20 yılı aşkındır iktidarda olanlar

‘Giderayak’ kesenin ağzını açtı! Şimdilerde, “Ezanı susturamayacaksınız! Bayrağı indiremeyeceksiniz!” diye başlayan klişe sloganların, Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950-60 yılları çağrıştırdığını söyleyen Çalışkan, “…sanki ezanı susturan, bayrağı indiren var!” dedi ve yaşanan seçim atmosferine, Altılı Masa’ya ve son dönem yükselen aday tartışmalarına işaret etti, ekledi de… İttifakların mücadelesi şeklinde geçmesi beklenen seçimin ‘tarih’ noktasında da netleşmesinin […]

‘Giderayak’ kesenin ağzını açtı!

Şimdilerde, “Ezanı susturamayacaksınız! Bayrağı indiremeyeceksiniz!” diye başlayan klişe sloganların, Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950-60 yılları çağrıştırdığını söyleyen Çalışkan, “…sanki ezanı susturan, bayrağı indiren var!” dedi ve yaşanan seçim atmosferine, Altılı Masa’ya ve son dönem yükselen aday tartışmalarına işaret etti, ekledi de…

İttifakların mücadelesi şeklinde geçmesi beklenen seçimin ‘tarih’ noktasında da netleşmesinin ardından, Türkiye, ‘kader’ denen bu seçime “yüksek enflasyon” ve “ekonomik yavaşlama” ile giriyor. Peki bu tabloda “ekonominin reçetesi” ne olacak? Hayat pahalılığıyla mücadele eden vatandaşları ne bekliyor? Ay sonu hesabından kurtulamayanlar, hayat pahalılığı derdine 14 Mayıs sonrası çözüm bulabilecekler mi? Tüm bu soruların muhatabı olanlar, hangi adaylarla seçim sandığında vatandaşı karşılayacaklar?

Soruların kalabalığında Ankara’nın son tablosunu netleştiren isimlerden biri, Saadet Partisi Genel İdare Kurulu üyesi, Parti’nin Hatay’daki önemli ve güçlü ismi Doç. Dr. Necmettin Çalışkan oldu. Seçim atmosferini ve ittifakları ele alan Çalışkan’ın değerlendirmesi ve tespitleri, ara başlıklar halinde şöyle oldu:

-BİRKAÇ AY-

Seçime, birkaç ay gibi bir zaman kaldı. Buna rağmen, sanki kampanya başlamış ve birkaç hafta sonra seçim yapılacakmış gibi, ülke, tartışma zeminine ve yarış atmosferine girmiş durumda.

İktidar, -sanki işbaşında değilmiş gibi- her fırsatta, ülke yönetiminin kendisine devredilmesini istiyor. “Yeter! Artık Söz Milletin!”, tam da muhalefetin kullanması gereken bu sloganı kullanmaları şayet işgüzarlık veya iş bilmezlik değil de bilinçli bir tercihse, hayli ilginç. Sanki 20 yılı aşkındır iktidarda olan kendileri değil, bütün bu yaşanan olumsuzluklar ve başarısızlıklarda hiçbir ilgileri, sorumlulukları yokmuşçasına vaatleri sıralayıp, tüm problemleri çözeceklerine dair söz veriyorlar.

İktidar cephesinde değişen bir şey yok. Giderayak, kesenin ağzı açıldı, “Asla yapılmayacak, ülkenin felaketine sebep olur” dedikleri şeyleri yapmaya başladılar. Bu kadar zamanda çözemedikleri sorunları, bir dönem daha iktidar olurlarsa çözeceklermiş!

-MUHALEFET CEPHESİ-

Gelelim, muhalefet cephesine! En büyük eleştiri, görüldüğü kadarıyla “cumhurbaşkanı adayının belli olmaması” üzerinden yapılıyor ve muhtemel adaylar üzerinden de büyük fırtınalar kopartılıyor. Onlar, adayın nasıl bir niteliğe sahip olması gerektiğinden ziyade, kim olacağına takılmış durumdalar. Bu ise onların ilke bazlı değil, şahıs bazlı politika güttüklerinin bir göstergesidir. Millet İttifakı bileşenlerinden meydana gelen bazı çıkışlar da doğrusu ittifak bloğunu sıkıntıya sokmuyor değil. Birilerinin, parti içi hesaplaşmalara girdiği veya seçim sonrasına ilişkin hedeflerine yönelik birtakım girişimlerde bulundukları anlaşılıyor.

