen görevlere vatan ve millet sevgisi rüzgârıyla hızla koştu… Engellere, nankörlüklere ve yokluklara rağmen…

ATATÜRK CUMHURİYET’İ GENÇLERE EMANET EDER

Atatürk, Nutuk’ta, “1919 yılı Mayıs’ının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Genel vaziyet ve manzara…” diye başlar…

Son sayfada şu sözler yer alır:

“Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.

Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum.”

¨En büyük eserim¨ dediği Cumhuriyet’i Türk gençliğine armağan etmiştir…

“Gençlik” kavramı, Atatürk için ayrı bir önem taşır. Gençlerden söz ederken, yaş sınırı dışında, düşünce olarak gençliği yani, düşüncede yeniliği ifade eder. O’nun şu sözü çok anlamlıdır: “Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir.”(9)

19 MAYIS’IN MİLLİ BAYRAM OLUŞU

Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışını ebedileştirmek isteyen Samsun halkı, 1926’dan itibaren 19 Mayıs’ı “Gazi Günü” olarak kutlamaya başlar. 24 Kasım 1934’te, Mustafa Kemal’e Atatürk soyadının verilmesinden sonra, 1935 yılından itibaren “Gazi Günü”nün adı “Atatürk Günü” olur.

4 Temmuz 1938’de çıkarılan bir kanunla, 19 Mayıs, “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kabul edilir. Böylece Atatürk, 19 Mayıs Bayramı’nı gençlere armağan eder. 19 Mayıs 1939’dan itibaren, resmi olarak kutlanmaya başlanır. 1980’de 19 Mayıs günü, “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak değiştirilir.

Kaynakça:
(1) Prof. Dr. Afet İnan, Atatürk’ten Hatıralar, TTK, 1950.
(2) Sina Akşin, Kısa Türkiye Tarihi, İstanbul, 2011.
(3) Hulki Cevizoğlu, İşgal ve Direniş, Ankara, 2007.
(4) Söylev (Nutuk), Türk Dil Kurumu, Genelkurmay Basımevi, 1981.
(5-6) Hamza Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, Savaş Yayınları, Ankara, 1990.
(7) Söylev (Nutuk), Türk Dil Kurumu, Genelkurmay Basımevi, 1981.
(8) Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul, 1980.
(9) Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Hazırlayan: Utkan Kocatürk, 3.Basım, Ankara 1984.

Exit mobile version