Son dönemde yükselen bir tempoyla, Saadet Partisi’ne yakın olduğu düşünülen bazı kesimler de “kazanımları kaybetmeyelim” büyüsüne kapılarak, “parti sözcüsü” gibi davranıp garip açıklamalarda bulundukları gözden kaçmıyor.

-KLİŞE SLOGANLAR-

Ancak şunu da unutmayalım ki, 20 yıllık süreç, birkaç icraatla geçiştirilemeyecek kadar uzundur. Vaktiyle Türkiye’nin en önemli Amerikanlaşma dönemi sayılabilecek Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950-60 yılları arasında “ezan Arapça okundu” diye milletin gazı alındı ve birçok şey feda edildi. Geriye, yalnızca ülkenin heba edilmiş yılları kaldı. Ekonomiden eğitime, sağlıktan tarıma, üretimden istihdama, askeriyeden istihbarata kadar her şeyin Amerika’nın kontrolüne girdiği söz konusu dönem, o ezanla teskin olduğumuz dönemdir. Şimdi de “Ezanı susturamayacaksınız! Bayrağı indiremeyeceksiniz!” diye başlayan klişe slogan da boşuna o dönemi çağrıştırmıyor. Öyle ki, sanki ezanı susturan, bayrağı indiren var!

-BİRKAÇ TESPİT-

Kazanımlardan bahseden arkadaşların, öncelikle, ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının; dev şirketlerin, bankaların, borsasının ve iletişim sektörünün yabancılara satılmasıyla ilgili ne düşünüyorlar acaba? 3 Kasım 2002’de iktidara gelip; 20 Mart 2003’te Irak’ın işgaline, NATO üssü İzmir’den kalkan uçaklarla Libya’nın bombalanmasına (Mart 2011), devr-i iktidarları döneminde İslam âleminin kan gölüne dönmesine katkı sağlanmasına, “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Başkanıyız” denilerek sırtlarına yüklenen gururla üstlendikleri görevi yerine getirdiklerine ne diyecekler? Suriye’de; “Şam’da Cuma’yı kılacağız! Humus kırmızı çizgimizdir! Hama’da babanın yaptıklarını tekrarlamana müsaade etmeyeceğiz! Halep içişlerimizdir!” deyip, hedef gösterircesine, milyonlarca Suriyelinin perişan olmasına, ülkesini terk edip mülteci duruma düşmesine ve yüz binlerin ölmesine neden olmalarına ne diyecekler? Önce “Rejimin karşısında olan herkesi destekleriz” deyip, sonra davul, zurna ve halayla PKK’lı teröristlerin ve dünyanın her tarafından gelen karanlık güçlerin Suriye’ye geçişine göz yumup, sonra da askeri harekâtlarla kendimizi ateşin içinde bulduğumuzu biliyor olmalılar.

Bu dönem birkaç kazanım olsa bile, maalesef ki değerlerimiz kökünden sarsılmıştır. Bugün en güvenilmez, hırsız, arsız, yolsuz tiplemesine maruz kalan kişiler, maalesef inancı dünyevi menfaatlerine kalkan kılan ve dini siyasete alet eden kimseler oldu. Kaldı ki ekonomiden dış politikaya, eğitimden tarıma hangi kazanımlardan bahsedebilirler, bilemiyoruz.

Hükümetin karnesinin durumu ortadayken ve bu konuda iktidarın endişe edip tedbir alması gerekirken, mütedeyyin kitlenin panik ve endişesini anlamak oldukça zor. Onlar, hangi kazanımlarını kaybetmekten korkuyorlar! Kraldan fazla…

-KAÇINILMAZ-

Ülkenin iki kutuplu bir hale getirildiği ve kurumların içinin boşaltıldığı bir süreçte, iktidar değişimi kaçınılmazdır. Bu tür uzun süreli iktidar devirlerinde önemli olan, geçiş sürecinin yumuşatılması ve mütedeyyin kitlenin masada söz sahibi olmasıdır. Böylece, halkın yeni yönetime dair endişeleri giderilip, geleceğe umutla bakmaları sağlanır.

Tamer Yazar

Exit mobile version